Abone Ol

Türk işi Sex and The City

Meriç Mekik, Aylin’in hikâyesini süslü sözlere ihtiyaç duymadan yüreğinden koptuğu gibi anlatırken, kaç kilo çekersek çekelim, kaç yaşında olursak olalım, hepimizin hayatında aşk için hâlâ umut olduğunu hissettiriyor.

Türk işi Sex and The City

Çantasının dibinde bisküvi kırıntılarıyla koyun koyuna yatan ruju, seksapelden fersah fersah uzak ortopedik ayakkabıları, çamaşır suyu lekeli taytları, limiti çaresizce dolan kredi kartı ve her daim şaşkın, sakar tavırlarıyla Aylin’le tanıştığımda, işte, dedim, nihayet derdimden anlayacak bir kadın. Keşke oturup şöyle uzun uzun konuşsak, demlik demlik çay içsek. Keşke Aylin gerçek olsa, gerçekten var olsa, dedim.

Aylin, Meriç Mekik’in ilk romanı Ahh Kalbim’in her an sayfaların arasından çıkıp karşıma geçecek gibi duran başkahramanı olsa da, çay may içemedik tabii. İçemedik ama Ağustos ayının biraz kötü geçen son on beş gününü birlikte atlattık diyebilirim. Ne zaman aklımdan, “Aha, az kaldı. Şimdi çatılara balkonlara çıkıp, ‘Kendimi kesicem ulan’, diye bağıracağım!” diye geçirsem hemen romanın kapağını açtım, birkaç bölüm daha okudum. Bir yanım hadi bu gece bitir romanı dedi, bir yanım aman idareli kullan!

Evli, mutlu ve top gibi hamile Aylin, kocası ilik gibi bir Japon öğrencisine âşık olup, kendisini terk edince kıçına baka baka Türkiye’ye, babaevine dönüyor. Kardeşininkine bitişik genç kızlık odasında, “doksanlı yılların yabancı pop şarkıcılarının posterlerinin asılı olduğu duvarlara bakarak” uyumaya başlıyor.

Sonrası Türk işi Sex and The City! Yani… Annesinin, “Yatağını topla Aylin!”, “Şu müziğin sesini kıs, kafan götürmüyor Aylin!”, “Sucuklu yumurtanı bitir Aylin!”, “Başın iyice dışarlara düştü Aylin!”leri arasında, yakın dostları Şebnem, Defne ve Asu’nun kendisi için ayarladığı üç adayla tanışıp buluşmak ve içlerinden birini seçmeye çalışırken bir dördüncüsüne umutsuzca ve platonik bir şekilde âşık olmak...

Şebnem’in kendisi gibi pahalı ve mükemmel zevklere sahip arkadaşı Tanju, Defne’nin meslektaşı, Murakami delisi editör Doruk ile Asu gibi partilemekten hoşlanan Tolga’dan birini seçmek zorunda. Zorunda çünkü eski kayınvalidesinin bilmemkaçıncı evlilik yıldönümüne davetli ve bu davete yalnız gitmek istemiyor. Daveti neden reddetmediğini ne siz sorun ne ben söyleyeyim!

Ancak Ahh Kalbim’in güzelliği sadece kurgusunda değil. Patronun oğlu kendisini facebook’ta eklediği için hep tetikte duran, manitayla buluşmaya anneanne donuyla giden, eski kocası ve onun sevgilisiyle altlı üstlü yaşamak zorunda kalan, amcam kalp krizi geçirdi bahanesiyle işten kaçıp spor salonu çıkışında patrona yakalanan, lanet yıldönümü partisinde kavalyesinin şu malum Japon sevgiliye akan salyalarını silmek zorunda kalan Aylin’in hikâyesinin, memlekette boşanmış, çocuklu, çalışan ve âşık olmayı arzulayan kadınların acı komik hikâyesini bütün gerçekçiliğiyle aktarıyor olmasında esas güzelliği.

Meriç Mekik, Aylin’in hikâyesini süslü sözlere, düşünülmüş esprilere ihtiyaç duymadan yüreğinden koptuğu gibi anlatırken, kaç kilo çekersek çekelim, kaç yaşında olursak olalım, hepimizin hayatında aşk için hâlâ umut olduğunu hissettiriyor. Gerçek hayatın acılığını ve komikliğini romanın sayfalarına ustalıkla taşımayı başarıyor.

Üstelik sadece Aylin karakterini yaratırken değil, Aylin’in hepimizinki gibi seven de paylayan da annesini, dünyadan haberi olmayan babasını, her biri ayrı âlem üç yakın kadın dostunu, karşısında kendisini sürekli o kalasın ucunda hissettiği patronunu, kimin kime çalıştığı belli olmayan asistanını ve diğer yardımcı rol oyuncularını da kanlı canlı karşımıza çıkarıyor.

Kurgusundaki yaratıcılık, karakterlerin bizden ve gerçekçi oluşu, bir kadının hayatının en zorlu dönemini anlatırken bile güldürmeyi başarmasıyla Ahh Kalbim aşka inanan ya da inanmaya kuvvetle ihtiyaç duyanların bir an önce kapağını açması gereken bir roman. Meriç Mekik de belli ki bizi hep gülümsetecek daha nice sıcak romanın gelecekteki sevilen yazarı!

AHH KALBİM
Meriç Mekik
Dex Plus
2015, 460 sayfa, 25 TL.