İşte o yazı:
MUHAFAZAKAR EVLİLİKLER NEYİ MUHAFAZA EDİYOR?
Konuya önce “muhafazakarlık” kelimesini tanımlayarak başlamayı uygun görüyorum…
Muhafazakârlık, var olan durumu koruma amacını güden düşünce tarzı. Toplumun değişmesine karşı direnç gösteren, toplumsal-kültürel değerlerin korunmasını savunan sağ kanat siyasi ideoloji. (TDK)
Evet, tanım böyle olunca toplumdaki dindar olarak tanımlanan bireylerin neyi muhafaza ettiğini ve de hangi var olan durumu korumaya çalıştıklarını düşünüyorum…
Zira kendini “muhafazakar” olarak tanımlayan erkek ve kadın bireyler ya da çiftler dünya görüşleri farklı olan diğer birey ve çiftlerden bana göre çok da farklı değiller…
Şöyle ki, muhafazakar kesimin son yıllarda kavuştuğu sosyal statü ve maddi olanakları düşündüğümüzde aslında bütün bunların mutlu olmalarına katkı sağlayacağı yerde adeta mutsuzluklarını besleyen birer “meta” olmaktan öteye geçemediğini görüyorum ve şahsım olarak bu duruma tüm kalbimle üzülüyorum…
Dindarlığını korumak yerine alışveriş merkezleri ve “muhafazakar mekan” olarak tanımladığımız son derece lüks mekanlarda boy gösteren birbirinden şık ve alımlı tesettürlü hanımlarımız hanım arkadaşlarıyla alışverişte, sohbette ve “sosyal aktivite” adı altında adeta gösteriş yarışına dönüşen mekanlarda görmeniz kaçınılmaz bir durum halini aldı…
Dolayısı ile ben “dindar” kelimesinin de yanlış anlaşıldığını düşünüyorum…
Dindar, dininin buyruklarını, kurallarını eksiksiz olarak yerine getiren, dinine çok bağlı (kimse)
Dolayısı ile dinine bağlı olmak kuvvetli bir sevgi gerektirmektedir…Bundan dolayı sadece ibadet eden kişileri “dindar”olarak tanımlamayı da doğru bulmuyorum…
Dindar kadınlar, Peygamber efendimiz gibi bir eş adayı hayal ettikleri için sanırım beklentileri biraz üst düzey…
Zira bu beklenti eşlerinin kendileriyle yakından ilgilenmelerini, güzel ahlak sahibi olmaları anlamına gelmekte..
Dindar erkekler ise Hz.Hatice validemiz gibi itaatkar, güzel huylu, fedakar bir kadın hayali ile eş adayı aramaktalar.
Sonuçta eşler beklediklerini bulamadıklarında da çok büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar.
Dindar insanların birbirlerini ve eşlerini yargıladıklarına fazlası ile şahit olmaktayım… Fakat yargılamanın Allaha ait olduğunu maalesef hepimiz göz ardı ediyoruz…
Gülümsemenin “sadaka” olduğunu unutuyoruz… Hoş görünün, mütavaziliğin, anlayışın ve sabrın müslümanın karakteri olması gerektiğini görmezden geliyoruz…
Dindar olduğu halde namaz kılmasına ve görünürde ibadetlerinde eksiklik olmamasına rağmen hanımlarına fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddet uygulayan beylerin sayısının arttığını görmek beni son derece üzüyor… Aldatma ve zina konusuna hiç değinmiyorum bile…
Dindar hanımların ise ibadetten uzaklaşıp alışveriş ve gösteriş çılgınlığının peşinden koşmasına ve bütün bunların ahlaki zafiyete yol açmasına da bir çözüm bulmak gerekiyor diye düşünüyorum…
Zannediyorum dindar olmak adına insan olmayı unutma yoluna son süratle gitmekteyiz…
Ve aslında “muhafaza ettiğimizi zannettiğimiz şeyin aslında hiç sahip olmadığımız “güzel ahlak” olduğunu fark etmeliyiz.
“Müslüman uyanıktır… Farkındalığı yüksektir… Cömerttir… Rabbinin onun kıldığı namaza asla ihtiyacı yoktur… Ama kişinin kılacağı namaza ihtiyacı vardır zira namaz kişinin ruhundaki ve zihnindeki tüm kötülükleri arındırır ve temizler.
Dolayısı ile bir evliliği kurtarmak için önce insani özelliklerimizi, güzel ahlakımızı ve imanımızı muhafaza etmeli ve zannediyorum bunu da korumaya çalışmalıyız…
Aksi takdirde muhafaza ettiğimiz tek şey ”ahlaki yoksunluğumuz” olacak…