Yönetmenin evine giden oyunculardan değilim!
Güzel oyuncu Pelin Batu; aşktan hırsa, annelikten bekarete, maddiyattan hayallerine kadar hayatının en önemli 'maddeleri'ni Marie Claire dergisine açıkladı.
* Doğum: Neredeyse 6.5 aylık doğmuşum. Hayatımın ilk zamanları hep hastanede geçti. Sonra hep el bebek gül bebek büyütüldüm. Hiç spor yapmadım. Annem bir yerim kırılacak diye korkardı. Odasında, fanus içinde yaşayan bir bebek oldum. Şimdi de ne kadar açık, sıcak olsam da araya hep bir tabaka koyuyorum.
* Çocukluk: Babam Kıbrıs'ta büyükelçiydi. İlk hatırladığım; deniz, köpük, bahçeler, her türlü hayvan... İki köpeğimiz, elli altmış tane kümes hayvanımız vardı. İlkokula Pakistan'da başladım. İslamabat, bu yaşımda gitsem diplomatik, sıkıcı bir şehir olabilir ama çocuk olarak harikaydı. Nehirler akıyordu, köpeklerle yürüyüşe çıkıyorduk. Cennet gibi bir çocukluktu.
ABD'DE KATOLİK OKULUNA GİTTİM
* Rahibeler: Annem; diplomat çocukları, diplomat okulları kombinasyonundan hoşlanmadı. New York'ta eğitim gördüğüm lise, bir Katolik okuluydu. Rahibelerin çoğu İrlandalı'ydı; çok hoşuma gidiyordu bu. Pespembe yanaklı, ihtiyar, biraz da cadı kadınlardı... Kilise korosuna girdim. Dini çok sorguluyordum o dönem; çünkü daha önce Pakistan'da Müslüman bir ülkede yaşıyorduk, kardeşim ezanı ezbere okuyordu. Oradan çıkıp Katolik okuluna gidince, farklılıkları merak ediyorsunuz.
KARDEŞİMİN YANINDA ÇIPLAÄIM
* Aile: Annem çok pratik bir insandır; her şeyi o organize eder. Babam sinemaya meraklıdır, haftada bir onunla film seyrederiz, okuduğumuz kitapları tartışırız. Rum meyhanelerine gideriz, rakı içeriz, muhabbet ederiz ama Arda ile yakınlığımız farklıdır. Hep birbirimizin yanındayızdır. Evde çırılçıplak yürürüm. Arda da öyle, hiç utancımız yoktur. Türk normlarında belki garip geliyor ama bizim kadar yakın bir aile ve kardeşlik görmedim.
* İhtiras: Bir iş için çok özenirim. Çok detaycıyımdır. Çalışırım ama ihtiraslı değilim. Hiçbir zaman bir projeyi kapmak için uğraşmam. Bazen de kıskanıyorum, bazı oyuncular bir rolü alabilmek için yönetmenin evine gidiyor, mektuplar yazıyor. Bana çok ters geliyor.
* Bekaret: Bekaretin bir tabu olduğu düşüncesiyle büyütülmedim. Ailem hiçbir zaman bana cinsellikle ilgili bir baskı uygulamadı. Bekaret konusunda olan hep kadınlara oluyor. Biz burada gayet rahat konuşuyoruz ama kadınların resmen satıldığı bir ülkede yaşıyoruz. O yüzden 'Ne kadar rahat bir yaşamım var' demek bile bana utanç veriyor.
* İstanbul: Tarihimde en uzun kaldığım şehir oldu ve İstanbul'u gerçekten çok seviyorum. Aslında ilk başta yerleşmeye karar vermemiştim. Kafam hâlâ çok karışık. İstanbul'da evim olması önemli, çünkü buradan besleniyorum ama diğer yandan da beni çok üzen, yoran bir şehir. Çok renkli ama bir o kadar da siyah beyaz, modern ama çok muhafazakâr... O ikilemlere, adaletsizliklere tahammül edemediğimi, nefes alamadığımı hissediyorum.
ASLINDA HİÇ DE MASUM SAYILMAM
* Aşk: İnsanlar aşkla ilgili inanılmaz söylemlerde bulunuyorlar; kim, ne biliyor ki? Sadece yaşarken inanılmaz mutlu oluyorum, sabah kalkınca bana zıplama arzusu veren bir duygu. Onun dışına gerçekten hiçbir şey bildiğimi iddia edemem.
* Pamuk Prenses: Bu kadar film yaptım, herkes hâlâ 'Komiser Şekspir' diyor. İlk rolüm de aslında Pamuk Prenses'ti benim. Pakistan'daki ilkokulda. Ben Sindirella olmak istiyordum ama bembeyazım diye Pamuk Prenses rolü verilmişti. Sınıftaki en beyaz çocuktum.
* Hayal Kırıklığı: Henüz 13 yaşındaydım, babam Prag'a tayin olmuştu. İngilizce eğitim veren okul olmadığı için biz Ankara'da kaldık. Ama ben tam babamın kızıydım. Onu kaybetmiş gibi oldum. O bir yıl çok ağır gelmişti.
* Masumiyet: Her şeyin çok steril, temiz olma durumu can sıkıcı olabiliyor. Masumiyetin arada sırada kırılması lazım ama kırılma noktaları da önemli. Çok büyük kırıklar, falezler insanı yıkabiliyor. Bazen kendimi dünyadaki en masum insan gibi görüyorum, bazen de kafamda acayip oyunlar yazıyorum ve o oyunlar kesinlikle masumiyetle çok örtüşmüyor.