Yazısında modanın önemine dikkat çeken Oray Eğin, 1990'lı yıllarda Hürriyet'in buna öncülük ettiğini yazarak, "Binlerce pound’luk moda eğitimi alan Melis Alphan bile bir anda uğruna ömrünü adadığı bir alanı bırakıp Taha Akyol’laşıyor." diye yazdı.
Oray Eğitin'in yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Nurella ve Fatih Ürek’e bir tek biz nefretle yaklaştık.
Fatih Ürek, o kaosta bir kaç parça bir şey almış. 40 bin liralık bir paltoyu bin liraya almaktan dolayı mutlu.
Nurella da ekrandan çok net bir şey diyor: Kime ne?
Türkiye’deki H&M görüntüleri bütün dünyaya yayıldı, herkesi güldürdü. Bir tek biz kendi kendimize düşmanca yaklaştık.
Bu düşmanlığın en net örneği Hürriyet’in İnternet sitesinde okuduğum bir yazıydı. İlk kez imzasını gördüğüm Aslı Barış arabesk retoriğe sığınarak “Suriyeli mülteciler değil” ya da “Sosyetenin tek derdi bu olsun” diyor. Bir ilgisi ne? İki, kime ne?
Ona göre görgüsüzlüğün geldiği son noktaymış… Fiyatlar ucuz da değilmiş… 1500 TL vs… Her şey göreceli tabii: Balmain’in gerçek fiyatlarını, Fatih Ürek’in neden sevindiğini bilmiyor ki…
Bilmediği H&M Balmain ürünlerinin çoğu Türkiye’de üretildi. Binlerce insan sosyete o görgüsüzlüğü yaptığı, Fatih Ürek o mağazaya gittiği için akşam evine yemek götürebildi.
Arkadaşım Melis Alphan en iyi bildiği şeyi, modayı, küçümsemeseydi de aynı gazetedeki arkadaşını aydınlatsaydı.
Benim Nurella ve Fatih Ürek pozum. Ne eksiğimiz var?
Mesela “Şeytan Prada Giyer” filmindeki Meryl Streep’in asistanına verdiği harika ayarı aktarabilirdi: “O ‘şey’ dediğin kıyafetlerin arkasında sayısız iş ve milyonlarca dolarlık bir sektör yatıyor. Modayı reddettiğini düşünerek alelade giydiğin ve indirim sepetinden aldığın o mavi kazak bu insanlar tarafından özel olarak senin için seçildi…”
Son 10-15 yıldır hazır giyim sektörü modayı demokratikleştirmek için büyük adımlar atıyor. Stil ve şıklık ayrıcalıklı bir zümrenin değil, herkesin hakkı olsun diye H&M, Zara, Uniqlo gibi erişilebilir markalar milyonlarca dolar döküp emek harcıyorlar. Paris modaevleri çoğu zaman bu markaların hızına yetişemiyor, çünkü podyumda gösterdikleri kıyafetin benzeri birkaç hafta sonra bu mağazalarda raflarda yer alıyor.
“Moda bir ayrıcalık değil, haktır” nosyonu kabul görüyor.
İşin ironik tarafı hazır giyim ve modanın önemini ilk kavrayanlardan biri Hürriyet’ti. Balmain furyasına görgüsüzlük diyen Hürriyet’te 90’lı yıllarda Ertuğrul Özkök, Türk hazır giyim markalarını pazar yazılarına taşımış, tekstilin demokratikleştiren gücüne dikkat çekmişti. Jean Paul Gaultier etek giydiğinde, Calvin Klein “One” parfümünü çıkardığında cinsiyetler arasındaki muğlaklaşan duvarlara değinmişti. Daha Türkiye’ye gelmeden Gap’ten, J Crew ekoseli pijamalarından ve de tabii ki Tom Ford devriminden bahsetmişti.
Türkiye geriliyor, vizyonu, bakış açısı daralıyor. Hepimiz etkileniyoruz ne yazık ki… Erbakan bile Versace giyerdi. Medya bu gerileşmenin yansıması sadece. Diyorum ya, binlerce pound’luk moda eğitimi alan Melis Alphan bile bir anda uğruna ömrünü adadığı bir alanı bırakıp Taha Akyol’laşıyor. Oysa Türkiye, Hürriyet’te Tom Ford, zeytinyağı, kırmızı şarap yazıları çıkmaya başladığında daha ileriydi. Taha Akyol’lar yazdıkça bu ülke geriledi.
Kendi adıma isyan etmeye devam edeceğim ve Merter’deki kiloyla tekstil kültürüne karşı savaşacağım. Olivier Rousteing kendi arkadaşlarına ve hayranlarına “Balmain Ordusu” diyor. Devrimi Balmain parkalarımızla yapacağız, yoldaşlar."