Hürriyet gazetesi köşe yazarı Uğur Gürses, "Zarrab, Çağlayan, Atilla, Aslan, Balkan ve Happani’nin, İran’ın Türkiye’ye petrol satış gelirlerine erişimi ve kısıtlamaların atlatılması için Türkiye’den altın satışı mekanizmasını kurduğu, bu mekanizmayla da ABD bankalarının ve yetkililerinin kandırıldığı anlatılıyor.
İşte Uğur Gürses'in "Zarrab'ın altın operasyonları iddianamede" başlığıyla yayımlanan yazısı:
MALUM önceki gün açıklandı ki; ABD’deki savcılık ofisi, eski Ekonomi Bakanı zafer Çağlayan ve Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan hakkında dava açtı.
Suçlama, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının ve mali blokajın ihlali için komplo ve işbirliği yapmak.
Suçlamanın en temel noktası şu; “Amerikan finans sistemini kullanarak, İran hükümeti ve başka İran kurumları adına, yüz milyonlarca dolarlık yaptırımlarla yasaklanmış işlemi planlamak ve bu amaçla işbirliği yapmak”.
“Dünyanın bir ucundaki bir ülke, diğer ucundaki başka bir ülkeye yaptırım ve blokaj kararı alıyorsa üçüncü bir ülkeyi ya da kurumları bağlayacak nasıl bir hukuk olabilir ki?” diye sorulabilir. Bu sorunun yanıtı, eğer yasağı koyan ülkenin mali sisteminden geçerek bu işler yapılıyorsa o ülke için suç tanımına giriyor. “Radara da yakalanıldığında”, Zarrab davasına ek bir “fasikül” olarak yerleştirildiği görülüyor.
İddianamenin birçok yerinde ABD mali sistemi ve ödeme kanalı üzerinden geçilerek yapılan transferler, altın alımı bağlantılara işaret ediliyor. ABD’nin mali sisteminden geçen transfer ya da işlemler, ABD’nin egemenlik alanına girdiği için bu kanaldaki yaptırım ve blokajları delen her işlem suçlamaya dayanak yapılmış.
İddianamenin bizim gibi “uzaktan bakanlar” için söylediği mealen özetle şu; “siz ülkenizde suç saymadığınız konularla ilgilenmiyor olabilirsiniz; ama bizim egemenlik alanımıza giren ve suç saydıklarımıza göre suç işlenmiş durumda”.
İddianamede sıralanan olgulara bakılırsa; Zarrab’dan bir süre sonra ABD’de tutuklanan Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla özelinde münferit bir suçlama ile karşı karşıya olunmadığı, Halk Bankası’nın eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ve dış ilişkiler yöneticisi Levent Balkan’ın da ilave edilerek Halk Bankası’nın bu suçlamaların merkezine alındığıdır.
Avrupa’da ve Britanya’daki örnekler, kara para aklama gibi suçlamalarla, büyük bankalara dahi devasa milyar dolarlık para cezaları kesildiğini akla getiriyor. Potansiyel tehlike, bu suçlamalar sabit görülürse ABD’deki finansal otoritelerce kurumsal olarak da ceza kesilmesidir.
İddianamede Halk Bankası “Turkish Bank-1” olarak tanımlanırken, bu şekilde yapılan kodlamayla; başka bankalar mı var sorusunu akla getirdiğini not etmek gerekiyor.
Çağlayan ve Aslan’ı da içine alan son iddianame, Zarrab ve Atilla iddianamesinden sonra üçüncü iddianame. İlk defa bu iddianamede, ambargonun delinmesi amaçlı altın bağlantılı işlemler yer alıyor. Hem de Zarrab iddianamesinin de iki katı uzunlukta.
Suçlamanın özü; Zarrab ve iş ortaklarının, İran’a yönelik ABD kısıtlamalarını aşmak için Türkiye’deki İran fonlarının transferini, sahip oldukları Türk ve İranlı hükümet yetkilerinden oluşan üst düzey bağlantılarını kullanarak sağlama aldıkları.
Zarrab, Çağlayan, Atilla, Aslan, Balkan ve Happani’nin, İran’ın Türkiye’ye petrol satış gelirlerine erişimi ve kısıtlamaların atlatılması için Türkiye’den altın satışı mekanizmasını kurduğu, bu mekanizmayla da ABD bankalarının ve yetkililerinin kandırıldığı anlatılıyor. İddianameye göre sistem şöyle işlemiş;
- Halk Bankası’nda duran İran petrol ve gaz gelirleri, önce Zarrab’ın kontrolündeki döviz büroları ya da paravan şirketlere aktarılmış. Bu aktarılan paralarla altın satın alınmış.
- Sonra bu paravan şirketlerce satın alınan altınlar Türkiye’den ihraç edilmiş. İhraç edilen altınlar, gittikleri ülkelerde de satış işlemiyle yeniden dövize çevrilmiş.
- Bu dövizler de, nakit olarak ya da hesaptan İran’a ya da İran adına hareket eden kişi ya da kurumlara uluslararası transfer biçiminde gönderilmiş.
- İddianame, altınların İran hükümeti ya da adına hareket edenlerce satın alınmasına karşın, Aslan ve yardımcısı Atilla’nın (muhtemelen çok önceden ziyaretlerine gelen) ABD Hazine Bakanlığı yetkililerine bu işlemlerin İranlı özel şirket ve bireylere ait olduğunu söylemiş.
- Ekim 2012’de, Zarrab’ın Çağlayan, Aslan ve Atilla’nın İran hükümet yetkilileri ve İran Merkez Bankası başkanını bir araya getirdiği; bu toplantıda, Çin’in petrol ödemelerinin de Halk Bankası’na aktarılmasının konuşulduğu yer alıyor.
İddianamedeki ilginç bölümlerden biri de şu; Temmuz 2013’te ABD’nin altını da kısıtlama kararının ardından, Eylül 2013’te Zarrab ve Aslan’ın konuşmasından alıntılar yer alıyor. Aslan’ın önceki yıl 11 milyar dolarlık altın ihracatı yapıldığını söylediği ve Ankara’daki hükümet yetkililerin o yıl da aynı miktarı tekrarlamak istediklerini, bunun için de İran’a göndermek biçiminde olamayacağı için de Zarrab’tan başka bir yer, bir yol bulunmasını istediği aktarılıyor.
Zarrab ve ekibinin, Aralık 2012 ve Ekim 2013 arasında şunu da yaptıkları anlatılıyor; İran enerji gelirlerinden olup da Türkiye’de tutulan fonlarla satın alınan altınlar Türkiye’den Dubai’ye ihraç edildikten sonra yeniden Türkiye’ye ithal edilerek “satılmış”. Bu paralar sonra transfer edilmiş. İşte bu işlemlerde ve transferlerde dolar kullanıldığı için para aklama suçlamaları ve otoriteleri “dolandırma” suçlaması yapılıyor.
Umarım son bir yılda Birleşik Arap Emirlikleri ile olan devasa altın ithalatı ve ihracatının ardından da benzer bir iddia ortaya atılmaz.