İşte o röportaj:
Saçlarınız bembeyaz olmuş. ‘Kadınlar bunalıma girdiklerinde saçlarıyla oynar’ derler. Siz de öyle bir dönemde misiniz?
Aksine çok iyi bir dönemdeyim.
Neden beyaza boyadınız saçlarınızı?
Boyamadım. Babamın da benim de saçlarımız erken yaşta beyazladı, genetik. Yıllardır boyuyordum. Şu an doğal. Mozart peruğunu rahatça takabilmek için böyle. Ama ne kızım ne de sevgilim bu halimi tercih ediyor.
Evde masanızın üzeri Mozart kitapları ve CD’leriyle dolu...
Tiyatronun sinemadan farkı budur. Tiyatroda “Arabanız hazır hanımefendi” diyecek kadar ufak bir rolü bile oynasanız oyunda geçen çağı her şeyiyle bilmek zorundasınız. Sinemada bu yok. Bu yüzden tiyatro oyuncuları, sinema-dizi oyuncularından daha entelektüel ve karizmatik.
Böyle diyorsunuz ama çoğu dizi oyuncusu artık tiyatro sahnesine çıkıyor...
Tiyatrocular buna tepki gösteriyor ama bırakın, lütfen oynasınlar! Çok eğleneceğiz...
Kızacaklardır size...
Kızsınlar, ben onlara kızıyor muyum? Mesela amatör pilot eğitimi alabilirsin. Sana bir pırpır uçak verirler, uçurursun. Ama bir askeri uçağı uçurmak için ehliyete ihtiyacın vardır. Tiyatronun ehliyeti konservatuvardır ve ‘baba’ bir rol için gereklidir.
Diyelim ‘Dada’da sahnelenecek bir oyun için ‘baba’ bir rol var. Can Yaman geldi. Ehliyet sorar mısınız?
‘Dada’yı Can Yaman’ın üzerine yapabilirim, sorun yok!
Konu Can Yaman’a gelmişken... Geçenlerde, “Başrol çiftinin libidosunun yüksek olması lazım. Son yıllarda işi tutmayan jönlere bak; hepsinin libidosu olmayan partnerleri vardı” dedi. Katılıyor musunuz?
Kesinlikle.
İlk kez bu açıklamaya katılan birine rastladım.
Bütün dizi oyuncuları kakası gelmiş gibi oynuyor. Donuk yüz ifadeleri, libidosu olmayan, uyuşturulmuş gibi oynayan oyuncular... Çoğu insanın dizi izlemeyi bırakmasına sebep oldular.
Peki başrol oyuncuları arasında bir ateş olması şart mı?
Bu sadece Can Yaman için gerekiyor.
Sizin libidonuz nasıl?
Benim libidom yüksek, testosteronum düşük.
O nasıl oluyor?
Yıllar içinde daha çok okuyarak, dinleyerek, öğrenerek testosteronumu azaltmayı başarabildim. Şunu da anladım, testosteronun kimseye yararı yok. Hayat mutlaka kadınların intikamıyla bitiyor. Kızlarla, “Çok tuvalete gidiyorlar” diye dalga geçen bütün erkekler prostat olup pisuar başında hayatlarını tamamlıyor!
Televizyon programları da yapan, Adli Tıp profesörü Sevil Atasoy’un kızı Selin Atasoy’la birliktesiniz. Sevil Hanım’ın kriminal konularla ilgilenen biri olduğunu düşününce bu birliktelik zor olmuyor mu?
Sevgilim annesinden daha kriminal! Benim masamda tiyatro kitapları varken onun masasında cinayet ve zehir kitapları var. Çünkü polisiye yazıyor, hatta kabarede de onun piyesleri oynuyor.
Bunca yılda kadınlar size ne öğretti?
Tamamıyla salak olduğumu!
Neden?
Çünkü doymak bilmez, büyümemiş erkek çocuklarıyız. Ne yönetmeyi, ne yönetilmeyi ne de ne aradığımızı biliyoruz. Bir kadınla anlaşabilen bir adam ya antidepresanlar kullanıyordur ya ruhu çekilmiştir.
Niye?
Enerjisi yoktur. Enerjik, bir şeyler arayan ve eğlenmek isteyen bir adamın
tek bir kadınla anlaşması mümkün değil. Çünkü farklı şeyler istiyoruz.
Kafam karıştı. Siz “Kadınlarla anlaşan erkekler antidepresan kullanmalı” derken kadınlara zor mu demiş oldunuz?
Hayır, erkekler salak!
Neden?
Erkeklerin salak oldukları nokta, kadınlara görev vermeye çalışmak. Oysa sana onlar görev verir. Kabaremizde kadın seyirci, kadın çalışan çok. Hanımlarla oturup kalkılan, onların idaresinde yaşanan bir hayat, erkek için en mutlu hayattır.
Hiç aldatıldınız mı?
Tabii, çoook. Ben de çok aldattım.
Yakaladınız mı?
Nahoş bir baskın sahnesini yaşamadım.
Ama itiraf edenler oldu. Çapkın erkek zaten nedir ki? Çapkın erkek aldatılmaya mahkûmdur.
Madem öyle, siz neden bir birlikteliğiniz varken aldattınız?
Yahu aşkta, sekste ya da kadın-erkek ilişkisinde senetleşme, teminatlaşma bir saçmalık. Bir yandan mantığı olmayan hareketler yapmak isteyip “Bir aşka düşeyim, yanayım, tutuşayım, zevklerin doruğunda olayım, uçalım” edebiyatı paralarken bir yandan şirket anlaşması gibi bir ilişkiyi nasıl hayal edebilirsin?
Dışarıdan çok şatafatlı bir hayatınız var gibi duruyor. Öyle mi?
Şatafattan kastın arkadaşlar ve dostlarsa, evet. Ama bir arabam yok, dizi oyuncuları kadar ev biriktiremedim. Falanca marka entarilerim ve çantalarım da yok. Şimdikiler de bunların bir önemi olmadığını zamanla anlayacaklar. Şimdilik onların sonradan görmeliklerini yaşamalarını bekliyoruz.
O halde siz nasıl bir hayat sürüyorsunuz?
Ben Doğan Apartmanı’ndaki iki dairemde; gitarları, fotoğraf makinelerini ve kitapları koruyan, entelektüel bir şatonun gardiyanı gibiyim. Bu duygu günümüzde gençlerin çok hissettiği bir şey değil.
İnsanların aklı noksan
Bu yeni nesille mi yoksa sizin yaş almanızla mı ilgili?
Bir sanat eserine sahip olma tutkusu korkunç bir histir. Müze soydurtur. Yeni nesil neden böyle bir şey istesin? Hiçbir zaman bir tablonun orijinalini görmek için bir ülkeye veya bir müzeye gitmeyecekler, dijital yansımasını görecekler.
Siz de kısa süre önce sosyal medyayı bıraktığınızı söylediniz ama bütün hesaplarınız yerli yerinde.
Cep telefonumdan uygulamaları sildim. Hesapları ben kullanmıyorum. 2000’lerin başından kalma bir telefonla idare edecek vaziyetteyim.
Nedir bu tepkinin sebebi?
Çünkü herkes beyninin dörtte üçü alınmış gibi dolaşıyor. İnsanların aklı noksan. Korkunç bir haldeyiz. ‘Amadeus’u 50 kişilik bir kadroyla oynuyoruz. Kulise bir giriyorsun herkesin telefonu açık. Ben ya da yönetmenimiz “Telefonlarınızı elinizden alacağız” diye tembihliyoruz artık.