Barış Terkoğlu, "Özdemir Bey’in cenazesindeki pankartlar" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Terkoğlu bugünkü yazısında, BAYKAR Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Bayraktar'ın cenazesini gittiğini ve buradaki tespitlerini anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dünürü, Selçuk Bayraktar'ın babası Özdemir Bayraktar ile nasıl tanıştığını da anlatan Terkoğlu, Bayraktar'ın FETÖ kumpaslarında hapis yatan komutanlara desteğinden bahsetti.
Öte yandan Bayraktar'ın Milli Görüşçü olduğunu söyleyen Terkoğlu, "Erbakan’la yakınlıkları yalnız meslekten değil. Benim tanıdığım Özdemir Bey, Milli Görüşçüydü. Caminin duvarlarına asılmış, Saadet Partisi’nin gençlik kolları sayabileceğimiz AGD’nin pankartları, onun bu kimliğinin altını çiziyordu. Bir pankarttaki 'teknolojiyi Allah’ın nimeti bilen', 'Özdemir Bayraktar Ağabey' ifadeleri, öbüründe Erbakan’la birlikte göründüğü fotoğraf, bu tarafını unutturmuyordu." dedi.
Terkoğlu'nun yazısı şöyle:
“Nasıl bilirdiniz” diye sorulduğunda aklıma Paris’teki o mezarlık geldi. 15. Louis, Aziz Genevieve’in adını yaşatmak için kilise olarak inşa etmeye başlamıştı. Gelgelelim Pantheon, Fransız Devrimi’nin şafağında tamamlandı. Cumhuriyetçiler, yapıyı laikleştirdi. Anıtmezara çevirdi. Birbirinden başka görüşte, başta renkte, başka inançta ama hepsi vatana sadık... Kimi birbiriyle kavgalı, kimi ezeli düşman, kimi karşıt görüşte ama hepsi Cumhuriyete sadık... Entelektüeller, bilim adamları, yazarlar yan yana gömülüdür. Victor Hugo’dan Sadi Carnot’a, Emile Zola’dan Alexandre Dumas’a, Voltaire’den Rousseau’ya başları kocaman mezarlardır. Duvarlardaki fresklerin ortasında, 160 yıl önce tavandan sarkıtılmış, 67 metrelik Foucault sarkacı durur. Size, papazların bir zamanların anlattığının aksine, dünyanın kendi çevresinde döndüğünü ispatlar.
Cendere kitabımızın çıktığı günlerdeydi. Emekli General Ahmet Yavuz aradı. “Birazdan seni Özdemir Bayraktar arayacak”, dedi. Kitapta, Özdemir Bey’in de kahramanı olduğu bir hikâye anlatmıştık. Diğer aktörler ise Balyoz’da hedef alınan emekli Orgeneral Ergin Saygun ve kalp cerrahı Prof. Dr. İhsan Bakır’dı. Kumpas günlerinde, tutuklu Saygun ölüme giderken, Bakır ameliyathaneye koşmuştu. 8.5 saat süren ameliyatın ardından Saygun’u kurtarmıştı. Bu kadar değil. Özdemir Bey, oğlu Selçuk’un nişanının olduğu 1 Mart 2016 günü kalp krizi geçirmişti. Yine kurtaran İhsan Bakır’dı. Gelgelelim, aylar sonra, 1 Eylül 2016’da, İhsan Bakır, bir KHK ile memuriyetten ihraç edildi. Zaman geçti. Devlet, Bakır’a “pardon” dedi. Görevine iade etti. Cendere’de anlattığımız hukuk hikâyesi, 10 yılda hayatı değişen üç ismin, bir düğün masasında buluşmasıydı.
Özdemir Bey ile daha önce karşılaşmıştık. Zira o, Silivri kumpaslarının olduğu günlerde, hapistekileri yalnız bırakmayanlardan biriydi. Kâh Cezaevi’ne ziyarete gelir kâh mahkemeleri izler kâh tahliyede kapıda belirirdi. AKP’nin desteklediği FETÖ kumpaslarıyla hedef alınan askerler arasında, Atatürkçü subaylar en öndeydi. Bir kısmı, yerli İHA’ların üretim sürecinde, Bayraktar ailesi ile yan yana çalışmıştı. Özdemir Bey de vefalı davranmış, zor zamanların dostluğunu göstermişti.
‘DÜNÜRLÜK’ BİR TEFERRUATTI
Özdemir Bey, kitapta kendisini ilgilendiren bölümü okumuştu. “Sizce doğru mu” dedim. “Doğrunun yüzde 99’u” dedi. Güldüm, Raşomon filmini anlattım. Filmde, aynı olayın tanıkları, meseleyi başka bakış açılarıyla anlatıyordu.
“Yüzde 1’lik eksiği” Özdemir Bey tamamladı. Ergin Saygun fenalaştığında, bazı doktorlar ameliyatı göze alamamıştı. İhsan Bakır’ı Özdemir Bey bulmuştu. Bakır “Elbette” demişti. Ameliyat sırasında, Özdemir Bey saatlerce kapının önünde beklemişti.
Özdemir Bey’le yaşamının son bir yılındaki arkadaşlığımız böylece başladı. Zaman zaman saatlerce telefonla konuştuk. Bir gün konuşma uzayınca, “Neredesin, geliyorum” dedi. Buluştuk. O nedenle, salı günü, cenaze namazını kıldıran Ali Erbaş, gıyabında tanıdığını söylediği Özdemir Bayraktar için, “Sayın Cumhurbaşkanımızın dünürü” ifadesini kullanınca, “hiç tanımamış” dedim.
Neden mi? Özdemir Bey anlattığı için. Bir gün seyahatten dönüşte, havaalanında uçak bekliyormuş. Yanına onun deyimiyle “bir kodaman” gelmiş. “Siz Cumhurbaşkanımızın damadının babası değil misiniz” diye sormuş. Özdemir Bey, hikâyeyi anlattıktan sonra, Karadeniz aksanıyla, “40 yıllık Özdemir Bayraktar oldu mu sana ‘damadın babası’ ha” demişti.
Gerçekten de onun insani özellikleri sıralansa, “dünürlük” son sırada bile kendisine yer bulmazdı. Bu açıdan, kimilerine göre talih olarak görünen şey, Özdemir Bey için önemsiz bir ayrıntıydı.
ÖZDEMİR BEY, MİLLİ GÖRÜŞÇÜYDÜ
Kimi eski kimi yeni dönemin komutanları, kimi yandaş kimi muhalif siyasetçiler, kimi forslu kimi halktan insanlar, Fatih Camii’ni doldurmuştu. Kuşkusuz daha kalabalık cenazeler vardır. Ancak birbirinden farklı bunca insanı aynı avluda buluşturan Özdemir Bey’in karakteriydi. Açık söyleyeyim ki oğlu Selçuk’un içten ve duygusal sözleri dışında, cenazedeki soğuk protokol konuşmaları Özdemir Bey’in yaşamının canlılığını yansıtmıyordu. Zira Özdemir Bey, aslında protokolden pek de hazzetmeyen, Karadenizli samimiyetinden vazgeçmeyen bir insandı. Onu anlatan bir hikâyeyi, cenaze sonrası yürürken dinledim. Askeri teknolojilerin anlatıldığı bir toplantıda, mükemmel sunum yapan bir askerin ardından komutana dönmüş, “Bu çocuk evli mi” diye sormuştu. Bekâr olduğunu duyunca, “Hemen kız bulalım” demiş ve herkesi güldürmüştü.
Özdemir Bey ile aynı okuldandık. Bir süre akademide de görev yapmış iyi bir mühendisti. İTÜ Makine’deki Erbakan ekolündendi. İkisi de motorlar üzerine çalışmıştı. Erbakan tanklar üzerinde yoğunlaşırken, o havacılığa yönelmişti.
Erbakan’la yakınlıkları yalnız meslekten değil. Benim tanıdığım Özdemir Bey, Milli Görüşçüydü. Caminin duvarlarına asılmış, Saadet Partisi’nin gençlik kolları sayabileceğimiz AGD’nin pankartları, onun bu kimliğinin altını çiziyordu. Bir pankarttaki “teknolojiyi Allah’ın nimeti bilen”, “Özdemir Bayraktar Ağabey” ifadeleri, öbüründe Erbakan’la birlikte göründüğü fotoğraf, bu tarafını unutturmuyordu.
ONUNLA ÇALIŞAN ASKERLER
Özdemir Bey ile hemfikir olduğumuz konu; güncel siyasetten uzak durmanın, onun için en iyisi olduğuydu. Zira yıllardır biriktirdiklerine rağmen, attığı her adıma, “dünürlük” yakıştırması yapılıyordu. Bir kesim pek fark etmese de Özdemir Bey, siyasetten de dünürlük rütbesinden de uzak durmaya çalıştı.
Milli Görüşçüydü ama...
Birilerinin “vesayetçi” dediği askerler, en sıcak yıllarda onun yanındaydı. Sanayinin ithalat bağımlısı olması yerine, ülkenin üretiminden çıkması konusunda Atatürkçüler ile Milli Görüşçüler aynı fikirdeydi. Ülkede yaşanan siyasi tartışmalara, hatta engellemelere rağmen, Atatürk’e ve Cumhuriyete saygılı Özdemir Bey’le birlikte çalışmışlardı.
Bir gün Özdemir Bey’e, “Size en çok destek olan askerler kim” diye sormuştum. Saldıray Berk, Hasan Iğsız, Ergin Saygun, Ahmet Yavuz diye başladığı listede, aklına gelen çoğu isim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da desteklediği FETÖ kumpaslarıyla hedef olmuş, tasfiye edilmişti.
KÜÇÜCÜK BİR ODADAN MEZARA
Millet İttifakı partileri başsağlığı mesajı yayımladı, Özdemir Bey’i andı. Dürüst olmak gerekirse Özdemir Bey, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na kırgındı. Bunun sebebi aslında Kılıçdaroğlu değil, Özdemir Bey’i hedef alan bazı CHP’lilerdi. Kurduğu teknoloji vakfı, kamu kaynağı kullanmama kararı almıştı. Buna rağmen adını ötekilerle anıyorlardı. Tanıdığı, misafir ettiği Kılıçdaroğlu’na bir mektup yazmış, kırgınlığını anlatmıştı. Bana okuttuğu mektubu koyduğu dosyada, “posta alındı” belgesini de saklamış, “mektup ulaşmış” diyerek gülümsemişti.
Özdemir Bey, cenazede oğlu Selçuk’un anlattığı gibi, fabrikasında yatıp kalkıyordu. Son görüşmemizde, vedalaşmadan önce, “Gel sana odamı göstereyim” dedi. Benim hapishane hücresiyle aynı büyüklükteydi. Bir yatak, bir bilgisayar masası zor sığmıştı. Özdemir Bey, Fatih Camii’nden odası kadar küçük bir mezarlığa, doğduğu köyün toprağına uğurlandı.
Ahmet Yavuz ile cenazeden çıktık. Siyah Mercedeslilerin kestiği trafik nedeniyle kızgın vatandaşların arasından geçtik. Sirkeci’ye kadar yürüdük. Neyse ki okul çıkışına yetiştim. Özdemir Bey ile bir kez tanışmış küçük oğluma ölümü anlattım. O da üzüldü.
Aklımda Özdemir Bey’in korumalarını atlatıp içtiği sigaralarla yaptığımız suç ortaklığı ve zihnimin bir dolabına kilitlediğim hikâyeler kaldı. Bir de iktidarı her ele geçirişlerinde, Pantheon’u kiliseye çevirmeye kalkan gericilerin indirdiği o söz: “Aux grands hommes la patrie reconnaissante”, “büyük insanlara vatan minnettar”.