Türkiye’yi Oscar töreninde temsil etmesine kesin gözüyle bakılan ancak ardından listeden çıakrılan Ayla filminin başrol oyuncusu İsmail Hacıoğlu, filme ve dizi sektörüne dair değerlendirmelerde bulundu. Ayla'nın Oscar'a gidememe nedenini ülkenin siyasi gündeminden kaynaklandığını söyleyen Hacıoğlu, "Normalde Oscar'a gidiyorduk. Siyasi gündem değişti. Bizim filmi çıkarıp başka bir ülke filmini kabul etmişler. Tabii ki Ayla'nın da sinematik tarafı tartışmaya açık. Ama bu kadar siyasetin ön planda olduğu bir durumda sinema konuşmak saçma ve sakil kalıyor. Bence biz de kendi öykülerimize yatırım yapmıyoruz" dedi.
Sözcü'den Devrim Demirel'in sorularını yanıtlayan İsmail Hacıoğlu'nun açıklamaları şöyle:
Ayla'nın Oscar'a aday olamayışı hayal kırıklığı yarattı mı?
Tabii ki… O kadar gidildi. Tanıtım yapıldı. Çünkü bu, bir adım olacaktı. “Beyler biz geldik” diyecektik. Kapıyı açacaktık. Bir başkası daha sonra içeri girecekti. Olmadı. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık!
1947'den beri 57 ülke sineması Oscar'a aday olmuş. Türkiye yok. Sence neden?
Bence siyaset… Normalde Oscar'a gidiyorduk. Siyasi gündem değişti. Bizim filmi çıkarıp başka bir ülke filmini kabul etmişler. Tabii ki Ayla'nın da sinematik tarafı tartışmaya açık. Ama bu kadar siyasetin ön planda olduğu bir durumda sinema konuşmak saçma ve sakil kalıyor. Bence biz de kendi öykülerimize yatırım yapmıyoruz. Ayla böyle bir öykü. Bunun gibi niceleri var. Kore, Kurtuluş Savaşı, Çanakkale, Mezopotamya, Anadolu…
Temel sorun ne?
Yapımcıların, yani para kaynaklarının doğru projelere yatırım yapmamasından kaynaklanıyor. Para sahibi olanların para kaybetme korkusu. Saçma sapan 5-6 film yap, 1'er milyondan maliyetini yükselt. 500 bin de gişe yap. Allah bereket versin! Yapımcılar ticaret kafasıyla yaklaştığı sürece, seyirci kötü film izlemekten kurtulamayacak.
Peki televizyon sektörü?
Matematiği ayrı. Yolları başka. Sinemada 1 ayda çekiyorsunuz 120 dakikayı. TV için her hafta. TV çok daha para getiriyor. Filmin maliyeti yüksek.
Televizyonlarda kalite sorunu var mı?
Nasıl olmasın ki! Bir ekipten her hafta bu kadar iş bekleyemezsiniz. Birbirine sürekli poz veren insanlar izliyoruz. Bu işte de sorun para kazananlar, televizyon sektörünü yönetenler.
“ABD'den sonra en çok biz dizi pazarlıyoruz” söylemi var ama…
İçeriği çok önemli değil. Bir şekilde pazarlıyor. İyi iş yapmak gibi bir dertleri yok çünkü. Sadece pazarlama… Pazar payı büyüdükçe kalite düşüyor.
Biz uluslararası seviyede dizi çekebilir miyiz?
Bu iş parayla bağlantılı. Teknolojik imkânlar belli. Bastır parayı yaptır işini. Kapalıçarşı 1000 yıldır orada duruyor. Geldi adam Bond filmi çekti. Filmi izlerken ayağa kalktım! Kendimi kötü hissettim.
Oyuncu, senarist, yönetmen sıkıntısı var mı?
Yok. Ama kalifiye eleman sıkıntısı var. İlk işinde ‘time code' tutan bir adama ikinci işinde yönetmenlik yaptırınca sıkıntı oluyor. Senaryo yazanlar da şöyle takılıyor: Ben yazdım, bu böyle! Burnundan kıl aldırmayan tipler var. Halbuki film öyle çekilmiyor.
“Türk sineması altın çağını yaşıyor” söylemi de var…
Hareketlenir mi diye yapıyor sektörün içindekiler. Hiç öyle özgürlüğümüz filan yok. Sen istediğin kadar iyi film yap, bir tane salon sahibi arkanda durmazsa ne yapacağız?
Oynadığın filmleri menajerin mi buluyor, sana mı geliyorlar?
Çok şükür kimsenin kapısını çalmadım. Bu çok özel, çalıştığım menajerleri de sinir eden bir durum! Geliyor çok şükür…