Alçı, "Türkiye son dönemde art arda öyle fazla krizle karşı karşıya kaldı ki kriz yönetimi adeta rutinin bir parçası olmuş. Hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresine büyük bir soğukkanlılık hâkim" yorumunu yaptı.
Alçı'nın "ABD krizinin ardından uçaktaki hava nasıl?" başlığıyla (11 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Pazar akşamı ABD’den gelen haber üzerine bir anda diğer tüm gelişmeler arka planda kaldı. Ben o sırada ertesi sabah çıkacağım yolculuk için bavulumu hazırlıyordum. Cumhurbaşkanı ile önce Ukrayna, ardından Sırbistan’a gidiyorduk ve aklım seyahatin olası gündemindeydi... Sonra o haber bomba gibi düştü: ABD, Türkiye’ye yönelik vize işlemlerini askıya aldı.
Son günlerde konsolosluk çalışanı Metin Topuz’un tutuklanmasıyla artan gerilimi adım adım izliyorduk, hatta büyükelçi John Bass’ın veda adı altında adeta Türk hükümetine ve medyasına ayar vermek için yaptığı toplantı, normal sınırlarının çok dışındaydı ancak vizelerin askıya alınması ne demek? Bu son 50 yılın iki ülke ilişkileri açısından en büyük krizi!
Ertesi sabah kafamda tek başlıkla İstanbul’daki Büyük Şeref Salonu’na adımımı attım. Bu konuda yalnız değildim. Salonda karşılaştığım tüm meslektaşlar ve siyasilerin de gündemi aynıydı. Ancak... Elbette bütün gece bu konu üzerine çalışılmış, Türkiye mütekabiliyet esası üzerinden aynı şekilde ABD’ye yönelik vizeleri askıya almış, uzun ve yorucu bir 12 saat geçmiş olmasına rağmen havaalanında bir rahatlık, bir sakinlik gördüm.
Hakan Fidan yok
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu son derece güler yüzlü bir şekilde yanımıza geldi. Bakan her zaman bu kadar konuşkan değildir. Uzun uzun sohbet ettik. Sohbet off the record’dı ancak şu kadarını söyleyebilirim: Türkiye son dönemde art arda öyle fazla krizle karşı karşıya kaldı ki kriz yönetimi adeta rutinin bir parçası olmuş. Hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresine büyük bir soğukkanlılık hâkim.
Şeref Salonu’nda Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Savunma Bakanı Nurettin Canikli ve selefi Başbakan Yardımcısı Fikri Işık yan yana oturuyorlar ve hararetli bir şekilde kendi aralarında konuşuyorlardı.
Selamlaşmaya gidince sohbete ara verdiler ancak konuştukları 2 başlık olduğunu tahmin etmek güç değil: İdlib ve ABD. Genelkurmay Başkanı’nı da oldukça güler yüzlü gördüm. Hatta bir ara Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ile Kayserililik üzerine konuşurken bir Kayserili olarak o da sohbete katıldı. Dikkatimi çeken bir ayrıntı, bu seyahatte Hakan Fidan’ın olmaması. Genellikle seyahatlerde bulunur ancak bu kez yok...
Uçağa binmeden önce farklı kaynaklardan, konsoloslukta Metin Topuz’un ifadesi doğrultusunda ikinci bir isme daha savcının yakalama kararı çıkardığını duyduk ve bu haberin sıcaklığıyla yolculuğa başladık.
**************
İş büyür mü?
İSTANBUL’dan havalandıktan kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğanve beraberindeki bakanlardan bir kısmı bizleri selamlamaya çıktılar. Her seferinde giderken bir selamlama olmuyor. Bu kez vardı.
Cumhurbaşkanı biraz yorgun görünüyordu ama keyfi yerindeydi. Siyasi konulara girmeden hatır sordu. Uçak kalkmadan havaalanında gazetecilerle basın toplantısı da yapmadı bu kez. Bunun nedenini soruşturduğumda “Planlanan saatten geç kaldık, zamansızlık nedeniyle” cevabını aldım, ancak benim gözlemin ABD ile yaşanan krizi büyütmemek, sert söylemlerden kaçınmak ve bir an önce diplomasi yoluyla işleri yeniden normale çevirmek için bir sürecin işlediği yönünde.
Günün ilerleyen saatlerinde Erdoğan’ın Kiev’de yaptığı açıklama da bu gözlemi doğruluyor. Cumhurbaşkanı bu kararı büyükelçiye bağlayarak krizi küçültme yoluna gitti. Bence çok doğru bir tavır.
**************
Ukrayna'dan Sırbistan'a
Biraz da seyahatten bahsedeyim... İstanbul’dan bir buçuk saatlik bir uçuşla Ukrayna’nın başkenti Kiev’e vardık. Buradaki program oldukça kısaydı, Cumhurbaşkanı’nın görüşmelerinin ardından plan gece Belgrad’a geçmekti. (Bazılarını bu akış hayal kırıklığına uğratmış olabilir- N.A.)
Kiev güzel bir Avrupa şehri. 2013 yılındaki “Onur Devrimi”ni çok önemsiyorlar. Özgürleşme, prangalarından kopma olarak görüyorlar ama buna rağmen Rusya ve Ruslarla öyle büyük bir iç içe geçmişlik var ki bu hisler otomatik olarak Rusya karşıtlığına da dönmemiş.
Bakın ana meydandaki 2013’te yaşanan olayların geçtiği binanın üzerine giydirdikleri “Freedom is our religion” bayrağına... (Özgürlük bizim dinimizdir.) Bu şehri tanıtırken ilk anlattıkları unsurlardan biri...
Biz Kiev’de kısa bir tur attıktan sonra havaalanına geri döndük, ancak Cumhurbaşkanı’nın temasları hayli yoğundu ve tahmin edilenden daha uzun sürdü. O nedenle Sırbistan Cumhurbaşkanı ile planlanan akşam yemeği iptal oldu. Belgrad’a doğru havalandığımızda saat gece 11’i geçiyordu. Ertesi günün ilk saatlerinde ise Sırbistan’ın başkentine vardık. Sırbistan son dönemde Avrupa’nın yükselen yıldızı. Türkiye’yle ekonomik ilişkileri önemli bir ivmede. Zira heyetle birlikte Cumhurbaşkanı’na işadamları da eşlik ediyor ve bu ülkedeki yatırımların artması hedefleniyor.
Bu adımlar şimdiden başta Almanya olmak üzere Batı’nın dikkat ve tepkisini çekti. Dünden beri Alman gazetelerinde Erdoğan’ın bu ziyaretine yönelik tedirgin bir hava hâkim. Bugünkü temasların ardından ise yarın sabah helikopterlerle Sancak’a gidilecek.
Ancak seyahatin ritmi ne kadar yoğun olsa da zihnimizin ortasında “Washington ile olası gelişmeler nereye gidecek?” sorusu duruyor... Hedef bu krizin birkaç hafta içinde tamamen dinmesi...