Kampanya kapsamında alınan kana ve ilik örnekleri ABD ve Almanya'daki çeşitli laboratuvarlara gönderilmişti Yeni Yüzyıl Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ersi Abacı Kalfoğlu, ilik örneklerinin büyük paralara satılmış olabileceğini söyledi.
Habertürk'ten Nalan Koçak'ın haberine göre, Türkiye cerrah Oktar Babuna'yı 1999'da başlattığı ilik kampanyası ile tanıdı. Babuna, lösemi olduğu gerekçesiyle gazetelere ilan verdi, uygun donöre 10 milyar lira ödül vaat etti. Kampayada 160 bin kişiden kan ve ilik örneği toplandı. 40 bini Türkiye'de tutuldu. Yeterli laboratuvar olmadığı için, örneklerin kalanı ABD ve Almanya'daki çeşitli kurumlara gönderildi.
Adnan Oktar ve suç çetesine düzenlenen operasyonda Babuna da gözaltına alınınca, kan örnekleri bir kez daha gündeme geldi. Sahiden onca kan ve ilik örneğine ne oldu? Biz sorduk, örneklerin gönderildiği yerlerden biri olan Almanya'daki Stefan Morsch Vakfı'nın kurucularından Susanne Morsch yanıtladı.
15 bin örnek Almanya'daki vakıfa gitmiş
Morsch'a ilk sorumuz “size gönderilen kan ve ilik örneklerine ne oldu?” oldu. Yanıtı şöyle:
“Çok fazla kurum işin içindeydi. Çünkü örnekler o kadar çoktu ki tek bir laboratuvar başa çıkamadı. Biz gönderilen örnekleri test ettik, bu kadar. O dönem ödemeyle ilgili bir sorun çıktığını hatırlıyorum çünkü o kadar çok örnek vardı ki. Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul Üniversitesi'nin hastanesi ödeyebilmek için para toplamaya çalıştı. Kan örnekleri için izin formlarını da onlar toplamıştı.”
“Tüplerli bir süre sonra imha ettik"
Morsch vakıflarına gönderilen örnek sayısından emin değil ama yaklaşık 15 bin olduğunu tahmin ediyor. Almanya'ya gönderilen toplam örnek sayısıysa on binlerle ifade ediyor. Testten sonra örneklere ne oluyor?
Morsch “Belirli bir yasal süre var. O dönemin mevzuatına göre ne kadardı hatırlayamadım. Örnekleri tutmak zorundasınız. O süre geçtikten sonra örnekleri imha ettik" diyor.
"Bakanlığın ve İstanbul Üniversitesi'nin bilgisi vardı"
Akıllardaki diğer sorular da test talebinin resmi olarak kimden geldiği, sonuçların kiminle paylaşıldığı. Zira o dönem kampanya Babuna'nın babası Prof. Dr. Cevat Babuna, İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Bilimler Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden destek istemişti. Yardım paraları İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı adına açılan bir banka hesabında toplanmıştı.
Vakıf yetkilisi Morsch o dönem Sağlık Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi'nden yetkilililerle temasta olduklarını söyledi:
"İstanbul Üniversitesi'nden yetkililer izin formlarını kimden aldıklarını, sonuçlarla ne yaptıklarını size anlatabilirler, onlara sormalısınız. Hatırladığım kadarıyla, yaptığımız anlaşma uyarınca, bu işin sorumlusu İstanbul Üniversitesi'ydi, bakanlığın da bilgisi vardı."
"Sonucu paylaşamam, hasta gizliliği kapsamında"
Buraya bir not düşmekte fayda var, Sağlık Bakanlığı bir süre sonra kampanyayı durdurma kararı almış, kampanyanın arkasında bir örgütün olduğu kanısına varıldığı açıklanmıştı. Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş da kampanyayla ilgili dikkat çekici çıkışlar yapmıştı. Pek çok kişi bakanı komplo teorileri kurmakla suçlamıştı. Durmuş Türkiye'de bulunan 40 bin örneğe el konulma kararını şu sözlerle açıklamıştı:
"Devlet olarak bu örnekleri, milli servetimiz ve geleceğimiz umudu olarak devletin arşivlerine alacağız. ABD'ye gönderirsek genetik şifremizi çalarlar”.
Peki bu mümkün mü? Örnekler kötüye kullanılmış olabilir mi? Morsch o dönem bu tür testlerin sadece kısıtlı ve belirli yerlerde yapılabildiğini ve buraların da sıkı kurallarla kontrol edildiğini söyledi:
"Bu nedenle kötüye kullanabileceğini düşünmüyorum. Fakat kampanyayı düzenleyenler bu sonuçlarla ne yaptılar, onu bilemem. Bakın prosedüre göre bize gönderilen örnekler bir donör koduyla geliyor. Yani laboratuvarlar örneklerin kime ait olduğunu bilmiyor. Bu bilgi sadece kampanyayı düzenleyen ve izin formlarını toplayan kişilerde var. Bizdeki uzmanlar sadece donörlerin hastayla uyumlu olup olmadığını tespit etti."
Morsch, “Uygun donör buldunuz mu?” sorusuna “Hatırlamıyorum ama bilsem bile söylemezdim çünkü mesele hasta-doktor gizliliğine giriyor” yanıtı verdi.
Bir not daha: Dönemin Sağlık Bakanı Durmuş kampanyayı düzenleyen gönüllülerin ellerindeki test sonuçlarını bakanlıkla paylaşmadıklarını ve örneklerin blunduğu laboratuvarları açıklamak istemediklerini söylemişti. Açılan soruşturmada Tıp Fakültesi Vakfı'nın da kampanyanın başında kullanıldığı, vakfın bir süre sonra devre dışı bırakıldığı tespit edilmişti.
"Kan ve ilik toplayanlar büyük paralar kazanmış olabilir"
Aynı soruları ve komplo teorilerini Türkiye'den bir adli tıp uzmanına, Yeni Yüzyıl Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ersi Abacı Kalfoğlu'na yönelttik:
"Komplo teorilerinin hiçbirinin geçerliliği için bilimsel veri söz konusu değil. Türklere özel silah yapılacak gibi laflar edildi o dönem. Fakat bana göre, bu kan örnekleri çok geçerli bir veri kaynağı olabilir. Bu denli büyük bir sayıda ilik özelliklerinin elde edilmiş olması çok önemli bir şey. Çünkü iliğin nakledilebileceği hasta çok fazla. Bunlar ilik vericilerinden parayla satın alınabilen şeyler. Böbrek nakli gibi düşünün, para veriyorsunuz, alıyorsunuz. Şimdi dünya kadar insandan ilik özellikleri elde edildiği takdirde bu veriler saklanır ve sonra ne olur? İliğe ihtiyacı olan insanlar başvururlar ve para karşılığı ilik satın alırlar. Bu şekilde kullanılmışsa gerçekten bunu organize eden kişiler büyük paralar kazanmış olabilir.”
"Gen haritası çıkarması söz konusu değil"
Peki örnekler ilaç firmalarına satılmış olabilir mi, ya da gen haritası çıkarmak için kullanılmış olabilir mi? Prof. Dr. Kalfoğlu'na göre bu mümkün değil. “Örnekler sağlıklı insanlardan toplanmış kanlar. İlaç şirketleri olarak bu kanlarda hangi hastalığı aramayı planlarsınız? Genetik haritayı ortaya koymak gibi bir şey o tarihte mümkün değil, bir de genetik harita için o kadar insandan örnek almaya da gerek yok.
ABD'deki şirketlerin yerinde yeller esiyor
Toplanan kan örnekleri o dönem ABD'de Lifecodes isimli bir şirkete gönderilmişti. Ulaşmak istediğimizde, Lifecodes diye bir şirketin artık olmadığını öğrendik. Borsa kayıtlarına göre, şirket önce Orchid isimli bir şirketin bünyesine katılmış. O şirket de daha sonra LabCorp isimli bir firmaya satılmış. Lifecodes'un o dönem başkanlığını yapan Walter Fredericks'in ise herhangi bir şirkette izini sürmek mümkün değil. Frederics'e sosyal medya hesabı aracılığyla ulaşmaya çalıştık, gönderdiğimiz mesaja yanıt vermedi.