Sene 2010. İlk kitabım, “Aşkın 8 Kusuru” yeni çıkmış. Twitter’dan genç bir oyuncu beni ekliyor. Sahte hesaptır deyip eklemiyorum. Sonra ortak arkadaşımız olan menajeriyle karşılaşıyorum. “Özge sana çok kırgın. Mesaj atmış, cevap yazmamışsın. Kitabını çok beğenmiş, onu söyleyecekmiş” diyor. Hemen takibe takip yapıyorum, konuşmaya, görüşmeye başlıyoruz... Yıllar içinde arkadaşlığımız öyle bir noktaya geliyor ki, ilk romanım Süper Über’i, Özge oynamak istiyor diye senaryoya uyarlıyorum. Biz henüz hayata geçiremediğimiz bu projemiz için doğru yapımcıyı bekleyeduralım, zaman akıyor. Özge, bugün televizyon dünyasının en büyük dizi yıldızlarından biri. Beni sorsanız, altı kitap yazdım, otuzu devirdim. Anlayacağınız, hayat değişiyor. Biz değişmiyoruz. Ve bu sohbet, değişmeyen iki insanın arasında geçiyor. Tüm samimiyeti ve gerçekliğiyle...
İnsanlar seni tanıyor, biliyor biraz anlatsana nasıl bir çocukluk geçirdin?
Deli bir babam var… En büyük hayali dünyayı gezmek. Bunu 18 yaşında cebinde üç kuruşu varken otostop çekerek gerçekleştirmeye başlıyor. Küçüklüğünden beri anneme aşık. Aynı folklor ekibindeler. Öyle tanışıyorlar. Annem hayatımda tanıdığım en egosuz insanlardan biridir. Ünlü olmak beni değiştirmedi. Olsaydı beni ilk annemle babam uyarırdı.
Biraz da çok sevdiğin abinden, Emre’den söz edelim…
Emre liseden sonra Amerika’ya gitti. Senarist. Vatandaş oldu artık. Ölene kadar yanımdan asla ayırmak istemediğim tek insan. Güven, teslimiyet, eğlence… Her şey var onda.
Etrafındaki insanların her konuda yardımlarına koşuyorsun… Yorucu bir şey değil mi bu?
Çok yorucu ama çok doyurucu. İnsanlara yardım etmekten ve sevmekten keyif duyuyorum. Bunu bazen kendim için yapıyorum. Ama çoğu zaman istemsiz gelişiyor. Asla arkadaşım olamayacağını düşündüğüm bir insana bile yardım edebilirim ihtiyacı varsa.
"İlişkilerimde, yarını düşünmeyi değil, anda kalmayı seviyorum."
Bir keresinde annen ve babanın aşkıyla ilgili şöyle demiştin bana, “Sonsuz aşkın varlığına annemle babamı görerek inandım. Bu yüzden ilişkilerim uzun sürüyor.” Burak’la (Yamantürk) da öyle bir bağınız var. İnsanlar ilişki kurarken de sürdürürken de sorun yaşıyor. Sen bu dengeyi nasıl sağlıyorsun?
Denge konusunda Burak’ın hakkını yiyemem. Dengelemeyi bilen, çok akıllı biri. Ancak ilişkide aklıyla değil, kalbiyle davranıyor. Karşılıklı güven, teslimiyet duygusu, sana yamuk yapmayacağını bilmen işleri yoluna koyuyor. İlişkilerimde yarını düşünmeyi değil anda kalmayı seviyorum. Sevgilim bana yarın ne yamuk yapar kaygısı taşımıyorum. Burak’tan en çok istediğim şey, hissettiği rahatsızlığı o anda dile getirmesi. Ne olursa olsun, konuşalım.
Beni seviyorsan, göster de bileyim...
Bunu sağlayabiliyor musunuz?
Ben sağlamaya çalışıyorum. Ama Burak benim kadar rahat konuşabilen biri değil. Neyse ki artık hareketlerinden, bakışından, ifadesinden anlamaya başladım onu. Bir yere gitmemi, biriyle buluşmamı, bir şeyi giymemi istemiyorsa, çok net anlıyorum.
Bir şeyi yapmanı istemediğinde yapmıyorsun, değil mi?
Düşünürüm. Sebep-sonuç ilişkisini severim. Bir şey istiyorsan, neden istiyorsun? Bana faydası/zararı ne, sana faydası/zararı ne? Yıllar önce bir gün canım çok sıkkınken Önem’le dertleşiyorduk. Bana dedi ki, “Her ilişki, tatmin tahammül dengesine dayanır. Ne kadar tatmin olursan, o kadar tahammül edersin.” Şimdi düşününce, arkadaşlık ilişkilerimde de sevgililerimle olan ilişkilerimde de hep bu dengeyi korumaya çalıştım.
Duygusal olarak kar-zarar dengesinde yürüyor hayat. Senin o dengeyi çok iyi kurduğunu düşünüyorum. Yine annenden-babandan gördüklerinin etkisi var burada da…
Kendiliğinden oluyor. Bilinçli yapsam, beceremem. Evet, sevginin koşulsuzca ve tutarsızca aktığı bir ailede büyüdüm. Bir aile tatilinde, babamın annemi asansörde bizim yanımızda öpmeye çalıştığı bir an vardır. Çok güzel bir andır o gözümde. O yaşlarda bir adam, yanlarında iki çocuğu varken karısına sevgi gösterisinde bulunuyor. Benim için ilişkilerimde en önemli kıstaslardan biri de sevgiyi göstermek. Herkes sevgisini öperek sarılarak göstermek zorunda değil. Ama beni seviyorsan, göster. Çünkü sevmek kadar, sevilmeyi de seviyorum. Burak’ın farklı yöntemleri var sevgisini göstermek adına…
Karşındaki insan seni iyileştiriyor
Mesela muhteşem yemekler yapıyor…
Evet. Gecenin ikisinde canım bir şey istediğinde üşenmeyip pişirir mesela. Hem yemek yapmayı hem de beni mutlu etmeyi sevdiği için. Ama bence en önemlisi güven. Bir kadına verilebilecek en büyük mükafatlardan biri, böyle bir çağda, güven. Bu ilişkide kendimi hiçbir zaman tetikte hissetmedim.
Tetikte hissettiğin zamanlar geçirdin sen de, her kadın gibi…
Herkes geçirdi. İyi ki de geçirmişim. Onlar beni büyütmüş, bugüne getirmiş. Geçmişte olanların paranoyasıyla yaşamıyorum.
Travması kalabilirdi kötü tecrübelerin…
O galiba başlarda olabiliyor. Karşındaki insan seni iyileştiriyor. Sen onun başka eksiklerini iyileştiriyorsun. Doğru ikiliyseniz tabii.
Peki, ilk görüşte aşk mıydı?
İlk görüşte çok etkilendim. Bilirsin, esmer sevmem. Hiç tipim değil aslında. Ama konuştukça, dinledikçe, anlattıkça… Nasıl başladı desen inan, bilmiyorum. Biraz yalnız kalacağım, kendimi dinleyeceğim dediğim bir dönemde hayatıma girdi. İlk gördüğümde, üstünde lila bir atlet, altında pembe bir şort, ayaklarında parmak arası terlikler vardı. Dedim “Aaa! Ne tatlı çocuk!” Ben karşıma nasıl bir partner çıkacak diye korkarken, modern dansçı, yemek yapmayı seven, sette herkesle iyi anlaşan, sohbet-muhabbet birini buldum. Dünyanın en güzel ters köşelerinden biri oldu benim için.
Ben zaten kafamda evliyim
Evlenecek misin? Herkes bana soruyor, ben de sana sorayım.
Ben zaten kafamda Burak’la evliyim. İlişkimi evli gibi yaşıyorum. Kendimden önce o insanı mı düşünüyorum? Tamam, bitti! Evliyim işte! Çocuk yapmaya karar verdiğimizde ya da sürpriz bir çocuk olduğunda gider imzayı atarım.
Sırada ne var Özge? Kimi oynarken izleyeceğiz seni?
Fi-Çi-Pi’de konuk oyuncuyum beş bölüm. Şuh bir kadın. Oyuncu. Ekranda görmeye alışık olmadıkları bir Özge profili izleyecekler. Dizi olayından bu yıl biraz uzaklaştım. Buğra (Gülsoy) ile senaryosunu Buğra’nın yazdığı bir film çekeceğiz. Mayısta sete çıkıyoruz. Buğra’yla çok tatlı bir ikili olduk bence.
Size Buğra’yla çok iyi bir ikili olacağınızı ‘Aşk Yeniden’ başlamadan önce söylemiştim. Üstüne bir de çok iyi dost oldunuz. 7/24 berabersiniz şimdi…
Doğru, söylemiştin. 30 yaşından sonra dost edinmek çok güzel bir şeymiş. İnsana tek önemli olanın arkadaşlarınla ve ailenle iyi vakit geçirmek olduğunu hatırlatıyor. Bizim dostluğumuzun nedenlerinden biri de Buğra’nın sevgilisi Niloş (Nilüfer Gürbüz). Kapı komşusuyuz artık. Pijamayla patlamış mısır yapıp onlara film izlemeye gidiyorum.
"Bir kadına verilebilecek en büyük mükafatlardan biri güven."
Bir bizim filmimiz Süper Über kaldı çekmediğimiz… Senaryomuz hazır, başrol oyuncumuz var…
Tek ihtiyacımız senaryonun orijinalliğine müdahale etmeyecek bir yapımcı. İstediğimiz şey, çok iyi olduğu için, karışılması gereken bir durum yok. Çok fazla Türk komedisi yapılıyor. Biz yapmasak da yapılacak. Bu orijinallikte bir şey, biz yapmazsak yapılamayacak ama.
Şu meşhur Oscar gecesini biraz anlatmak ister misin?
Oscar gecesini sundum. Bir daha asla öyle bir şey yapmayacağım. Yirminci dakikada uyandım programın sekiz saat süreceğine. Ne gaflar yapmışım! Şimdi bana gelen bazı zekice eleştiri tweet’lerini okuyup Instagram’a video hazırlayacağız. Ben insanlarla dalga geçmeyi çok severim. Ama zekice olmalı. Zeki olan şeyi severim, desteklerim, paylaşırım. İsterse beni yerden yere vursun.
"Burak’ı ilk gördüğümde, üstünde lila atlet, pembe şort vardı, ‘Aaa!’ dedim. Ne tatlı çocuk!"
Hayatımda kalacak insanlardan birisin. Dokuz sene evvel çok romantik yürümüştün bana Twitter’dan. Sonra gidip bütün sete beni anlatmıştın. Nasıl anlattıysan iki partnerin de bana aşık olmuştu…
Oyunculuğa ilk başladığım zamanlarda sana geldim. Kitabını okudum. Ve yazara Twitter’da DM’den yürüdüm. Sonra cevap vermedin diye gıyabında trip attım. Sonra karşılıklı takip… Ve bugünlere geldik. Anlattım tabii ama bir şey yapmama gerek kalmadı sana aşık olmaları için.
Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Asla intikam alacağın insanlar listesinde olmak istemem. Lütfen bir gün benden nefret etsen bile intikam alma Arzum.
Öyle bir şey olmayacak. Çok teşekkür ederim. Ağzına sağlık.
Ben teşekkür ederim.