Türkiye, daha önceki 3 adaylığında da olduğu gibi, bu kez de Avrupa Futbol Şampiyonası'na (EURO 2024) ev sahipliği yapma şansını elde edemedi.
Peki UEFA, EURO 2024'ü neden bize değil de Almanya'ya verdi?
UEFA'nın ret kararı değerlendirilirken; ilk olarak şampiyonanın olmazsa olmazlarından stadyumlarla ilgili sorunlar göz önünde bulunduruluyor. Almanya'nın dosyasında olan stadyumların tamamı şu an 2024 yılı için hazır durumda. Türkiye'nin dosyasında ise çivisi bile çakılmayan stadyum projeleri var.
Türkiye'nin planına göre Atatürk Olimpiyat Stadyumu, EURO 2024 öncesinde yıkılıp tekrar yapılacak. Ancak sorun şu ki; 2020 yılındaki Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapması konusunda da aynı stat için UEFA'ya başvuru yapıldı. Stadın hangi yıl için nasıl hazırlanacağı konusunda UEFA ikna edilebilmiş değil.
Türkiye, ekonomik olarak ise 70 milyar Euro yatırım yapma sözü vermişti. Bu söz de UEFA tarafından ciddiye alınmamış görünüyor. UEFA'nın bu vaadi ciddiye almamasında, halihazırda Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın döviz rezervinin bile 70 milyar Euro düzeyinde olmamasının etkisi büyük. Cari fazla veren ve dünyanın en büyük 4. ekonomisine sahip olan rakip Almanya ise maddi açıdan 'göz dolduran' bir konuma sahip.
Alkol ve bahis sektöründeki reklam yasağı kararda etkili oldu
Türkiye'nin hazırladığı dosyada UEFA'ya bazı muafiyetler teklif ediliyor ve çeşitli gelir paylaşım modelleri öneriliyordu. UEFA, diğer tüm kriterleri gözardı edip organizasyonu Türkiye'ye verseydi, kendisi için en kârlı organizasyonu yapmış olacaktı. Türkiye'nin en güçlü olduğu nokta burasıydı. Peki burada ne gibi bir sorun yaşandı?
Bilindiği üzere Türkiye'de alkol ve devletin yetki vermediği bahis firmalarının reklamları yasak. Futbolun en önemli gelir kaynaklarının arasında bu iki sektörün reklamları geliyor. Dolayısıyla Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleşecek bir Avrupa Futbol Şampiyonası için alkol ve bahis sektörlerinden gelecek gelirlerin önü kapalıydı. Türkiye, UEFA'ya gelir paylaşımı taahhüt ederken bu iki sektörün pastada yer almayacak olmasının yarattığı dezavantaj gözden kaçtı.
Türkiye'deki 'fan zone' kültürü
Türkiye, her ne kadar 'futbol ülkeleri'nden biri olmakla övünse; milli maçlar sırasında tüm ülke 'tek yürek' olsa da; Süper Lig dışında birlikte bir spor organizasyonu izleme alışkanlığı yok denecek kadar az.
Herhangi bir spor organizasyonuna ev sahipliği için aday olduğunuzda; organizasyonun yapılacağı bölgelerdeki eğlence alanlarını parlatmanız gerekiyor. Süper Lig'te bile birkaç takımın maçları dışında izlenme oranlarının çok düşük olduğu Türkiye ise böyle bir profil çizmiyor.
Organizasyonun düzenleneceği şehirlerde, farklı ülkelerden misafir ağırlayıp; insanları eğlendirmek gerekiyor. Halihazırda birlikte spor izleme alışkanlığı yerleşmemiş kendi insanlarını bile bir araya getirmekte zorlanan Türkiye'nin farklı milletten insanları sorunsuzca toplayıp eğlendirebileceğine bırakın UEFA'yı, Türkleri bile ikna etmesi çok da mümkün değildi.
Örneğin, EURO 2024 organizasyonu Türkiye'ye verilseydi; Konya'da Hollandalı futbolseverlerin maç izleyip alkol tüketebileceği bir atmosfer yaratabilir miydik?
Şehir seçimleri ne kadar doğruydu?
Gaziantep ve Trabzon'u organizasyona dahil etmek de beraberinde birçok soru işaretini UEFA'nın önüne getirmiş olabilir. Suriye sınırı yakınındaki Gaziantep'teki sığınmacı yoğunluğu ve kente yönelik IŞİD örgütlenmesi iddiaları, tamamen eğlence amaçlı bir organizasyon için gereğinden fazla risk barındırıyor.
Trabzon'un dosyada yer almasının da ulaşım konusunda yarattığı soru işaretleri var. Uluslararası otoyol ve demiryolları konusunda halen Avrupa ülkelerinin yanına bile yaklaşamamış bir ülkede sadece 'havaalanı var' diye bir şehri ulusal bir organizasyona dahil etmek de muhtemelen riskli bir hamleydi.
Gaziantep'in katmeri ve Trabzon'un kuymağı ile Türkiye'nin yabancı turistlere bunları tattırma isteği, UEFA nezdinde ulaşım ve güvenlik kaygılarının gerisinde kaldı.
Rakip Almanya ise fan zone'larını o kadar iyi kurgulamıştı ki, Türkiye'nin dosyasındaki vaatler şimdilik yine 'hayal' olarak kaldı. Geçmişte yaptıkları organizasyonları referans olarak eklemeleri de; henüz Şampiyonlar Ligi ve UEFA kupası finali dışında referansı olmayan Türkiye için ibreyi pozitife itmedi.
Geçmişte düzenlenen ve neredeyse 100 kişinin izlediği maçlara ev sahipliği yapan FIFA U20 Dünya Kupası'na göz attılarsa; Türkiye'nin o organizasyonda sınıfta kaldığı da bir gerçek. Şampiyonlar Ligi ve UEFA kupası finallerinde 'az ama öz' bir performans gösterilse de; Türkiye'nin FIFA U20 karnesi, iki maç düzenlemekle 1 ay sürecek bir futbol şöleni organize etmenin farklılığının çok iyi idrak edilemediğini de ortaya konuyor.
Kararın en önemli kısımlarından biri de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da "Adil bir değerlendirme bekliyoruz" diye dikkat çektiği; olayın siyasi boyutu.
Oy kullanan üyelerin aday ülkelere yönelik önyargılar var. Bu işi farklı bir coğrafyaya yaymak ve Avrupa nüfusunun farklı kesimlerini işin içine katma hevesi Türkiye'ye karşı tavır yumuşatmış görünüyordu. Türkiye belki de ilk defa sempati yaratmıştı. Fakat Türkiye'nin Almanya'ya karşı dünyaya verdiği ekonomik ve siyasi güvence yeterli olmadı, önyargılar kırılamadı. Bu yargı o kadar güçlüydü ki kasasından kuruş para çıkmayacak (hatta gelir elde edecek) olmasına rağmen UEFA kararını tam tersi yönde verdi.