Tayfun Atay, "Dizinin 14’üncü sezon sürümü için hazırlıkların şimdi bu yeni oryantasyonla daha da ivme kazanarak harıl harıl sürdürüleceğini tahmin ediyorum.Kanımca yeni bir çıkış yakalayacak, muazzam rağbet görecektir. Hepimize gerçekliğin belirsiz dehşetinden de, içerisine sürüklendiğimiz “ontolojikgüvensizlik” hissinden de kaçma yolunda bir sığınak olacaktır.Ve hep söylediğimiz gibi, biz battıkça o çıkacak, Kurtlar Vadisi bin yıl devam edecektir" diye yazdı.
Tayfun Atay'ın, "Kurtlar Vadisi’ne gün doğdu!" başlığıyla yayımlanan (27 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Darbe girişiminin kime yaradığına dair de bir tartışma yürütülmekte alttan alta. Bu meşum kalkışmayı, kendi çıkar ve hedefleri doğrultusunda fırsata çevirebilecekler üzerine görüş, iddia, spekülasyon ve de fanteziler ortalıkta dolaşıyor.
Çorbada tuzumuz olsun!
Darbe girişiminin kazananlarından biri de Kurtlar Vadisi olacaktır.
15’inci yayın yılına doğru azimle ilerleyen kült dizimiz, izlenme oranlarında hâlâ zirvede olmakla birlikte nispeten daha bir durgundu son sezonunda. Reyting açısından da irtifa kaybı söz konusuydu.
Başlangıçta sade bir mafya dizisi iken zamanla politik (ve tabii ki statükodan yana) bir casusluk/karşı-casusluk fantezisine evrilen dizi, Türkiye’nin siyasal“derin”liklerinde olup bitenleri ve onlara yönelik komplo teorilerini veri alarak yıllandıkça çekicileşti, eşsizleşti, biricikleşti.
O derece ki memlekette haber bültenlerini izlemek yerine dizinin bölümlerini izlemeyi tercih edenler arttıkça arttı. Adeta “diziden al haberi” hali hâsıl oldu.
Bu bakımdan Vadi için gerçekliğe tâbi bir kurmaca olmaktan çıkıp gerçekliğe şamil bir kurmaca haline geldi de denilebilir.
Onda göze çarpan şuydu: Türkiye ulusal, bölgesel ya da küresel düzlemde“reelpolitik” olarak ne kadar dibe vuruyorsa dizi o kadar zirve yapıyordu. Başımıza gelen her musibetin telafisine ekranda ya da beyazperdede Vadi’nin kurgusu ile gidilmekteydi. Amerika’sından İsrail’ine, İran’ından PKK’sine, İngiliz’inden IŞİD’ine kadar herkesten intikamımızı aldığımız bir “rüya” idi Kurtlar Vadisi.
Yine de son yıllarda, özellikle memleketin içinden diziye malzeme devşirme yolunda yaşanan sıkıntılara bağlı bir dinamizm eksikliğinin varlığından söz edilebilir.
O yüzden şimdi, 17 Temmuz sonrasında diziye gün doğmuştur!..
Bırakın aylar öncesine uzanan plânlama sürecini, yine bırakın aylarca, belki yıllarca sürecek artçı sarsıntılarını, 17 Temmuz saat 16.00’dan ertesi günün sabahına kadar ne olup bittiğine ilişkin boşluklardan bile diziyi bir sezon besleyecek malzeme çıkarmak mümkün.
“Sahne”leri bir tasavvur edin: 16.00’da MİT Müsteşarı, Genelkurmay’ı darbe girişimi hakkında bilgilendiriyor ama ne Başbakan, ne de Cumhurbaşkanı’na bir kelime dahi fısıldamıyor. Genelkurmay Başkanı, TSK bünyesinde kilit önemdeki hemen her yeri arıyor ama kimse tınmıyor, takmıyor.
Sonra onu derdest ediyorlar. “Sahne” dişleri takırdatacak mahiyette: Adeta bir robot soğukluğundaki âsilerin içindeki kendi emir subayı komutana, “Sakin ol, kafanasıkarım” diyor. O da, “Sık ulan!” diye karşılık veriyor.
Diğer taraftan Cumhurbaşkanı, Marmaris’te aile efradıyla tatilde, baskından ve ölümden 15 dakika ile kıl payı kurtuluyor. O “sahne”de de neler neler var, tahayyülü insanın içini ürpertir. Mesela Cumhurbaşkanı bindiği helikopterin pilotlarına soruyor“Mertçe söyleyin, kimden yanasınız” diye... Düşünün o birkaç saniyeyi!.. Sonra,“Sizden yanayız, öleceksek de birlikte öleceğiz” cevabı geliyor.
Bitmiyor: “Yav, Yaşar sen burada ne arıyorsun” diyen, fakat darbenin içinde mi, karşısında mı olduğu hâlâ muamma bir general…
Bakın en son dün, Genelkurmay Başkanı kurtarıldıktan sonra helikopterle köşkün bahçesine indiğinde darbecilerin en tepe ismi neden yanındaydı sorusuna bile ihtilaflı cevaplar var.
Sözcü’de Saygı Öztürk, bir komutandan öğrendiği kadarıyla Akar’ın Dişli’ye (onu kontrole alabilmek amacıyla) “Sen de gel” dediğini aktarıyor. Ama Hürriyet’teAbdülkadir Selvi, Akar’ın Dişli’ye, “Sen kal” demesine rağmen onun kendisinin gelmek isteyip helikoptere bindiğini yazıyor.
Böylesi muğlak, muammalı ve mütenakız anlatımlarla dolu saatler bile Kurtlar Vadisi’nde “gerçekten daha gerçek” kurgulara vurulmaz mı, vurulur!..
Dizinin 14’üncü sezon sürümü için hazırlıkların şimdi bu yeni oryantasyonla daha da ivme kazanarak harıl harıl sürdürüleceğini tahmin ediyorum.
Kanımca yeni bir çıkış yakalayacak, muazzam rağbet görecektir.
Hepimize gerçekliğin belirsiz dehşetinden de, içerisine sürüklendiğimiz “ontolojikgüvensizlik” hissinden de kaçma yolunda bir sığınak olacaktır.
Ve hep söylediğimiz gibi, biz battıkça o çıkacak, Kurtlar Vadisi bin yıl devam edecektir.