4 Eylül’de Sivas’tan “Bin Günde Memleket Hareketi”ni başlatacağını açıklayan İnce'nin son dönemdeki çıkışını CHP’yi yakından takip eden Siyaset Bilimciler Berk Esen, Seren Selvin Korkmaz, Edgar Şar, Ayşen Uysal yorumladı.
Siyaset bilimciler, İnce’nin çıkışını partide pazarlık yapma isteği olarak yorumladı. Değerlendirmeler, İnce'nin Cumhurbaşkanlığı seçim gecesinden sonra parti içinde siyasi bir aktör olarak etkisinin kalmadığını, başlatılan hareketin gerek parti, gerekse muhalefetin geleceği açısından bir etkisi olmadığı yönünde oldu.
Evrensel'e açıklamalarda bulunan siyaset bilimciler şunları söyledi:
''Siyaset Bilimci Dr. Berk Esen: İnce sanırım Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden beri yaşadığı hayal kırıklığı ve prestij kaybını engellemek için böyle bir girişime girdi. Son kurultayda hem delege nezdinde ağırlığının olmadığını fark etmesi hem de özellikle İstanbul ekibinin kurultayda çok ön plana çıkması nedeniyle artık Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu’ndan sonra gelebilecek olası ikinci lider olarak da adlandırılmıyor. Dolayısıyla bu duruma karşı bir tepki ve tekrar ön plana çıkma çabası olarak yorumladım ben.
İnce’nin böyle bir hareket başlatması için sayısız fırsatı vardı. Açıkçası CHP içinde kalarak ve ayrı bir hareket kurduğunu söylemeden de ülkeyi gezebilir. Bir yönüyle gayriresmi hareket başlatabilirdi. Bunu çok resmi ve açıktan yapmasını, hem tekrar gündeme gelme hem de parti içinde belli oranda genel merkezde pazarlık yapma isteği olarak yorumluyorum.
Fakat iki seçenek ya da ihtimal ters tepecektir diye tahmin ediyorum. Çünkü 2019 yerel seçimlerinde CHP’nin birçok büyükşehirde belediyeleri kazanması ile birlikte hem genel merkezin ittifakın siyaseti çok olumlu olarak gözükmeye başladı. Hem delege hem de parti tabanı nezdinde CHP ilk defa AKP’yi yenmeye yaklaştığı havasını yarattı. Ama daha da önemlisi başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere, bazı büyükşehir belediye başkanlarının ön plana çıkmasıyla birlikte artık İnce’nin eski popülaritesi kalmadı. Böylesine yeni bir siyasi gerçeklik var.
İnce biraz bu durumu kabullenememiş gibi duruyor. Tepkisel bir siyasetçi olduğu için uzun vadeli plan yapmak veya strateji geliştirmek yerine böylesine bir yol takip etmeyi tercih etti.
Fakat basın toplantısında gazetecilerden hiçbir soru almaması, seçim akşamındaki sessizliğini tatmin edici bir şekilde açıklayamaması ve şu ana kadar söylediklerinden çok farklı bir şey söyleyememiş olması bu hareketin kısa veya orta vadede pek bir başarı şansının olmadığını aslında gösterdi.
Nitekim sosyal medya ve genel kamuoyu nezdinde de ciddi bir heyecan yaratmamış gibi gözüküyor. CHP içinde büyük bir değişikliğe yol açmayacaktır. Zaten yeni bir genel merkez yönetimi ortaya çıktı. MYK ilan edildi. Ne Meclis grubu ne de parti yönetiminde İnce’ye yakın bir isim yok.
Benzer bir durum belediye başkanları açısından da geçerli. Dolayısıyla İnce’nin eli iyice zayıflamış durumda. Büyük ihtimalle partiden kendisini ihraç ettirerek bir mağduriyet kazanmak istiyor. Ama Kılıçdaroğlu’nun İnce’nin suçlamalarını çok ciddiye almadan devam edeceğini düşünüyorum.
Fakat iki gelişmeyi etkileyebilir. Basın toplantısında yaptığı CHP’nin cumhurbaşkanı adayını ön seçim belirlesin, bütün parti üyeleri oy kullanarak belirlesin önerisini yaptı. Bunu daha önce de yapmıştı. Belki bunu tekrar gündeme getirerek, bu yöntemi ihtimaller arasına sokmuş oldu.
İkinci etkisi de CHP içinden gelmeyecek özellikle bir dönemler AKP içerisinde siyaset yapmış bir ismin CHP tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesine tekrar ciddi bir eleştiri getirdi. Böyle bir gelişme büyük ihtimalle olmayacaktır. Dolayısıyla böyle bir gelişmenin önünü kapamış olabilir. Çünkü, şu şartlarda ayrı bir hareket kurduktan sonra İnce, böyle bir gelişmede kendi adaylığını koyacaktır.
''Yeniden bir aktör olarak konumlanma arayışı''
Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz: Muharrem İnce’nin hareketinin CHP’ye ciddi bir zarar vereceğini düşünmüyorum, çünkü İnce’nin 24 Haziran sonrası parti ve seçmenle iletişim stratejisi hayli problemliydi. Yer yer haklı olabileceği tartışmalarda dahi yanlış iletişim stratejisi İnce’yi partide bir aktör olma konumundan uzaklaştırdı. Örneğin, 24 Haziran seçimleri sonrasında da ülkeyi dolaşacağını söylemişti ama birkaç il ile sınırlı kaldı.
Seçim gecesinin seçmende yarattığı hayal kırıklığı ve terk edilmişlik algısını ortadan kaldıracak bir hamle de gelmedi. Bugünkü seçim sisteminde yüzde 50 +1’i sağlamak için en küçük oy oranları bile önemli. Bu da küçük partileri veya bir oy potansiyeli olan grupları/hareketleri önemli kılıyor.
Muharrem İnce, CHP’nin mevcut kadro ve yapısında yer bulamayacağını düşününce bir partinin veya hareketin başkanı olarak pazarlığa dahil olmayı eski bir siyasetçi olarak kalmaktan daha cazip bulmuş olabilir. İnce’nin parti değil de hareket kurması ise özellikle kendini yeniden bir aktör olarak konumlama arayışıdır.
İnce’nin bir hareket veya parti kurması elbette demokratik bir taleptir ama bugünün koşullarında Türkiye’de demokrasi mücadelesine ne kadar hizmet eder sorgulamak gerekiyor. Bugün muhalefetin tarihi sorumluluğu Türkiye’de demokrasinin yeniden tesisi ve ülkenin acil sorunlarının çözümü için bir araya gelebilmek.
Kişilerin, parti veya grupların pazarlık paylarından ziyade muhalefetin tek blok olarak demokrasinin asgari müştereklerinde uzlaşmaya mesai harcaması konusunda ısrarcıyım.
''Kişisel bir gündem''
Siyaset Bilimci Edgar Şar: İnce’nin çıkışı her ne kadar CHP tarihinde kendini gösteren parti içi demokrasi -hakimiyet geriliminin günümüzdeki yansımalarından biri olarak değerlendirilebilse de, meselenin CHP’nin iç meselelerinin ötesine geçen ve Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir yönü de var. İnce, çıkışının hem iktidara hem muhalefete karşı olduğunu ve bunu “umut olmak” için başlattığını söylüyor.
Fakat 2018’den farklı olarak bugün, iktidar blokuna karşısındaki toplum kesimlerinin muhalefetten umutsuz olduğu bir ortam yok. Tersine 2019 yerel seçimlerinde başarıyı getiren stratejinin, genel seçimlere nasıl taşınabileceği ile ilgili bir tartışma var.
Salgın ve ekonomik kriz koşullarına rağmen, iktidarın bu sıralar yalnızca muhalefet blokunu parçalamakla uğraşması da muhalefetin potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu onaylıyor.
Türkiye’de rejimin niteliği, buradan çıkışın ancak kişisellikten mümkün mertebe uzak, geniş bir muhalefet koordinasyonuyla mümkün olduğunu net bir şekilde ortaya koymuşken, İnce’nin çıkışının gerek parti içi mücadele gerekse muhalefetin geleceği açısından epey kişisel bir gündeme dayandığı görülüyor.
''Muharrem İnce'nin çıkışı siyasetsizlik ortamının ürünü''
Siyaset Bilimci Ayşen Uysal: Türkiye, muhalefetin iktidar partisinin ve iktidar blokunun bölünmesinden, iktidarın da muhalefet cephesinin bölünmesinden medet umduğu bir siyasetsizlik haline sıkışmış durumda. Bu durum Cumhurbaşkanlığı sisteminin bir sonucu gibi görünmekle birlikte, en azından muhalefet için, sistem değişikliğinden önce de var olan bir durumdu.
AKP’nin bölünmesinden medet uman bir muhalefet aslında siyaset üretemiyordu. Bütün gelecek tahayyülünü AKP içinden bazı isimlerin ayrılmasına endekslemişti. Sistemin değişmesinden sonra da bu umut Davutoğlu ve Babacan’ın parti kurmasına bağlandı. Son dönemlerde Cumhur İttifakı da oyununu Millet İttifakındaki bölünmeler üzerine kurmaya başladı.
Bu anlamda her iki blok da siyaset üretmekten çok uzak. Biz de yurttaşlar olarak şu günlerde, kadın hareketi de olmasa, siyasetsizlik ve muhalefetsizlik içinde tamamen boğulacağız. Bu açıdan baktığımızda, Muharrem İnce’nin çıkışı böyle bir siyasetsizlik ortamının ürünü ve siyasetsizliğe siyasetsizlik katıyor.
Türkiye’de bu siyasetsizliği besleyen bir diğer önemli faktör de kişisel çıkar siyasetinin hâkimiyeti. Bu durum ne İnce’ye özgü ne de İnce ile sınırlı.
Türkiye’de siyaset sadece kariyer ve kişisel çıkar için yürütülen ve toplumsalın ancak söylem düzeyinde kendisine yer bulabildiği bir faaliyet. İnce de bu kariyerist anlayışın cisimleşmiş hali.
Muharrem İnce bu girişimi ile esas olarak partideki pazarlık gücünü artırmaya çalışıyor. Bir aktör olarak yeniden siyaset sahnesinde ve partide söz sahibi olmaya çalışıyor. Bu hamlesi kamusal bir pazarlık sürecinden başka bir şey değildir.
CHP, AKP’deki küçük bölünmelerden medet umdu bu dönemde. Yüzde 2-3 oranında bir oyu kaydırsak bile kârdır hesabı yaptı. Şimdi aynı hesap kendi üzerinde yapılıyor ve bu durum ister istemez bir tedirginlik yaratabilir. İnce’nin açıklamasının hemen ardından partiden yapılan açıklamalar da bence böyle bir huzursuzluğu gösteriyor. Bununla birlikte parti yönetimi İnce’nin seçmen nezdinde onarılamaz bir itibar kaybı yaşadığının da farkında.
O nedenle bir iki gün süren paniğin ardından bu çıkışı çok da ciddiye almayacaklardır diye düşünüyorum. Bu gerçekten bir hareket ve bir ekip işi olsaydı o zaman kaygı duyabilirlerdi. Ama İnce’nin birlikte yol yürüyebileceği bir ekibi yok. Zaten, o sadece tek başına yürüyebilecek bir kişilik ve egosantrik kişiliği ekip çalışmasına olanak tanımıyor. “Ekibi” olarak adlandırdığı ve daha çok CHP’nin “kaybedenleri”nden ve “tutunamayanları”ndan oluşan particiler de daha cumhurbaşkanlığı adaylığı ve olağanüstü kurultay sürecinde etrafından uzaklaşmaya başlamıştı.
İnce’nin ekibi olmadığı gibi, ideolojisi de yok. Daha doğrusu ideolojisi olmadığı için ekibi de yok. Muharrem İnce Tayyip Erdoğan gibi tek adam olabileceğini düşünüyor ve onu model alıyor. Her ne kadar bugün tek adam olsa da Erdoğan’ın geçmişte bir ekiple bu günlere geldiğini görmüyor bile.
İnce’nin çıkışı toplumsal muhalefetin hiçbir beklentisini karşılamaz maalesef, bu çıkış sadece siyasal partiler açısından içinde bulunduğumuz içler acısı hali resmeder.''