AKP'ye yakınlığıyla bilinen gazeteci Fatih Tezcan'ın "Bir baba yine kendisine çocuklarını göstermeyen anneyi öldürürse, devlet bu konuda ne diyecektir?" diyerek tehdit ettiği eski eşi Güzin Bilgi gördüğü şiddeti ve boşanma sürecine ilişkin olarak konuştu. Bilgi, Tezcan'ın Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ile konuştuğunu "Anne ateist, devlet düşmanı" deyip velayeti kendisinde olan çocuklarını alacaklarını söyledi.
ekmekvegul.net'ten Sevda Karaca'ya konuşan Bilgi'nin açıklamlarının bir kısmı şöyle:
Bize kendinizden bahseder misiniz biraz?
Almanya’da doğdum. ‘92 yılına kadar Almanya’da yaşadım ailemle birlikte. Lise yıllarımdan itibaren Türkiye’de yaşıyorum.
Fatih Tezcan’la nasıl tanıştınız?
Irak Savaşı sürecinde yoğun bir şekilde savaş karşıtı hareketin içinde yer aldım. O da o alanlarla ilgiliydi. Tanıştık, 2003 yılında imam nikahıyla evlendik.
Evliliğinizde şiddet söz konusu muydu?
Hayat kadınların omzuna bazı sorulara nefes almadan yanıt veremeyeceği yükler yüklüyor. Aile içi şiddete konu olan dosyalarımız var, maalesef, evet. Ve bu olaylar adli mercilere de intikal etti, nihayetinde son yaşanan bir olaydan sonra da yaptığım başvuru sonrasında koruma kararı aldım. Deyim yerindeyse “şiddetli” geçimsizlik sebebiyle 2007 yılında ayrılma sürecimiz resmi olarak başladı. Davayı ben açtım. 2008’de boşandık. Velayet dışında hiçbir talebim olmadı.
Tezcan'a göre kadın, erkeğe yüzde yüz itaat etmeli
Peki birlikte olduğunuz süre boyunca ve sonrasında yaşadıklarınızı düşünerek sorarsak; kadınlık ve erkeklik Fatih Tezcan’ın kafasında nasıl bir şey?
Kadın yüzde yüz erkeğe itaat etmek zorunda. Onun hatta şöyle ifadeleri de var; kadının kafasını yarsa dahi erkek kadın erkeği terk etmemeli, bunu da bana açık açık ifade etti. Hiçbir şekilde... Bu kafa yapısına göre Fatih Tezcan’ın düşüncesi kadının her şeye sabretmesi, bu tarz bir şey yaşandığı zaman da buna sabır ve rıza göstermesi. Kadının erkekten asla boşanma talebi olamaz ona göre. Fatih Tezcan’ın kafasında kurguladığı bir düzen de var; ideolojik alt yapısından yola çıkarak hayal ettiği bir yaşam biçimi de var; bu yaşam biçiminin de devlet tarafından da kabul edilip uygulandığı bir ülke hayali var. Bu sadece Fatih Tezcan'da mı var, onu da bilmiyoruz, bir sürü kişide, hatta devletin resmi yerlerindeki kişilerde de var mı... Fatih Tezcan şeriat düzenini istediğini açık açık ifade etmekten çekinmiyor. Devletin bunu uygulaması gerektiği konusunda çok çok açık ifadeleri var. O şeriat düzeninde de kadının rolü, toplumdaki ailedeki yeri noktasında birtakım radikal düşünceler var. Bu düşüncelerle ilgili de kamuoyunda hararetli tartışmalar dönüyor zaten. Ben şunu ifade etmek istiyorum sadece, bir toplumu varmış olduğu bir noktadan ileri taşımak yerine geri götürme gayretleri ve girişimleri bence insan doğasına bir kere aykırı olduğu için asla gerçekleşmesi mümkün değil, insan fıtratı bunu bir kere reddeder. Yani ülkemizi ele alırsak, Türk toplumunu ele alırsak, elde ettiği kazanımlarını bir kenara itecek bambaşka ve temelini kaç yüz yıl önceye dayandırmaya çalışacağınız bir toplumsal düzen anlayışına zorlamaya çalışacaksınız bu toplumu, toplum bunu kabul eder mi Allah aşkına? Gerçekçi olalım lütfen. Gerici düşüncelere ve kafalara inanıyorum ki yer yok ülkemizde. Gençler ve çocuklar artık her şeyi öğrenebildikleri, keşfedebildikleri bir çağda yaşıyorlar. Artısı olduğu gibi elbette eksisi de var. Ben şuna inanıyorum Türkiye güzel bir ülke ve daha da güzel bir ülke olacak yaşamak için, tabiİ ki çok fazla olumsuzluklar yaşanıyor, birçok insanda geleceğe dair umutsuzluk genel bir pesimistlik havası var evet, ama ben gelecekten ümitliyim, hem de çok, belki anne olduğumdandır ve her gün çocuklarımın gözlerindeki o ışıltıyı gördüğümdendir..
Evliliğinizi bitirmenizde Fatih Tezcan'ın bu düşünce biçiminin etkisi var mıydı?
Evet, ben bizzat mikro düzeyde bu yaşam biçimine maruz bırakıldım, buna boyun eğemeyeceğimi gördüm. Bunun bir kadın için yaşamak açısından imkansız olduğunu anladım. Bunu reddettim. Böyle bir yaşam olamaz baskı altında, şiddet altında yaşamak zorunluluğunu dayatmak gibi bir şey olmaz.
Biz sizin yaşadığınız bu süreci Fatih Tezcan’ın sosyal medya hesabından hakkınızda paylaşımlar yapmasıyla öğrendik. Çocukları ondan kaçırdığınız, babalarıyla kurduğu ilişkiyi kasıtlı olarak engellediğinize yönelik iddialar bunlar. Ne dersiniz bu iddialara?
Her şeye rağmen çocuklarımın babalarıyla sağlıklı bir ilişki kurmaları için elimden gelen her şeyi yaptım diyerek cevap vermek istiyorum buna.
Sizin herhangi bir psikolojik rahatsızlığınız, ortaya koyduğu iddialara dayanak olabilecek herhangi bir raporunuz vs var mı?
Hayır; tam tersine çocukların velayetini benden almak istediği süreçte Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden bana verilen “herhangi bir psikopatolojik rahatsızlığa rastlanmamıştır” raporu dava dosyasında halen mevcuttur.
Sizin “dinsiz ve devlet düşmanı” olduğunuz iddiasıyla çocukların sizde kalmasının uygun olmadığını da ifade ediyor sosyal medya iletilerinde...
Ben devlet düşmanı değilim, din düşmanı da değilim, ateist de değilim. Ben sadece Fatih Tezcan gibi düşünmüyor, onun gibi yaşamıyorum. Bunun da suç olduğunu sanmıyorum. Evet ben iktidarın politikalarını kişisel olarak, vatandaş olarak beğenmiyorum. Bu benim vatandaş olarak hakkım. Hiçbir partiye üye değilim, ama benim de gündeme ilişkin kendime göre fikirlerim var. Demokratik bir ortamda muhalefetin de iktidarı eleştirmesi ve hatta iktidara karşı gelmesi en doğal siyasi olgudur. İktidara karşı gelen herkesi toptan devlet düşmanı, ülke düşmanı ilan etmek hem demokratik rejime zarar veriyor hem ülkedeki demokratik zemini, ortamı bozuyor diye inanıyorum. Din düşmanı iddiasına gelince; kendime göre inancım var, çocuklarımı da İslam düşmanı yetiştirmiyorum. Fatih Tezcan’ın bu söyledikleri iftira. Örneğin büyük oğlum iki yıldır kendi isteğiyle Ramazan’da oruç tutuyor. Hiç kimsenin zorlamasıyla ya da teşvikiyle olmadı, belki sadece örnek almıştır çevresindeki kişileri, oruç tutanları, ve bir aidiyet duygusuyla buna karar verdi, örnek aldığı kişi de annesi olmuş olabilir... İnancım konusunda kimseye bir açıklama yapmak zorunda değilim, sadece şu kadarını ifade etmek istiyorum, ben Allah’a inanıyorum, ibadetim kimseyi ilgilendirmiyor, tefekkürü bırakmadan şükrederek ve hamdederek yaşıyorum.
Siyasi görüşüne göre bir kadının annelik yapıp yapamayacağını değerlendirecek bir kriter oluşturuldu da ben mi bilmiyorum? Böyle bir şey olabilir mi? Kimsenin anneliğinin böylesi şeylerle değerlendirilebileceğini düşünmüyorum. Kendi babalık açıklarını kapatmaya çalışırken, kendi haklılığını ortaya koymaya çalışırken, haklılığını destekleyecek bir kitle oluşturmaya çalışmak için böylesi iddialar ortaya koyması hem kitlesini hem de devleti ikna etmek için ortaya atılan argümanlar. Halbuki anne olmak dini, siyasi, ideolojik bir takım olgulardan tamamen bağımsız alakasız bir durum. Daha çok temelinde biyolojik bir durum olmakla birlikte duygusal bağı en kuvvetli insan ilişkisidir.
Ama bir düşünün, böyle kriterlerin velayet gibi davalarda geçerli olduğunu. Yok anne ateist diye, ya da baba Alevi diye, ya da sosyalist diye vs... çocukların bir ebeveynden koparılıp rejim yanlısı ebeveyne verildiğini. Hayal etmek bile ürkütücü.
"Cinayet işleyen erkeklerle empati kuruyor"
“Bugün yasal olarak çocuklarımla olma günümken anne 2 oğlumu 1 kızımı kaçırdı. Bilginize. Bayramlar başta olmak üzere bütün hayatları boyunca babalara bu velayet işkencesini çektiren devlet yetkilileri, çocuklarıyla beraberler mi? Devlet bu zulüm yasalarını değiştirmek için kaç kadın cinayeti daha olmasını bekliyor? Devlet hangi hakla babalara çocuk işkencesi yapıyor? Sözgelimi, bugün bayramda yasal hakkı olan bir baba yine kendisine çocuklarını göstermeyen anneyi öldürürse, devlet bu konuda ne diyecektir?”
Bu twitin kadın cinayetlerini teşvik ettiği çokça söylendi. Bir yandan da boşanmış babalar grubu tarafından çok desteklendi bu söyledikleri... Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Aslında çok absürd bir durum. Kadın cinayetlerini işleyen erkeklerle empati duyuyor, kadın cinayeti işleyen erkeklerin bu suça çocuklarına sahip çıkma güdüsüyle kalkıştığını söylüyor, bir yandan tabii ki şöyle bir sonuç çıkıyor, bu cinayeti işleyen, bu gaddarlığı, vahşeti gerçekleştiren erkeğin davranışını bir yerde “haklı” çıkartıyor. Bu kadar cinnet geçirmesinin ardında şu yatıyormuş, “Baba çocuğu o kadar sahipleniyor, o kadar seviyor ki annesini öldürüyor”! Bu düşünce cinayete teşvik olarak yorumlanabilir pekala. Yorumdan ziyade tehdit var ortada zaten. Ne olursa olsun cinayet işlenmez, insan yaşamı kutsaldır demiyor. Cinayet işlenmemesi için medeni hukuku değiştirin diyor. Kendi acziyetini ve açığını bu garip argümanlarla kapatmak istiyor ama bir cinayetin hangi sebeple olursa olsun meşrulaştırılması söz konusu olamaz.
Bazı kadınların evlenmeyi kendilerine maddi bir garantisi getirmesi motifiyle gerçekleştirdikleri doğrudur ama o konunun bu konuyla hiçbir alakası yok. Bu düşünceyle evlenen kadınlarla ilgili açıkçası herhangi bir yorum yapmak istemiyorum, herkesin kendi tercihi. Ona bakarsanız bazı erkekler de ellerindeki maddi imkanlara dayanarak ancak kadınları elde edebiliyorlar, evlenebiliyorlar.
Yalnız şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Gözden kaçan bir şey var. Tüm bu tartışmaların içinde, yok kadın nafaka mı almalı erkek ödemeli mi vs., çocukların temel ihtiyaçlarının güvence altına alındığı bir mekanizma yok yine. Yani anne baba böyle tartışmalar içindeyken asıl ihtiyaç sahibi olan çocuk, çünkü çocuk çocuk olması itibariyle çalışamayacağına göre ve kendine bakamayacağına göre, bakıma muhtaç durumdayken yine devletin hiçbir şekilde çocuğun bu hakkını korumadığını görüyoruz. Çocuğa verilmesi gereken nafakanın çocuğa ulaşmasını devlet sağlamalı.
Peki bu meşrulaştırma girişiminden sonra bunu bir tehdit olarak algılayıp bir yere başvurdunuz mu?
Avukatım ilgileniyor bu konuyla.
Fatih Tezcan’ın size yönelik bu paylaşımlarından sonra çeşitli kadın örgütleri Fatih Tezcan hakkında suç duyurusunda bulundular, attığı twitleri haber yapan çeşitli basın kuruluşlarını da bu kadın örgütlerini de dava ettiğini de açıkladı Fatih Tezcan...
Tazminat davaları açmak bir kesimin hukuku gereksiz yere meşgul etme tekniklerinden biri oldu. Neye yönelik açtığını bilmiyorum bu davaları ama kendisinin de içinde bulunduğu bir kesim var, hukukun onlara göre işleyeceğini düşünüyorlar ve buna inanıyorlar. Neticeyi hep birlikte göreceğiz.
Aile Bakanlığı'na bir kez daha soruyorum: Benim can güvenliğim önemli değil mi?
Fatih Tezcan Aile Bakanı ile de konuyu görüştüğünü ve bakanın kendisini gözyaşları içinde dinlediğini “İstiyorsanız çocukları hemen alalım” dediğini de yazdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ile görüştüğünü sosyal medyada yazdı evet ve bana da mesajla yazmıştı. Ben bakanla görüştüğüne inanıyorum. Doğrudur, görüşmüştür. Aile Bakanı “Böyle bir görüşme yapılmadı, ben böyle bir şey demedim” diyebilirdi, demedi bu zamana kadar. Onun bana smslerle aktardığına göre bakanla görüşmesinde hikayenin daha yarısını aktardığında bakan hanım ağlamaya başlamış ve “Fatih bey isterseniz hemen çocukları alalım” demiş. Hukuki kısmı da konuşmuşlar, velayet bende olduğu için bakanlık çocukları benden alıp çocuk esirgeme kurumuna yerleştirecekmiş anne paranoyak şizofren, ateist ve devlet düşmanı diye. Hemen acil bir velayet davası açılıp çocukların babası velayeti alacakmış. Bunu planlamış, bunu konuşmuş dediğine göre, ve Aile Bakanı buna olur vermiş. Aile Bakanı ile görüşmesini sosyal medya hesabından paylaştı. Ben de kendi sosyal medya hesabımdan bu iddiayı sordum Aile Bakanına. Henüz “hayır böyle bir görüşme yapılmadı” diye bir yanıt almadım ben.
Peki bakanlıktan herhangi bir düzeyde bir yetkili sizi aradı mı? Çocukların durumuyla ilgili devreye giren oldu mu?
Hayır. Hiçbir girişimi olmadı kimsenin.
Haberin devamı için tıklayın