Kütahyalı'nın, "Dindarlar ve devrimin kaçınılmazlığı" başlığıyla (31 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Bu ülkede sık sık güncel kısır polemiklere gömülüyor ve son 10 yılda gerçekleştirilen Erdoğanist devrimin önce Kemalizmi sonra Gülenizmi ne zorluklarla devirebildiğini unutuyoruz...
***
Kemalizm ile kendini meşrulaştıran askeri vesayet rejiminin iç düşman gördüğü en geniş kesim dindar Müslümanlardı...
***
Türkiye'nin çoğunluğunu oluşturan Sünni dindarlar Kemalizmin zorla laikleştirme ya da diğer deyimle totaliter yolla sekülerizasyon politikalarına haklı olarak direndi...
***
Türkiye'nin İslam meselesi ya da diğer deyimle "Nasıl bir laiklik uygulamasıolmalı problemi" buradan doğdu...
***
Kemalist askeri vesayet rejiminin en nefret ettiği sembollerden biri başörtüsüydü...
***
Başörtülü kızların bırakın liseleri üniversitelerde öğrenci olması bile yasaktı...
***
Tüm devlet ve yargı sektöründe hatta avukat olarak adliyelerde bile başörtüsü takmak tamamen yasaktı...
***
TSK içinde eğer bir askerin eşi ya da kız kardeşi ya da annesi Kemalistlerin türban dediği tarz başörtüsü takıyorsa o an ordudan kovuluyordu...
***
Fetullahçılar her türlü takiye ile ordudaki varlığını sürdürürken gerçek dindar askerlerin TSK'dan kovulduktan sonra mahkemeye gitme hakkı bile yoktu...
***
TSK içinde askerlere verilen emirlerde birbirlerini ihbar etmeleri söyleniyordu...
***
Eğer bir Türk askeri başka bir meslektaşının gizli gizli namaz kıldığını ya da eşinin askeri karargâh dışında gizlice örtündüğünü görürse hemen bunu fotoğrafla belgeleyip ihbar edecekti...
***
Böyle bir şekilde silah arkadaşının "İslami yaşam tarzı"na sahip olduğunu kanıtlayan Türk askeri ödüllendiriliyordu...
***
Dindar olduğu "kanıtlanan" o kişi ise anında ordudan atılıyordu ve hatta başka yerde iş bulmasın diye de çaba gösteriliyordu...
***
İşte Erdoğanist devrimin tarihe gömdüğü rezil rejim budur. O sebeple bu halk devrimi çok haklı ve meşru bir zemine oturmaktadır...