Abone Ol

Tuba Ünsal: Ben de arkadaşımdan çocuk yaptım

Cuma vizyona giren 'Dünyanın En Güzel Kokusu' filminde en yakın arkadaşından çocuk yapan bir kadını oynayan Tuba Ünsal: Bu benim de yaşadığım bir durum. Senaryonun pekâlâ gerçek olabileceğini düşünüyorum...

Tuba Ünsal: Ben de arkadaşımdan çocuk yaptım

Haftanın yerlilerinden 'Dünyanın En Güzel Kokusu'nda Rıza Kocaoğlu ile birlikte başrolde olan Tuba Ünsal ile Hürriyet Cumartesi'den Ayşe Arman konuştu. Söyleşiyi paylaşıyoruz:

Bu röportajı, ‘Dünyanın En Güzel Kokusu’ filminin çekildiği muhteşem manzaralı çatı katında yaptık, Gümüşsuyu’nda. Ben filmi çok sevdim, o yüzden çatı katına girince bir tuhaf oldum, yanlışlıkla filmin bir sahnesine dalmışım gibi hissettim.
Tuba Ünsal insanı çarpan bir kadın. Öyle böyle değil, harbi güzel. Ve akıllı. Ve ultra doğal. Makyaj filan hak getire. İhtiyacı da yok zaten.
Doğallığın, kendi gibi olmanın özellikle altını çiziyor.
Filmde de öyle. Zaten diyaloglar, mekân, ilişki, ilişkinin akışı son derece gerçek.
İnsan sahte bir dünyayla karşı karşıyayım hissine kapılmıyor. Filmde de, izleyenler şu soruyla karşı karşıya bırakılıyor: İnsan, yakın arkadaşından çocuk yapabilir mi? Sizi Tuba Ünsal’la baş başa bırakıyorum.

Yeni filmin ‘Dünyanın En Güzel Kokusu’ vizyona girdi. Ne hissediyorsun?
Ölüyorum heyecandan! Uzun süredir bu kadar tutkuyla çalıştığım bir iş olmamıştı. Umarım izleyenler de sever...

Çok sıkı bir oyunculuk sergiliyorsun. Kendi performansından memnun musun?
Teşekkür ederim, evet, hem de çok. Elimden geleni yapmaya çalıştım. Aynı zamanda filmin yapımcılarından biriyim.

Filmin hikâyesini nasıl buldun?
Hikâyeye vuruldum! Zaten kabul etmemin sebebi de bu. Hikâye bana geldiğinde elimde başka bir senaryo vardı, üstelik ünlü ödüllü bir yönetmenin işiydi. Birini seçmem lazımdı. Bu filmi seçtim. Tanınmayan genç bir yönetmendi Uğur Yağcıoğlu ama senaryo o kadar hoşuma gitti ki, “Ben varım!” dedim. Ömer Faruk’un deyişiyle, çamurun arasında bir altın gibi parlıyordu.

Sence günümüz İstanbul’unu ve ilişkileri yansıtıyor mu?
Kesinlikle! Filmdeki iki karakter de sanki aramızda yaşıyor. Her şey gerçek. Diyaloglar da, kullandıkları jargon da. Oysa dizilerde ve sinemada izlediklerimiz abartılı. İnsan gerçek hayatta öyle havalı cümleler kurmuyor. Ya da uyandığında yüzünde öyle makyaj olmuyor. İşte bu filmde her şey gerçek hayattaki gibi. Sinemada realizm gibi bir şey. Samimiyetten uzaklaştıran hiçbir şey yok. Neredeyse makyaj bile yok.

Tuba Ünsal: Ben de arkadaşımdan çocuk yaptım - Resim: 1Tuba Ünsal

Tuba Ünsal: Ben de arkadaşımdan çocuk yaptım - Resim: 2Tuba Ünsal ve Tuğçe Kazaz'ın bataklık kavgası

Gelelim filmin ana sorusuna: Sence bir kadın, yakın arkadaşından çocuk yapabilir mi?
Yapar tabii, niye yapmasın? Benim de yaşadığım bir durum. Mirgün de 15 yıl boyunca arkadaşımdı. Sonra âşık olduk. Yani filmdeki senaryonun pekâlâ gerçek olabileceğini düşünüyorum.

Gelelim çocuk meselesine... Bir evlilikte çocuk büyütürken, aşk mı daha değerli, arkadaşlık mı?
Bence arkadaşlık. Aşk dediğin huzursuz, çok da temeli olmayan, savrulan bir duygu. Çocuk yetiştirmek içinse daha köklü, daha sorumluluğa dayalı duygulara ihtiyaç var sanki. O yüzden de ben, arkadaşlık ilişkisinden doğan, güvenle beslenen aşkı daha değerli buluyorum.

“Huzursuz, temeli çok da sağlam olmayan aşk” dediğin ne peki?
Bilinçaltı kodlarla ilerleyen bir şey. Küçükken, annemin, babamın ellerini çok beğendiğini duyardım. Hayatım boyunca elleri güzel erkekleri beğendim. Ama bu saçma! Bir adamın elinin güzel olması, evlilik devam ettirmek ya da birlikte çocuk büyütmek için yeterli değil. Tanımı böyle olan bir aşk da yeterli değil. Daha fazlası gerekiyor. Arkadaşlık bence o vasıflardan biri. En azından bana şu an iyi gelen, kendi yaşadığım arkadaşlıktan aşka evrilen ilişkim. Çünkü içinde, karşımdaki adamın, hesapsız kitapsız her halimi gördüğü ben varım. Aynı şey onun için de geçerli.

HÂLÂ ZİL ZURNA ÂŞIĞIM

Belki de sen, “Arkadaşım” dediğin adamla, yani şu anki kocanla zaten sırılsıklam âşıktın. “Arkadaşız” deyip duruyordunuz...
Yok değildik. 15 yıl içinde bir yerde denk getirir, en kötü bir kaçak gecemiz olurdu.

Peki ne zaman aşka döndü?
Çocuğum olduktan sonra. Çevremde çocuklu insan pek yoktu. Paylaşımla oldu. Mirgün’ün babalığından, çocuğuyla kurduğu ilişkiden etkilendim. İnsanın çocuğu olduktan sonra, hayatını, düzenini ona göre kuruyor, beğenileri de ona göre şekilleniyor. İşte bir an geldi, kaynaşma oldu ve yollarımız kesişti. Bizimki arkadaşlıktan dönen aşk. Ama yanlış anlaşılmasın, arkadaşım değil Mirgün sadece, zil zurna âşığım hâlâ!

MİRGÜN MÜTHİŞ BİR BABA!
İki ayrı erkekten şahane çocukların var ve mutlu mesut yaşıyorsunuz. Aile içindeki denge nasıl sağlanıyor? Denge unsuru sen misin?
Galiba. Ama bütün anneler öyle değil midir? Evet, yoruluyorum ama gencim, enerjim var. Ve planlıyım. Ofisim hemen evin altında, yürüme mesafesi yani. Çocukları okula geçirdikten sonra, pıtır pıtır ofise gidiyorum. Öğlen eve dönüyorum, çocuklarla yemek yiyorum. Sonra yine ofis.

Oğlan kaç yaşında?
Civan iki oldu. Dünya tatlısı bir şey ve tahtalara vur, kolay bir çocuk. Her yere götürebiliyorum. Geçenlerde bir süre bakıcısız idare etmek durumunda kaldım. Yanıma aldım, röportaja gittim. “Sen şurada biraz dur, fotoğraflarım çekilecek” diyorum, valla duruyor. Ya da birinden rica ediyorum, “Beş dakika göz kulak olur musunuz?” Mirgün tabii burada çok önemli bir faktör. İnanılmaz yardımcı. Çocukların yeme içme düzeni falan onda.

Biri beş, diğeri iki yaşında. Benim bildiğim evin tımarhane gibi olması lazım!
Yok yok. Tamam, çok kolay değil ama imkânsız da değil. Sosyal medyadan, “Sen dalga mı geçiyorsun! Ben manikür yaptırmaya zor vakit buluyorum, sen her yerdesin!” filan yazıyorlar. Annem de diyor mesela, “Sen nasıl bir annesin, beni geçtin!” diye, bir şekilde her şeyi hallediyorum.

İki ayrı adamdan çocuk yapmak nasıl bir şey?
Birinden olsaydı, tabii ki daha kolay olurdu! Birbiriyle kıyaslamaları var. Mirgün’ün kızı Leyla mesela Civan’a, “Ne şanslısın! Baba, hem seninle hem Tuba’yla aynı evde! Ben gelip gidiyorum” demeye başladı.

Mirgün’ün kızı Leyla da var...
Evet, üç çocuğuz biz...

O ne kadar sizde?
İki gün fiks bizimle kalıyor ama Mirgün haftada 3-4 gün de ayrıca onunla vakit geçiriyor. Parka gidiyorlar, eve gelip yemek yapıyorlar. Gerçekten müthiş bir baba. Bana “Her şeye nasıl bu kadar yetişiyorsun?” diyorlar ya, cevabı Mirgün. ‘Ruhumun Aynası’nı çekerken, Civan’ı altı aylık emziriyordum. Pazar günleri de dadımız yoktu. O zaman, dadı oluyordu. Hem Sare’ye hem Civan’a bakıyordu. Üç çocuğu alıp, hiç kimseye ihtiyaç duymadan seyahat de edebiliyoruz. Üçüne birden yemek yedirmeye çalışıyoruz. Birimizin çişi geliyor, “Tamam ben bakıyorum, üçü bende, hadi sen git...” diyoruz.

Sare kendi babasını ne kadar görüyor?
Haftada iki. Onun da babasıyla arası çok iyi.

Sare’nin babası yıkılmadı mı sen gidince?
Hayır, hiçbir şekilde. Murat ilişkisine devam etti. Tatlı kız arkadaşları oldu. Şimdi o da zil zurna âşık. Bu beni mutlu ediyor.

Dışarıdan bakınca, istediğin adamı seçersin, elde edersin, senin baştan çıkaramayacağın adam yoktur, onlardan çocuk da yaparsın, istersen çekip gidersin gibi duruyor...
Bu kadar güçlü bir kadın algısı oluştuysa ne mutlu bana. Ama alakası yok. Ben sadece trajedinin içinde kalmıyorum. Ya da kalırsam, dünya âleme ilan etmiyorum. Kol kırılıyor, yen içinde kalıyor.

E şimdi bilmece gibi konuştun, anlamadım...
Şöyle ki, ben de herkes gibi hiç istemediğim durumlarla karşı karşıya kaldım. Sare’nin babasına âşıktım ama zor bir ilişkiydi. Zannedildiği gibi ben onu bırakmadım. Cesur davranıp giden oldum. Aslında kalandır terk eden. Giden de o yüzden gitmiştir. İki aylık bebekle evden gittim.

İki aylık bebekle böyle bir ayrılık kararını almak zor olmadı mı? Kimse sana, “Dur kızım” demedi mi?
Ben dokuz aylık hamileyken ayrılmaya karar verdim. Annem ve teyzeme söyledim, “Sen bilirsin ama bir tık daha bekle, sonra ne yapacaksan yap” dediler. Bekledim. Sare iki aylıkken evden ayrıldım, bir yaşına geldiğinde boşandım.

Şimdi aranız nasıl?
Çok iyi. Sular duruldu. Onun da kız arkadaşıyla düzenleri oturdu. Yani ben yeni bir ilişkiye başladıktan sonra karalar filan bağlamadı. Ve dediğim gibi konsantrasyonu hep işineydi.

BAZI ADAMLARA KÖPEK GİBİ ÂŞIK OLURSUN AMA...
Benim şiddetli âşık olduğum insanlar oldu. Onlarla çocuk büyütmem mümkün olmazdı. Çocuk yetiştirmenin farklı dinamikleri var. Elimde kakalı bezlerle sinir krizi geçirip, “Ben şimdi ne yapacağım?” diye hüngür hüngür salonda ağladığım zamanlar oldu. Mirgün, her zaman imdadıma yetişti, çocuğun altını da temizledi, hastalandığında doktoru aradı, hep bir çözüm buldu. Ben dizi çekerken, pazar günleri karavanda iki çocuğa baktı. Bunlar bence inanılmaz değerli şeyler. Ben ikisini de tecrübe ettim. Bazı adamlar vardır, köpek gibi âşık olursun ama mümkün değildir ilişkide kalman. Bence arkadaşınla çocuk büyütmek çok daha değerli.