Medyafaresi.com yazarı Anibal Güleroğlu ülkemizde kimi dizilerin hem kanal yönetimleri hem de izleyici tarafından tam anlaşılamadığı için şanssız olduğunu söylüyor. Yazar, hak ettiği halde birçok diziye ya kanalların yayın politikası ya da yeterince tanıtılamadığından seyircinin ilgi göstermediğini belirtiyor.
TRT’nin her geçen gün daha çok izlenir olmasına karşın dizilerinin halka sunumunda aynı etkenliği gösteremediğini belirten yazar, bu soruna Şubat adlı diziden örnekler vererek devam ediyor.
İşte o yazı;
Kimi diziler şanssız oluyor. Hak ettikleri halde ne yazık ki ya kanalların yayın politikasından ya da yeterince tanıtılamamaktan ve anlaşılamamaktan dolayı seyircinin ilgisini pek çekemiyor. İlk bölümünden beri beğeniyle izlediğim ve mevcut dizi düzenine basamak atlatacak bir bakış açısı getirdiği için üstünde durduğum ‘Şubat’ da bunlardan biri.
Melisa Sözen ve Alican Yücesoy’un başrollerindeki Eflatun Film Yapım ürünü dizinin kalitesi meydanda. Oyunculuğun üst seviyede olduğu yapımın ilk bakışta karmaşık duran öyküsünün de kendine has bir iç dinamiği mevcut. Yani sırası geldikçe ortaya çıkan gizemlerle kurulu senaryo mekanizması tıkır tıkır işliyor. Peki, bunca olumluluk bir aradayken ‘Şubat’ neden bu kadar göz ardı edilmekte?
***
TRT’nin her geçen gün daha çok izlenir olmasına karşın dizilerinin halka sunumunda aynı etkenliği gösteremediği bir gerçek. İşte bu gerçek en net ‘Şubat’ta hissedilmekte. Gerek tanıtımları, gerekse oyuncu demeçleriyle medyada pek yer bulamaması baş darbe.
TRT durumu gidişine bırakıp adeta ‘Kendi başınasın’ derken, yapım şirketinin de ‘Şubat’ için pek gayret göstermediği kesin. Sanırsınız, absürd esprileriyle öne çıkan ‘Leyla ile Mecnun’ öz, ‘Şubat’ üvey evlat. Henüz yayına girmeden az buçuk yapılan tanıtımlar, kimilerinin ‘Güzel ve Çirkin’ benzetmesiyle sarf edilen yüzeysel saçmalıklarla gündeme yansıyan diziden, sonrasında neredeyse tamamen el çekilmesi anlaşılır gibi değil.
Oysa hem konuşmaları hem de tiplemeleriyle çekici gelecek(özellikle yeni nesle) yapısıyla, bir ‘Şubat Kafası’ çok rahat yaratılabilirdi. Hele ki, tıpkı Şubat’ın vermeye çalıştığı gibi, hayatta içinde bulundukları konumdan memnun olmayan insanlar toplumumuzda çoğunluktayken!
Onur Ünlü’nün işaret ettiği ‘Şubat Kafası’nın benimsenmemesini irdelerken dikkatimi çeken bir olgu da izleyicinin soru işareti taşıyan derin konulardan pek hoşlanmadığı. ‘Şubat’ kapsamlı ama karanlık bir konu. Kalabalık karakterlerin öykülerini takip edip algılamak ve pür dikkat ekran karşısında oturmak bizim izleyici profilimize pek uygun değil.
Aksiyon varmış, dış mekân çekimi çokmuş, karakterlerin için dolu doluymuş… Bunlar, gece eğlencesini dizilere endeksleyen insanların önemsemediği değerler. Defalarca tekrarlanan cümleler, boş bakışlar, çığırtkanlıklar ve daha nice basitlikler, kafa yormadan izleme tutkunu olan seyircimize cuk oturmakta. Sinema yapımlarında olduğu gibi!
Son olarak ‘Şubat’ın seyyare gibi günden güne, saatten saate gezdirilmesi; ekranda bir hafta var, bir hafta yok olması da bu güzelim yapımın heder edilmesine katkıda bulunan olumsuzluklar. Böyle bir sirkülâsyonda kaç kişi sürekli diziyi takip edebilir ki!
***
Özel kanalda yayınlansa dizinin reyting durumu daha farklı olur muydu? ATV’de bir sezonluğuna belli bölüm sayısıyla yer alan ve bizde karmaşık bulunmasına karşın İsveç’te beğeniyle karşılanıp ABD dizilerini reytingde geçen ‘Son’ dizisini düşününce yorum yapmak zor.
Galiba ‘Şubat Kafası’ yaratabilmek için öncelikle ekran başındakilerde nitelikli bir ‘Algı Kafası’ yaratmak gerek.
Aksi takdirde, ‘Yarayla alay eder yaralanmamış olan’ vurgusuyla ‘Şubat’la benzeşen ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ filmindeki ‘Sanat Kafası’nı anlayamayıp ‘Acaba daha ucuz mu da renksiz film çekmiş… Bu nasıl film böyle’ gibisinden eleştiriler yapan dumanlı kafalara, bu tarz çalışmaları benimsetmek imkânsız.
Şayet ekranda düzgün bir işin yeterince fark edilememesine karşı ‘Eninde sonunda ölecek birisinin bu dünyanın derdini çözmesine imkân yok’ zihniyetiyle yaklaşılıyorsa, o zaman da yapacak bir şey yok. ‘Sürgitsin kafası’na devam…
Anibal GÜLEROĞLU