"Her gün yemeğini, sütünü, suyunu ver, gözün gibi besle, üstelik afra tafrasını çek sonra da pat diye yok olsun ortadan" dedi Gargamel telefonda... "Kusura bakma ama müstahaksın sen buna..." Zaten burnumdan soluyorum. Rin Tin Tin iti durup dururken kaybolmuş ortadan. Dalga geçer gibi bir de not bırakmış. "Eski dost Daltonlar'ın peşinden gidiyorum" diye... Poposundan vuracaklar haberi yok...
Neyse, o arada Gargamel aradı da biraz kafam dağıldı. Özlemişim de keratayı... "Nasıl kaynatırdık bir zamanlar" dedim... "Yine kaynatırız abi, bende dedikodu bol" deyince hemen atladım tabii; "Anlat bakalım yeni bir şeyler de neşemizi bulalım.."
"Ömer Koç'un doğum günü vardı geçen hafta abi..."
"Oğlum biliyoruz ama o basına tümden kapalı değil miydi?"
"Kapalıydı ama bir kişinin bildiği sır değildir diye bir laf duymadın mı sen hiç..."
"O lafın doğrusu 'iki kişinin bildiği sır değildir'olacak salak...
"Bir iki fark etmez, dinle bak neler olmuş o gece..."
ÖMER KOÇ'A 50. YAŞGÜNÜNDE MUHTEŞEM PARTİ
Ömer Koç'un Four Seasons Bosphorus otelindeki 50. yaşgünü davetine yaklaşık 400 kişi katılmış. İşin ilginç yanı davetlilerin tek tek Ömer bey tarafından seçilmiş olması, yani geceye katılanların hepsi onun harbiden arkadaşı. Söylenene göre protokollerin olmazsa olmaz isimlerine hiç prim vermemiş Ömer Koç. Tüm şıklığıyla babası Rahmi bey ve halası Semahat hanımın dışında pek de öyle akraba-i talükat'tan isim yokmuş. Zaten davetlilerin neredeyse dörtte üçü de yabancıymış.
Mekanın dekorasyonunu da anlata anlata bitiremiyorlarmış davete katılanlar. Sky adlı bir Amerikan parti organizasyon şirketi üstlenmiş bu işi ve dekorda kullanılan bütün materyaller Amerika'dan gelmiş. Şirketin sahibi de zaten bizzat partideymiş. Gerçekten de insanın gözünün iliştiği her köşede, her masada Koçlar'a özgü bir zerafet seziliyormuş.
Ömer Koç'un koleksiyon merakını bilen bilir. Gergedanların da bu koleksiyonda ayrı bir yeri varmış. Yıllardır bu kocaman garip hayvanlara ait ne kadar çizim, fotoğraf, resim, obje varsa toplarmış. İki gergedan mumyası bile yaptırmış zamanında. Dolayısıyla o gecenin dekorasyonunda gergedan teması hakimmiş.
Gelelim o gece bayram eden midelerin nelere şahit olduğuna... Four Seasons Executive şefi Mehmet Gök'ün hazırladığı menü müthişmiş. Bademli bezelye çorbası, enginarlı yengeç derken bir de mantarlı makarna türü bir nesne gelmiş masalara. Diyor ki Gargamel "Bunun mantarlı ravioli mi, lazanya mı olduğunu kimse anlayamamış" öyle acayip ama inanılmaz lezzetli bir yemekmiş... Sonra baba gibi levrekler gelmiş. Tatlı faslında ise Türk usulu muhteşem baklavanın da eksik olmadığı karbonhidrat yüklü tabaklar... Eh dinlerken ağzım sulandı benim de...
Koç Ailesi'nin gustosu ve kalitesine yaraşan bu gecede kim sahne almış dersiniz? ... Efendim yemekten sonra dünyaca ünlü grup Pink Martini milleti coşturmuş, bir de Türkçe olarak 'Üsküdar'a gider iken'i söyleyip gecenin cilasını çekmiş...
Orada olmak vardı, ne diyelim daha nice yıllara Ömer Koç...
PARİS'İN MÜTHİŞ EV SAHİBİ TÜRKİYE'DE AĞIRLANDI
Telefonu kapatmadan önce "Hayırsız çıktın İzzet abi ama sana bir kıyak daha yapayım." dedi Gargamel. "Ömer demişken aklıma geldi Ömer Acar da Türkiye'ye tatile gelmiş. Hillside'da karısı Katia, ikizleri ve kayınvalidesi ile görülmüş..."
Sevindim Ömer Acar'ın tatil için bile olsa buraya geldiğine. Bizde pek tanınmaz ama o kendi dalında 'dünyaya yön veren Türkler' listesine kolaylıkla girebilir. Henüz 41 yaşında olan ve dünyanın en büyük otellerinin yöneticiliğini yapan Acar, İsviçre'de otelcilik eğitimi gördükten sonra Zürih'teki Savoy Otel'de çalışmaya başlamış. Oradan Hawaii, Beverly Hills derken Mısır'ın Kızıldeniz kıyısındaki ünlü dalış merkezlerinden Sharm Ey Sheyk'deki ünlü otellerden birine yiyecek-içecek müdürü olmuş.
El Fayed ile tanışınca...
Ömer Acar'ın kaderi işte burada değişiyor. O dönem Londra'daki Harrods mağazası ve Paris'teki Ritz otelinin sahibi Mohammed Al Fayed'in yolu bir gün Sheyk'e düşüyor ve Acar ile tanışıyor. Kısa bir görüşmeden sonra onu Harrods'un yiyecek içecek bölümünün başına getiriyor.
Ömer Acar artık 600 personelin çalıştığı 28 restoranın, ayrıca Al Fayed'in sahibi olduğu futbol kulübü Fulham'ın, 28 bin kişilik stadyumunun tüm yiyecek-içecek işlerinin patronudur. Sonra Ritz otelinin, ardından da en son olarak Paris'teki ünlü Hotel Royal Monceau'nun genel müdürü olur.
Eisenhower'dan Michael Jackson'a ünlülerin oteli
Burada böyle birkaç satırla geçiştiriyoruz ama bütün bunlar o yaşta bir insanın başarması hiç de kolay olmayan işler. Acar'ın Genel Müdürlüğünü yaptığı Hotel Royal Monceau, Tatler dergisi tarafından 2012 yılında Paris'in en iyi oteli seçilmiş. Otelin geçmişi de müthiş. Yıllar boyunca Eisenhower, Winston Churchill, Robert De Niro, Charles Aznavour, Madonna, Coco Chanel ve Michael Jackson gibi ünlülere ev sahipliği yapmış.
Starck'dan hayat öpücüğü
2008'de ise büyük bir renovasyona girmiş Royal Monceau. Ünlü tasarımcı Philippe Starck otelin dekoru ve mimarisini adeta yeniden yaratmış. Sanat eserlerinin ağırlıklı olduğu otelde yemeğin de başlı başına bir sanat olduğu düşünülüyor. İl Carpaccio adlı müthiş bir İtalyan restoranı, La Cuisine diye de gurme Fransız restoranı var otelin. . Ayrıca Pastanın Picasso'su diye tanınan tatlı şefi Pierre Herme'nin özel tatlıları ağız sulandırıyor.
İşte Ömer Acar'ın Ritz'den sonra devralıp yönetmeye başladığı Royal Monceau böyle bir efsane...
PARİSTE ESRARENGİZ TANGO
Paris'ten girdik, Ritz'den çıktık bir moda haberiyle bitirelim o zaman bu ortaya karışık soframızı... Geçtiğimiz hafta içinde gizli ve esrarengiz bir moda zirvesi instagram sayesinde bir anda dünya medyasına yayıldı. Böylece 'İnstagram'dan sonra hiçbir şey gizli kalmayacak" tezi (ki bu tez bana aittir) doğrulanmış oldu.
Bu zirvenin kahramanları ise Anna Wintour ve John Galliano... Wintour, malüm, Amerikan Vogue dergisinin olmazsa olmaz genel yayın yönetmeni. Kadının moda dünyasında nasıl etkili olduğunu 'Şeytan Prada Giyer" filmini izleyenler bilir. İşte o 'şeytan' kadın mekana gelmeden en büyük tasarımcıların defileleri başlamaz, beğendiği modacı birden dünyaca aranılan isim olur, beğenmediği tepe taklak gidiverir.
İkinci kahramanımız John Galliano ise kendi adı altında çıkardığı ürünlerle yıllarca moda dünyasında fırtına gibi esti, Givenchy'nin ardından en büyük sükseyi Dior gibi efsane moda evini yönetmekle yaptı. Bu arada hazırladığı koleksiyonlarla şöhretinin zirvesine çıktı. Ama bir gece kafası kıyakken Yahudilere karşı söylediği sözler Youtube'dan yayılınca her şeyin sonu geldi Galliano için. Dior ve kendi adını taşıyan markayı yöneten şirket LVMH onun işine son verdi, ünlü modacının da sesi soluğu kesildi.
Yukarıda sözünü ettiğimiz esrarengiz buluşma ise Dior'un başına Raf Simons adlı tasarımcının geçeceğinin duyuruldugu gün gerçekleşti. Anna Wintour ile John Galliano'nun Ritz otelindeki L'Espadon restorandaki gizli randevuda neler konuştuğu bilinmiyor. Ama ikilinin buluşması birkaç masa ilerde oturan bir moda tutkunu tarafından görüntülenmiş ve bu fotoğraflar bugünlerde ben dahil herkesin kendini Ara Güler sanmasına sebep olan instagram programı vasıtasıyla paylaşılmışİşin garip yanı, birkaç hafta önce John Galliano'nun New York'ta Anna Wintour'un yakın dostu, Vogue'un diğer kraliçesi Grace Coddington ile de böyle gizlice buluşması. Hiç kimse bu buluşmaların sebebini bilmiyor.
Moda'nın ana kraliçesi ve aforoz edilmiş yeteneği neden buluştu? Bu konuda moda tutkunlarının 3 teorisi var:
Coco Chanel'in bile zamanında ilham aldığı Elsa Schiaparelli'nin kendi adını taşıyan markası yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Son derece avant-garde bir marka olduğu icin acaba Galliano bu moda evinin başına mı geçecek?
LVMH şirketi acaba en azından Galliano'nun kendi adını taşıyan modaevinin başına tekrar geçmesine izin mi verecek?
Acaba yepyeni bir markanın hazırlığı mı yapılıyor?
Dördüncü teori de benden gelsin, belki adam eski arkadaşlarıyla yemek yiyor .
İzzet Çapa / Gazete Habertürk