T24 'ten Melis Karaca & Metin Kaan Kurtuluş'un haberine göre
Dünyanın önde gelen haftalık ekonomi yayınlarından Britanya merkezli The Economist, 21 Ocak sayısında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile onun iktidarına dair özel, kapsamlı bir dosya yayımladı. İnternet sitesinde makaleleri önden yayımlanan sayıya, "Türkiye diktatörlüğün eşiğinde: Erdoğan'ın İmparatorluğu üzerine özel bir rapor" başlığı verildi.
The Economist'in yeni sayısının kapağındaki Eiko Ojala illüstrasyonda Türk bayrağındaki hilale Erdoğan'ın silueti yansıtıldı.
"Türkiye'nin topyekün bir diktatörlüğe dönüşmenin eşiğinde olduğunu" belirten The Economist, Batılı liderlere Erdoğan'ın 'anti-demokratik' hamlelerine karşı daha yüksek sesle konuşma çağrısı yaptı ve "Erdoğan’ı uçurumun kenarından çekmek için geç değil" ifadelerini kullandı.
Sayının 'Liderler' bölümünde yer alan, "Türkiye diktatörlüğün eşiğinde olabilir" başlıklı Erdoğan'ı merkezine alan makale şöyle:
"Türkiye, NATO'nun en büyük ikinci silahlı kuvvetlerine sahip. Sallantılı bir mahallede çok önemli bir rol oynuyor, özellikle de savaşın parçaladığı Suriye'de. Giderek Batı Balkanlar, Doğu Akdeniz ve yakın zamanda da Afrika'da daha fazla etki sahibi oluyor. Her şeyin ötesinde Türkiye, Karadeniz ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşında önemli role sahip: geçen sene Ukrayna tahılının aç kalan dünyaya gönderilmesini sağlayan anlaşmanın imzalanmasına yardımcı oldu.
O yüzden dışarıdan bakanlar, Erdoğan'ın bu hafta 14 Mayıs'ta yapılacağını söylediği Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine dikkat etmeli. Şu durum, seçimi daha da önemli kılıyor: Giderek dengesizleşen Cumhurbaşkanı'nın yönetiminde olan ülke, felaketin eşiğinde. Seçim yaklaşırken Erdoğan'ın davranışları, Türkiye'nin bugünlerde fazlasıyla defolu olan demokrasisini tam anlamıyla bir diktatörlüğe dönüştürebilir.
Mart 2003'te ilk kez Başbakan olduğunda Erdoğan, Türkiye için büyük umut vaat ediyordu. Laik görüşlüler, onun fazlasıyla İslamcı görüşleri olduğunu düşünüyordu; ancak AKP bu türde politikaların peşinden fazla koşmamıştı. İlk yılında Erdoğan'ın hükümeti, ülkeye uzun süredir sahip olmadığı ekonomik ve siyasi istikrarı getirdi. Erdoğan, siyasete çok sık müdahil olan ve darbeler yapan generallerin sivri dişlerini söktü. Ekonomiyi güçlendirecek reformlar yaptı. Hatta uzun süre ordunun elinde acı çeken Türkiye'nin en büyük etnik azınlığı Kürtlere barış mesajları verdi. 2005'te, hak ederek seleflerinin tümünün elinden kaçırdığı ödüle ulaştı: Resmi olarak Türkiye'nin bir gün Avrupa Birliği'ne katılması için müzakereler başlatıldı.
Ancak Erdoğan iktidarda kaldıkça otokratlaşmaya başladı. 11 yıl Başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı seçildi; ve daha önceden zayıf olan bir makamı güçlendirmek istiyordu. 2016'daki darbe girişiminden sonra on binlerce kişiyi işlerinden kovdu veya tutuklattı. Bunu çoğunlukla darbenin arkasında olmakla suçlanan dini grupla bağlantılı olduklarına dair fısıltılara dayanarak yaptı; misal bahsi geçen kişinin çocuklarından birinin o grubun okullarına gittiğini söyleyerek.
Bu özel sayımızda anlatıldığı gibi Erdoğan, istikrarlı olarak kurumları zayıflattı ve denge mekanizmalarını güçsüzleştirdi. Medyanın çoğunu devlet propagandası aracı haline getirdi. İnterneti efektif olarak sansürledi. Kendisini eleştiren birçok kişiyi hapse attı, buna muhalefet liderleri de dahil. AKP içindeki rakiplerini oyun dışı bıraktı. Yargıyı ayarttı, onu rakiplerini taciz etmek için kullandı.
İktidardaki üçüncü on yılına girmeye hazırlanırken Erdoğan, dev sarayında oturup, sarayda ona hatalı olduğunu söylemekten korkanlara emirler yağdırıyor. Giderek daha dengesiz hale gelen inançları hızla milli siyaset haline geldi. Bu doğrultuda daha önce bağımsız olan merkez bankasına açıkça delice olan bir para politikası uygulatıyor. Enflasyonun ilacının parayı daha ucuz yapmak olduğuna inanıyor. Türkiye'de enflasyonun yüzde 64 olmasının ana nedeni bu. Yaşam standardı düşüyor, sinirler yükseliyor.
Özellikle şehirli seçmen direniyor. Üç sene önce Erdoğan'ın partisi üç büyük şehir olan İstanbul, Ankara ve İzmir'de belediye başkanlığı seçimlerini kaybetti. Anketler, eğer muhalefet temiz sayılacak bir aday arkasında birleşirse, 4 ay içinde Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını kaybedeceğini gösteriyor.
Bu 'eğer', büyük bir soru işareti. Erdoğan, zaten adil olmayan seçim ortamını kendisi lehine eğmeye kararlı. Erdoğan'ın en ciddi rakibi denilebilecek Ekrem İmamoğlu, kazandığı ilk belediye başkanlığı seçimini geçersiz kılan seçim yetkililerine "ahmak" dediği için hapis cezası ve siyasi yasağa çarptırıldı. İktidar, Anayasa Mahkemesi'nden birçok lideri tutuklu olan en büyük Kürt partisi HDP'yi kapatmasını istiyor. Mahkeme, HDP'nin banka hesaplarını dondurdu. Cumhurbaşkanı'nı yenmek istiyorlarsa muhalefetin Kürt oylara ihtiyacı var.
Erdoğan bir zamanlar demokrasinin bir araç olduğunu söylemişti: Gideceğin yere ulaştığında inersin. Erdoğan döneminde seçimler nadiren tamamen adil oldu ancak çok sayıda seçmenin katılımıyla, geniş ölçüde özgür oldu. Bu kez endişe ise, kaybetmekten korkan Erdoğan’ın seçimlerin ne adil ne de özgür olmasına izin vereceği.
Batılı liderlerin konuşması gerekiyor. ABD ve Avrupa Birliği, sorunlu ama önemli müttefikini uzaklaştırma korkusuyla Erdoğan’ı eleştirmekten sık sık kaçındı. Kimse Türkiye kadar önemli bir ülkenin tamamen ‘kanun tanımayan devlet’ konumuna gelmesini istemiyor. Hepsi küskün, yalnız bırakılmış bir Türkiye liderinin büyük zararlar verebileceğini biliyor. Yunanistan ve Kıbrıs ile daha şiddetli toprak kavgaları çıkarabilir. Suriye’de daha ileri karışıklık ve itilaf çıkarabilir. Türkiye’deki 5 milyon sığınmacı ve mültecinin Güney Avrupa’ya yelken açmasına izin verebilir; bu, pek çoğunun izin verilse yapacakları bir şey. Ve Erdoğan şu an bir NATO üyesi olmasına rağmen, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini engellemeye devam ederek Ukrayna’da taraf tutmayı reddettiği konumundan uzaklaşabilir.
Öte yandan Türkiye’nin aynı zamanda Batı’ya ihtiyacı var, özellikle de hırpalanmış ekonomisine bir miktar istikrarı geri sağlamak için. Üyelik görüşmeleri sıkışmış olsa da, Türkiye yine de Avrupa Birliği’yle büyümeyi güçlendirecek gelişmiş ve genişletilmiş gümrük birliğine ulaşma umudu içinde. Türkiye, siyasi ve ekonomik belirsizlik sonucunda altüst olan yabancı doğrudan yatırımı yeniden canlandırmanın bir yolunu bulma ihtiyacı duyuyor ve kendi düşük üretimini geliştirmek için Batı teknolojisine bağlı durumda. Türkiye, Batı silahları da istiyor, özellikle ABD savaş uçakları. Erdoğan sırtını demokrasiye dönüp ‘diktatörler kulübüne’ katılırsa bütün bunları sağlayamazlar. Bütün bunlar, Erdoğan’ı Batı’yla bir arada kalmaya teşvik ediyor.
'Biden için açıksözlülük zamanı'
Bu durum, Batı liderlerine pazarlık gücü vermeli. Erdoğan, çekingenliği kendi avantajı için baskı yapma alanı olarak gören ve sertliği de, son zamanlarda Orta Doğulu komşularıyla yaptığı gibi, gardını indirmek için bir teşvik olarak gören bir zorba. Batı liderleri bu durumda seçimden önce hem özel olarak hem de açık bir şekilde, İmamoğlu ve HDP’ye yönelik muhtemel yasaklarla ilgili konuşarak Erdoğan’a davranışlarını ne kadar umursadıklarını göstermeli. Erdoğan’ı uçurumun kenarından çekmek için geç değil ancak Batı onu uyarmaya şimdiden başlamalı."