Bir Üniversiteyi Yönetemeyen Ülkeyi Nasıl Yönetecek!
Besim Üstün
Bugün konum Şehir üniversitesi ve üniversite ekonomisi. Daha doğrusu vakıf üniversitelerinin ekonomisi. Buraya nereden geldim. Dün geceden bu yana medya Murat Ülker’in yapmış olduğu açıklamayla yıkılıyor.
Murat Ülker’in dediğinin meali şu:
“Şehir Üniversitesi’ne taahhütlerimizi siyasi baskıyla devam ettirmediğimiz söyleniyor. Bu kuyruklu yalandır. Biz ne söz verdiysek yaptık. Ben ayrılmadan önce de toplantı yaptım borçlara dikkat edin, hassas noktadasınız dedim. Zaten biz sonsuz taahhütte bulunmamıştık. Projeye dahil olmak nasıl kendi kararımızsa projeden çıkmak da kendi kararımızdı, Bu süreçte de Cumhurbaşkanımız sadece bizi destekledi. Ayrıldıktan sonra paraları naptılar, çarçur ettiler mi bilemem..”
Şimdi gelin bu açıklama ne demek istiyor bakalım.. Çünkü burası çok önemli.. (Aslında konu Ülker olunca buraya bir çokomelli esprisi gider ama kendimi tutuyorum yapmıyorum.)
Bildiğiniz üzere Türkiye’de özel üniversite yok, devlet üniversitesi var, devlet finanse ediyor. Vakıf üniversiteleri var, onu da kurucu vakfın ve öğrencilerin finanse etmesi gerekiyor.
Kötü yönetildiği için finansal kriz yaşayan Şehir Üniversitesi siyasi gücünü ve bu gücün getirdiği medya gücünü kullanarak, sözcüsü Ömer Dinçer ile finansal sorunu siyasi sorunmuş gibi göstermeye çalışıyor, başarısızlığı da Ülker ailesinin ve mevcut iktidarın üstüne yıkmaya çalışıyor..
Aslında eski bakan Ömer Dinçer’in tüm açıklamaları Şehir Üniversitesi’nin nasıl siyasetin göbeğinde olduğunu da kabak gibi ortaya çıkarıyor. Ve bize cemaatvari bir çıkar örgütlenmesinin ipuçlarını veriyor.
Şehir Üniversitesi yöneticilerinin, arkalarına bazı medya kuruluşlarını, köşe yazarlarını da alarak, yaptıkları açık propagandanın özeti şu:
Muhalefet yapıyoruz, üniversitemizin kurucusu Davutoğlu da parti kuruyor, baskı o yüzden!
İlk başta hiç bir şey bilmeyen sıradan adam için bu argüman son derece mantıklı görünüyor. Ama ilk başta.. Eğer üniversite sistemini, üniversitelerin nasıl finanse edildiklerini bilirseniz tablo dramatik olarak değişiyor ve son derece art niyetli ve bir hedefe yönelik propagandaya maruz kaldığımızı anlıyorsunuz!
Vakıf üniversitelerini bir vakfın kurması zorunlu. Bu vakfın normalde bir miktar parayı vakfetmesi gerekiyor. Daha sonra da üniversitenin öğrenci gelirleri ile üniversiteyi finanse etmesi, gelir-gider açığı olan yerde de vakfın devreye girmesi ve açığı kapatması gerekiyor.
Önemli nokta YÖK’ün kuralları gereği vakıf üniversitelerinin yüzde 10 burslu öğrenci okutma zorunluluğunun olması. Yani üniversitenin 5000 öğrencisi varsa..Üniversite ücreti 50 bin lira ise 250 milyon TL geliri olur. Bunun 25 milyonunu burslu öğrenciden gelemediği için geliri 225 milyon TL’ye iner.
Üniversiteler 50 bin TL fiyat açıklıyor ama sanmayın ki bu fiyattan öğrenci bulabiliyorlar. Fiyatı yüksek açıklamalarının nedeni % 50, % 25 burs veriyor gibi görünüp fiyat promosyonuyla öğrenci bulmaya çalışmaları. Türkiye’nin ekonomik durumu belli ve vakıf üniversiteleri i kontenjanı kadar 50 bin TL’yi karşılayacak aile yok..
Bu nedenle Bilkent, Koç, Sabancı gibi küçük ve itibarlı üniversitelerde bile burs oranı % 50’yi buluyor. Yani bu üniversiteler bile 225 milyon TL yerine 125 milyon TL öğrenciden tahsil edip gerisini vakıf kaynaklarından karşılıyorlar. Normali de bu.
Daha az itibarlı, üniversitelerde ise burslu oranı yüzde 75’lere kadar çıkıyor. Yani 5000 öğrencinin üzerine çıkan üniversitelerde öğrenciden toplanan para 62 milyon TL’ye iniyor. Bu aslında normal değil. Üniversitenin ticarileştiği alan bu..
Ticarileşme sonucu hoca kalitesi, öğrenim kalitesi oldukça düşüyor. Çünkü Vakıfların içi boş, sadece üniversite kurmak için kuruldukları için üniversiteyi finanse edemiyorlar. Bunu üzerine bu üniversiteler kitle üniversitesine dönüşüp sürümden kazanmaya, kalitesiz eğitim yapmaya razı oluyorlar.
Şehir Üniversitesi’ne gelince..Araştırdığımda gördüm ki Şehir Üniversitesi baştan ütopik, hayalci cemaatvari bir sistemin ürünü olarak ortaya çıktığı için aslında bugünleri yaşayacağı çok belliymiş.
2008 yılında kurulduğunda % 100 burslu öğrenci okutulmuş, bu oran 7 yıl boyunca anca yaklaşık % 90’lara düşmüş.Yani 4000 öğrencilere gelindiğinde öğrencilerin 3600’ü burslu okuyormuş. Yani bugün için düşünürsek 100 milyon TL öğrencilerden toplanması gerekirken sadece 20 milyon TL öğrencilerden toplanabilmiş. 80 milyon TL’yi ise vakıf daha doğrusu o gün itibariyle Murat Ülker ve onun garantörlüğünde bankalar karşılıyormuş.
Ve de üniversite burslu öğrenci alınca bu başarı sanılmış. (Hala da bu konuda çarpılıyor. Şehir Üniversitesi’nin ne öğrenci tercihi konusunda ne de dünya üniversite sıralamasında bi başarısı yok!) Oysa Türkiye’de üniversitelerin burslu öğrenci bulma sorunları yok.. Yeter ki burs verin..
Ama bu garip örgütlenme” kimseyi yönetime sokmadığı gibi; giderleri de hızla yükseltmeye devam etmiş. Üniversitede herşey Gucci şatafatı ile devam ederken, gelirlerin LC Waikiki standardında olmasını kimse görmemiş. Bir kişi dışında: Murat Ülker..
Başarısı tartışılmayacak, dünya çapında iş adamlarımızdan biri olan Murat Ülker (bunu kulaktan dolma bilgilerle yazmıyorum, yurt dışında birçok proje yapıyoruz, iş adamları ile oturup kalkıyoruz Türkiye’de tek konuştukları kişi var o da Murat Ülker, tabi ki gurur duyuyorsun) haliyle gelir, gider dengesi, finansman, şirket yönetimini hepsinden iyi bildiği için 2016 yılında Şehir Üniversitesi’nin aynı şekilde yönetildiği takdirde batacağını resmen öngörmüş!
O sırada Başbakan olan Davutoğlu’nu da kesinlikle bu konuda uyardığına eminim. Bir şey değişmeyinde de kendi üniversitenin başına Mütevelli Heyeti Başkanı olarak geçmiş ve kendi istediği rektörle çalışmak istemiş. Tabi bu “garip yapılanma” nın hiç de öngörmediği bir çıkış olmuş..
Murat Ülker gibi bir iş adamı yönetimi ele alınca haliye takkeler düşecek kel görünecek! Yıllardır Murat Ülker’e çizilen pembe tablonun sırları dökülecek..
İstediklerinin şu olduğu bugün çok açık: Murat Ülker sadece para versin, yönetime karışmasın, onlar da bi eli yağda bir eli balda, hergün artan maliyetlerle, yavaş yavaş siyaseti de ele geçirecek yapıyı oluştursunlar..
O dönemde de konuyu yakında takip ettim ama bu kadar bilgi sahibi değildim. Murat Ülker ve getireceği rektör aleyhine yapılan kampanya kurgu bir kampanya imiş. Murat Ülker’e çok büyük terbiyesizlik yapılmış
Açıkçası Davutoğlu da o dönemde Başkabakan gibi bir makamda idi. Durumu çözememiştim. Bugün diyorum ki terbiyesizliğin onun da bilgisi dahilinde yapılması büyük olasılık..
Bilindiği üzere yapılan terbiyesizlik üzerine 2106 yılında da Murat Ülker tüm verdiği sözleri yerine getirerek Üniversite ve Vakıf yöneminden ayrıldı. Yani bugün “mağduru” oynamak için ortaya atılan “Hükümetle arası açıktı o yüzden baskı altına girmemek için yaptı” açıklaması, Murat Ülker’in de belirttiği gibi, külliyen hayal ürünü.
Onu üniversiteye sokmamak için “Cemaatçi, mason, türban düşmanı rektör getiriyor” yalanını kurgulayanlar bugün “Ülker Erdoğan’dan korktu o yüzden Şehir Üniversitesini fonlamayı bıraktı” yalanını kurguluyorlar. Aynı “Ak Parti bizi yok etmek istiyor” yalanını kurguladıkları gibi..
Mesele aslında şu: ayranları yok içmeye tahteravanla gitmişler üniversite kurmaya!
Şehir Üniversitesi 2016 yılından sonra zorunlu olarak, pazara uygun bölümler açtı, bursluluk oranlarını düşürmeye çalıştı. Ama yeterince “bursuz, paralı” öğrenci alamadı, çünkü eğitim kalitesi, yöneticilerinin becerisi, imajı ve siyası angajmanı bu işe yetmedi. Giderlerini de düşüremedi.
Üniversite hayatın gerçeklerine dönünce 7500 öğrenciye geldi ama yeni öğrenciler, yeni inşaat borç yükünü de arttırdı ve borç 400 milyon TL’ye dayandı.Bu nedenle de üniversite banka borçlarını ödeyemez duruma düştü..
Herhangi bir kurumu Şehir Üniversitesi gibi nakit ihtiyacına göre yönetmeyin, nakit ihtiyacını hep artan banka borcuyla karşılayın batar!
Üniversiteler de diğer kurumlar gibi ütopya ve lafla yönetilmez! Halk Bankası da herhangi bir şirkete Şehir Üniversitesi’nin durumunda ne yapması gerekiyorsa onu yaptı.Fişi çekti. Çünkü çekmeseydi Şehir Üniversitesi’nin bu kötü yönetimle borçlarının 4 yılda 2’ye katlanacağı çok açık.
Şehir Üniversitesi “Bu yıl 20 milyon sonra da 50 milyon borç öder hala geleceğiz” diyor! Yani “borcun faizini sadece 10 yılda ödeyebiliriz” demek bu..Ama geçmişe ve yeni finansman ihtiyacına bakarsanız Şehir Üniversitesi’nin söz konusu borcu 50 yılda ödeyemeyeceği çok açık..
Öngördükleri gelir Nasrettin Hoca’nın fıkrasındaki gibi “Yonca biter de yersin” misali..Bu yüzden bir ekonomist olarak söylüyorum “Ak parti üzerimizde baskı kuruyor, kurucumuz siyasi parti kuracak o yüzden” diye ağlanmanın, “Ah Murat Ülker bırakmayacaktın bizi” diye karaları dağlamanın alemi yok!
Yönetici ya da lider olsaydınız da üniversitenizi bu hale getirmeseydiniz..3 yıldır nerdeydiniz! Bence üniversitenizdeki Ekonomi 101 ve Finans 101 derslerine girin de biraz feyz alın!
Özetle Murat Ülker kendine yapılan büyük terbiyesizliklere rağmen açıklamasında bence çok da terbiyeli davranmış.. Ben olsam altına bir de “akademiye yakışmayacak bu kötü propaganda karşısında üniversite yönetiminin acilen istifa etmesi gerekir” yazardım.
Şehir Üniversitesi’ndeki sonuç bana diyor ki: Bu cemaatvari yapı çok tehlikeli ve keşke parti kurmasa..Bir üniversiteyi yönetemeyen zihniyet, koca Türkiye’yi nasıl yönetecek! Yoksa onlarında benzeri cemaatvari yapılar gibi Türkiye üzerinde başka amaçları mı var! Zaten öyleyse de şimdiden beter olsunlar!
YÖK’ün de bir yönetmelik çıkararak üniversitelerin finansman yapılarını yeniden düzenlemesi lazım..Üniversite yönetimlerinin, mütevelli heyetlerinin yönetim becerilerini ölçecek sistemler geliştimesi lazım. Mütevelli heyet üyeleri arasındaki “cemaatvari” ilişkilere bir bakması lazım.
Bu konuda yeterince denetim olmayınca olan öğrencilere, ana-babalara ve öğretim elemanlarına oluyor. Türkiye hepimizin.. Hırsı aklından önce giden insanlara kurban etmemek lazım.