Barlas ve Müderrisoğlu söz konusu iddianamenin içinin "boş ve hukuken anlamsız" olduğunu ifade etti.
Dünkü programda Sözcü'ye yönelik açılan son dava masaya yatırıldı. Ahmet Arpat'ın sunduğu programın konuklarından Sabah yazarı Mehmet Barlar, "Yazdılarsa yazdılar. Bunun için savcının hapis cezası istemesi bence çok yersiz. Yeter artık" dedi. Bralas süreci şu örnekle anlattı:
“Soğuk Savaş bitmeden önce KOMEKON (Komünist ortak pazar) vardı. Moskova’daki sekreterlik her ülkeye müdahale ederdi. Çekoslovakya o zaman Deniz Ticaret Bakanlığı kurmaya kalkmış ve hemen KOMEKON Genel Sekreterliği ‘Sizin deniziniz yok.
Deniz Ticaret Bakanlığı kuramazsınız’ demiş. Çek Dışişleri Bakanlığı da buna karşılık ama ‘Sovyetler Birliği’nde de Adalet Bakanlığı, Bulgaristan’da da Kültür Bakanlığı var’ demiş. Şimdi artık Soğuk Savaş geride kaldı.
Burada hukuk var olmalı. İnsanlar yazdıklarından düşündüklerinden ötürü durmadan bir yerden acaba FETÖ’cü mü vesaire diye durmadan yargı önüne çıkıp gözaltına alınmak, tutuklanmak korkusuyla yaşamamalı. Sözcü’nün iki yazarı bir takım şeyler yazmışlar. Yazdılarsa yazdılar. Kim okur, kim aldanır.
Bunun için savcının hapis cezası istemesi bence çok yersiz. Yeter artık. Türkiye’de artık gerçekten hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü kutsanmalı ve artık bu luzümsuz davalar açılmamalı."
Müderrisoğlu: Sözcü için FETÖ elbisesi dendi ama üzerine oturmadı
Bir diğer Sabah yazarı Okan Müderrisoğlu ise şunları söyledi; “Bu konuda birkaç şeyi sadeleştirerek çok kısaca söyleyeyim” dedi ve şu tespitlerde bulundu:
“Sözcü Gazetesi mevcut medya düzeni içerisinde kendisini muhalif olarak konuşlandırmış bir yayın organı. En azından böyle tanımlıyor. Aslında klasik bir sistem eleştirisi ve sistem muhalifi de değil. Mutlak olarak ortak paydası iktidar karşıtlığı üzerine konuşlandırılmış.
Bu anlamda iktidar karşıtlığı Sözcü Gazetesi’nin varlığının ana nedeni halinde. Ama muhalefet çerçevesinde bir yayın organı olarak kendisini konuşlandırdığında muhalefeti susturma algısının oluşması burada çok büyük bir handikap.
Bugün reform eylem grubu toplantısı yapıyorsunuz, 4 bakanı bir araya getiriyorsunuz, Ocak ayında yeni yargı stratejisi ve Türkiye’nin bu algısını düzeltmek için hamle yapacağınızı söylediğiniz zaman Sözcü’yle ilgili bir iddianame ortaya atılması ister istemez toplumun bir kesimini daha güçlü konsole ediyor. Yargıyla ilgili başka soru işaretleri oluşturuyor.
Ben işin yargısal tarafına baktığımda da şunu görüyorum; FETÖ’ye karşı olmak, FETÖ’cü olmamak ya da FETÖ’yle benzer bir aksiyon içinde olmamak anlamına gelmez biçimde bir mimari kurmaya çalışıyor.
Savcı iddianamesinde diyor ki; ‘FETÖ’nün kendisi bile bana alalen karşı olabilirsiniz, alanen küfredebilirsiniz kendinizi gizlemeniz için’ diye. Şimdi bu klasik FETÖ taktiğini dönüp muhalif kimliğiyle hatta zaman zaman FETÖ’nün argümanlarını kullanmış olması nedeniyle dönüp Sözcü üzerine giydirmeye çalıştığınızda… Denendi bu elbise oturmadı Sözcü’nün üzerine. Veya toplumun önemli bir kesimi reddetti.
Sanki Türkan Saylan’a Ergenekon süreci içerisinde yapılan operasyonun bir karşı dengesi ya da bir karşıt örneği gibi algılanıyor. Bu da handikap. Dolayısıyla işin bir bütün içinde de bakıldığında bu yargı mantığı bir süre sonra kendini doğrulamak için başka bir hırsla da hareket ediyor. Yargı açısından zor bir nokta. Buradan FETÖ’cü bir karakter ortaya çıkarmak biraz zorlama gibi duruyor.”