Oda TV yazarı Nihat Genç'in yazısı:
Bir Karadenizli olarak çocukluğumuzdan beri dilimizden düşmeyen ‘Hamsi Turpla Yenir’ diye bir deyim vardır. Gündelik hayatta çok sık kullanılmasına ve kullanmamıza rağmen ne anlama geldiğini açıklamak ve Türk Dil Kurumu’na yardımcı olmamız çok zordur.
Herhangi bir günlük konuşma içinde taraflardan biri ‘hamsi turpla yenir’ diye karşılık verir ya da araya girer, bu kültür içinde yetiştiğimiz için, hangi konuşma içinde ne tür bir durumda kullanılır, becerebildiğim kadarıyla anlatayım.
KARADENİZLİLER’E HAS BİR İFADEDİR
Birisinin size şaka yaptığını ya da sizi dalgaya aldığını anladığınızda ‘numaranı yemiyorum’, ‘benimle eğlendiğinin farkındayım’ anlamında yani ben senden daha uyanığım demek için şöyle karşılık verilir: ‘hamsi turpla yenilir’… Yani ‘saçma’ (absürde) karşı absürt bir karşılık.
Ya da karşınızdakinin konuşmasını ciddiye almadığınız için kullanırsınız ya da lafın ciddiyetinden kaçıp arkadaşınızla eğlenmek şakalı geyik bir bahis açmak için ya da sen ne dersen de ben bildiğimi okurum anlamında kullanılır.
Bu izah girişimleri yine de tam karşılığı değildir, Karadenizliler’e has bir ifadedir ve ancak lafın sohbetin tartışmanın gidişatıyla alakalıdır ve ‘hamsi turpla yenir’ Karadenizliler’in dik kafalılığıyla alakalıdır ve sen ne dersen de ‘ben bildiğimi okurum’ anlamındadır.
Her neyse anlayın anlamayın: HAMSİ TURPLA YENİR.
Ki, deyimin kullanılması dışında ayrıca gerçek bir gelenektir, nasıl ki kuru fasulye yanında acı soğanla yenir, hamsi de yanında turpla yenir, muhteşem ikilidir.
Hamsi tavanın yanında turp vaz geçilmezdir ve ardından mandalina ve un helvası gelenektir ve portakal-mandalina ve un helvası olmadan hamsi tava ziyafeti tamam olmaz.
Mandalina ve un helvası olmadan hamsi tava ziyafetini verenler çok ‘mahcup’ olur, ziyafeti un helvasıyla tamamlayamadıkları için de misafirlerinden özür dilemeleri de ‘gelenektendir’.
BAŞTAN AŞAĞI ŞAİBELİDİR, ÇOK TEHLİKELİDİR
İYİ Parti’de çok değerli ‘milliyetçi’ isimler var, şimdi onları, parti içinde çok büyük bir ‘kavga’ bekliyor, ve bu kavganın sonu nereye çıkar, bilinmez!
Kavganın sebebi, parti programında yer alan ‘eşit vatandaşlık’ ve ‘NATO’ya bağlılık’ lafları. Malum ‘eşit vatandaşlık’ ‘açılım’ın ve Apo’nun ve hain liberallerin ‘etnik vatandaşlık’ı anayasaya koymak için uydurdukları bir laftır.
Yani milliyetçilerin kıllandığı ve asla kabul etmediği bu eşit vatandaşlık’ın parti programına girmesi baştan aşağı şaibelidir, çok tehlikelidir, ve…
Ve ‘kasıtla’ oraya konmuştur. Çünkü bu lafın oraya girmemesi için içerden büyük bir mücadele edilmiş ve bir irade (hangi irade?) bu lafı programa geçirmiştir.
Gelelim NATO’ya bağlılığa, malumunuz, iki tane NATO vardır, birincisi, Soğuk Savaş yıllarının NATO’su, ki, sağ merkez partilerin ‘ana kucağıdır’, sağ merkez partilerin dış politika ideolojisidir, karşısınız değilsiniz, başka, soğuk savaş yıllarında NATO’ya bağlılık sağ merkez için şaşırılacak bir şey değildir.
Ancak, 15 Temmuz’dan sonra NATO, FETÖ’yü sahiplenmiş ve hatta FETÖ’yü ordusu kabul eden açıklamalarda bulunmuştur, yani, 15 Temmuz’dan sonra NATO’ya bağlılık bir şekilde FETÖ’ye bağlılık anlamına gelmeye başlamıştır.
İşte bu NATO’ya bağlılık ifadesine de karşı çıkılmış, yapmayın etmeyin yazmayın denilmiş, ancak yine bir irade (hangi irade) programa milliyetçilerin tepkisini göze alarak NATO’ya bağlılığı da programa koymuştur.
Helali hoş olsun, istediklerini yazsınlar, bize ne, amblemi, ismi, programı bence de fevkalade başarılıdır, rüzgarı da çok büyüktür, hayırlı olsun.
HAİN LİBERALLERİN OTUZ YILDIR PİŞİRDİKLERİ BU YEMEK ARTIK SİYASİ ZİHNİYETİMİZİN TA KENDİSİ OLMUŞ
Karadenizliler’in çok iyi bildiği özellikle türkülerde çok geçen ve gündelik dilde de kullanılan ‘gafulluk’ diye bir kelime vardır.
Gafulluk, ağaç olamamış küçük ve hatta dikenli çalı kümesine verilen addır, önüne çıkarsa geçemezsin ‘düştüm gafulluğa’ dersiniz, dolanır yandan geçersiniz… Aşırı yağmurlarıyla Karadeniz ormanları gafulluklarıyla da meşhurdur, dağda bayırda çayırda yol kenarlarında her tarafı gafulluklarıyla doludur.
Ekonomik değerleri yoktur, çalı çırpı olarak yakacak odunluk da kullanılabilir!
Gafulluğun özelliği kesersin bir yağmur sonrası yine büyür, bir daha kesersin, yine büyür. Ancak yine de zaman zaman kesmek lazım çünkü gafullukları hiç kesmezsen her tarafı sararlar, tarla orman bahçe, birkaç yıl önünü almazsanız, vahşi girilmez bir yer haline gelir.
Türkiye’de ‘siyaset’ artık içine girilmez gafulluk gibi bir yer haline geldi. CHP’sinde sivil kurumlarında yüzlerce küçük küçük adamlar ayak oyunları şaibeleriyle yerleşip partileri ve siyaseti içine girilmez girilse de çıkılmaz ‘gafulluklar’ haline getirmişlerdir.
Çağdaş Yaşam Derneği gibi sivil kurumlardan CHP’sine ve yeni kurulan partisine ve muhalif sivil kurumlarına kadar, eşit vatandaşlık ve Avrupa ve NATO’ya bağlılık artık bu gafulluklarda ALLAH’IN EMRİ olmuş.
Partiler gafulluklarıyla değil içinde dik eğilmez ağaçları olsaydı, şüphesiz böyle olmazdı.
Demek ki hain liberallerin otuz yıldır pişirdikleri bu yemek artık siyasi zihniyetimizin ta kendisi olmuş.
Reel siyaset, yani gerçek dünya içinde hiç kimseden ‘tam bağımsızlık’ gibi ütopik beklentilerimiz şüphesiz yok, ancak, bu toprakta siyaset yapanlardan hiç değilse, bu toprağın çocuğunu olduğunu söyleyecek kadar bir irade beklemek herkesin hakkı.
Bir ayağınızı bu toprağa basarsınız ve sonra reel siyaset deyip istediğiniz diplomatik ilişkilere pek tabii girebilmek her partinin hakkı, ancak, ambleminiz isminiz ve program girizgahı şahane Türk ve milli döşenmiş… ve ama, ayaklarınız nerde? Çalılara dolanmış.
Otuz uzun yıldır bu ülkeye dayatılan bölücü dayatmacı ne çok şey aldı başını yürüdü, dur diyen olmadı, kesen olmadı, temizleyen hiç olmadı, artık, gafulluk her tarafı sardı.
Küçük dikenli çalılar tarlalarımızı dağlarımızı ormanlarımızı her yanı sardı.
Büyüyen tarlalarımız ovalarımız ormanlarımız meralarımız başı dik boyu uzun çınarlarımız ladinlerimiz sedirlerimiz kestane ağaçlarımız değil, büyüyen şey ‘gafulluklar’…
Ağaçları kesmek zordur, elinize balta almalısınız, ama gafullukların çalılarını ellerinizle kırarak kopartarak ve hatta ayaklarınızla çiğneyerek dahi dayatmalara bölücü kavramlara ve eşit vatandaşlık sözünün nihai son durağı yeni anayassaya pekala yol açabilirsiniz.
Ağaçları ise ayaklarınızla çiğnemek ve yolarak koparmak, mümkün değildir.
Bu yüzden, ülkemiz siyasetinde önce büyük bir temizlik yapıldı, dev ağaçları, onurlu ağaçları, dik ağaçları temizlediler ve siyasetin en temel kavramlarını onlarca yıl ‘bakımsız’ bıraktılar, özgürlük, barış, demokrasi, sivil kurumlar, bakımsız bırakılanların başında geliyor, sonra, eşit vatandaşlık, NATO’ya bağlılık gibi, laflar geliyor.
FETÖ’yü sahiplenmiş bir NATO’ya bağlılık ne anlama geliyor?
İşte bu cümleler kasıtla konuşulmadı eleştirilmedi ve kasıtla ‘bakımsız’ bırakıldı!
Ve İyi Parti’nin beklenilenden de çok büyük rüzgar alacağını umuyorum, çünkü en ağır solcu ağbiler dahi, aman Nihat, eleştirme, bir laf etme, diye, canları çok yanmış olmalı, sessiz kalmamızı istiyorlar…
FETÖ’YE BAĞLILIĞINI BİLDİRMİŞ NATO’YLA MİLLİYETÇİ BİR PARTİNİN NE İŞİ VAR
AKP ortalığı (siyaseti) öyle bir yangın yerine çevirdi ki en ağır solcuları dahi ortalıkta bir yaşam belirtisi bir ot parçası birkaç çalı parçasını dahi özler oldu, ve, AKP öyle bir umutsuz bir siyaset ortaya koydu ki, insanlarımız sağcısı solcusu, bunlar gitsin de nasıl giderse gitsin’e çoktan bel bağlar oldu.
Arkadaşlarımın endişelerini anlıyor ve hak veriyorum ve ayrıca parti içinde bir çok milliyetçi isme çok güveniyorum.
Arkadaşlarıma destek oluyor ve gereğinden daha az yazıp daha az eleştirmeye gayret edeceğim.
Ama, işte, böyle, aşağıya ne diyeyim yukarıya ne diyeyim, ne yapayım, çaresizim, benim bildiğim: HAMSİ TURPLA YENİR.
Bir Türk arkadaşınızla bir iş kurmaya giriştiğinizde birbirinize ‘anca da beraber kanca da beraber’ deyip söz vererek, söz üzerinden güven tesis edebilirsiniz.
Ancak, Batılılar, böyle değil, onlar ‘gerçekçi’ ve ‘nesneldir’ ve ortaklıklarının kanıtını isterler, sizlerden milliyetçileri kıllandırıp şüpheye düşüreceğini bile bile parti programınıza nesnel olarak dayatmalarının karşılığını yazmasını isterler.
Ve siz de sadece söz olarak değil yazıyla senetleştirip ittifakınızı ‘nesnel’ hale getirmek zorunda kalırsınız.
Oysa, dayatmacı irade, millet kıllanmasın parti henüz yoluna koyulmadan bölünmesin diye dayatmalarını gizli ve sözde kalmasını pekala talep edebilirdi…
Ve ama, partiyi zor duruma düşüreceğini bile bile dayatmacılar da sözlerinin karşılığını programda nesnel olarak görmek istiyor!
Hamsinin Turpla Yendiğini, dayatmacılar bizden daha iyi biliyor.
Eşit vatandaşlığın milliyetçi bir partide ne işi var ya da FETÖ’ye bağlılığını bildirmiş NATO’yla milliyetçi bir partinin ne işi var?
Siyaset bilimciler, partiler, tartışmacılar, işte bu ‘kavramları’ enine boyuna konuşmalı, ama değil, bunların ne anlama geldiğini tartışmaktan korkuyoruz.
Bilim adamları tartışmayınca, iş, vatandaş bilimine geliyor, kuş gözlemcileri için söyleniyor: vatandaş bilimi…
Şöyle oluyor, gönüllü kuş severler ellerinde dürbün ormanlara giriyor ve kendi acemi ve amatörlükleriyle gördükleri kuşları nerden geldiklerini not ediyorlar ve bilim adamlarına gönderiyorlar, onlar da vatandaştan aldıkları bilgiyi haritalandırmaya çalışıyorlar.
Tıpkı, bugün olduğu gibi, önümüzde bir parti var ve programı nedir içinde kimler var, tek bir bilim adamı uzman görüşü yok, zavallı vatandaşımız, elinde Google kendi kendine bilgi topluyor, ve şüphesiz.
Komplo, kumpas, tertip, yalan yanlış, çok şüpheli bilgileri de, ne yapsın, kendisi toplamaya kendince akıl etmeye çalışıyor, işte böyle, programın girizgahına bakıyorsun, Türk boyları baklava, simgeler baklava, ve aşağıya iniyorsun, HAMSİNİN yanında BAKLAVA…
Yenir mi, yenir…
En yakın arkadaşı Hazreti İsa’yı otuz gümüşe satmadı mı, sattı!
Bu toprağın tadları lezzetleri ağaçları olmadan daha önce de milli yerli milliyetçi Atatürkçü geçinenler sivil kurumlarda merkez sol partilerde oldu mu, oldu…
Yine olur!