Uğur, Karar yazarı Hakan Albayrak'ın, "Erdoğan, 'Sen kimsin?'i, 'Haddini bil'i dilinden düşürmüyor" ifadelerinin "bu bakımdan sürpriz" olmadığını söyledi. "Hakan Albayrak tam da kendisinden beklendiği üzere ilk kurşunu attı" diyen Uğur, "Doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı hedef aldı. Üstelik izli mermi kullandı" diye konuştu.
Hakan Albayrak, 11 Eylül 2017'de yayımlanan yazısında "Erdoğan daima 'Gurur, kibir bize yakışmaz' diyor, 'tevazu ehli' olmanın gereğine işaret ediyor. Ne var ki 'Sen kimsin?'i, 'Haddini bil!'i de dilinden düşürmüyor. Yağmurlarda beraber ıslandığı kimseleri bile bu şekilde tahkir etmekte beis görmüyor" demişti.
Türkiye gazetesinde Uğur'un "İlk kurşun atıldı, hem de izli mermiyle" başlığıyla (14 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Karar gazetesinin kurucusu ve yazarı Mustafa Karaalioğlu, üç gün önce Beykoz’daki Küçüksu Kasrı’nda kızı Fatma’yı Halil Karaman adlı bir genç ile evlendirdi. Mesut olsunlar. Bu nikâh töreninde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım yoktu. Her ikisi de telgrafla kutlamışlar.
Bir düğün gecesini anlatacak değilim, yalnızca bir fotoğrafı gözlerinizin önüne koymak istiyorum.
Genç çiftin nikâh şahitleri, bir yanda eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu’ydu. Törende eski Meclis Başkanı Bülent Arınç ile eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de vardı.
İlginç mi geldi?
Açıkçası şaşırmadık. Karar gazetesinin çıkışından itibaren herkesin bildiği sırrın yaldızları yavaşça dökülmeye ve hakikat en yalın hâliyle ortaya çıkmaya başladı.
Galiba artık saflar belli oluyor. 2019 ufukta göründü. Şimdi sanki bir Sadettin Bilgiç ya da Ferruh Bozbeyli hayaleti dolaşıyor AK Parti’nin semalarında.
Turnusol kâğıdı ise bu ekibin çıkardığı Karar gazetesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan yazılar ya da sözler.
Gazetenin deli fişek yazarı Hakan Albayrak’a önceki günkü yazısını kaleme aldıran düşünce ikliminin Karar gazetesinde zuhur etmesi de bu bakımdan sürpriz değil.
Hakan Albayrak tam da kendisinden beklendiği üzere ilk kurşunu attı. Doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı hedef aldı. Üstelik izli mermi kullandı. Bilinir. İzli mermi, karanlıktan açılan ateşlerde tercih edilir. Keskin nişancı hedefe nişan alır ve izli mermiyi gönderir. Bunun üzerine diğer unsurlar da merminin bıraktığı izi takip ederek aynı hedefe kurşun atmaya başlarlar.
Artık Hakan Albayrak’ın bu kadar net, saldırgan ve iz bırakan bu yazısının ardından şimdiye dek mahcup edalarla eleştiri yönelten diğer Karar yazarlarının ve teşkilat içindeki taraftar unsurların da aynı hedefe ateş etmeye başlayacaklarından kimse kuşku duymasın.
Hakan Albayrak’ın kelimeleri gerçekten de kurşun gibi ağır. Yazısında Erdoğan’ın ayrıştırıcı ve kibirli bir dil kullandığından girmiş, ortadaki “başarısızlık” tablosunun onun eseri olduğundan çıkmış. Erdoğan’ın özeleştiriye yanaşmaması, agresifleşmesi, sorunları görmezden gelmesi gibi “eleştirileri”ni de ekledikten sonra eski AK Parti’ye özlem duyanların, gittikçe yükselen bir tepkisinin olduğunu kaydederek “Bu tepki şimdilik homurtu hâlinde ama kuvveden fiile çıkması an meselesi” demiş.Ancak Hakan Albayrak kafasında oluşturduğu negatif tabloyu desteklemek için bol bol Erdoğan’ı suçlamış.Örneğin “Erdoğan faiz oranlarının yüksekliğinden Ali Babacan’ı sorumlu utuyordu. Ne var ki şimdi Babacan yok ama faiz oranları düşmedi, bilakis daha da yükseldi” diye yazmış.
İyi şeyler Babacan’dan, kötüler Erdoğan’dan.
Kolay değil öyle. 2013 Gezi olaylarından önce yüzde 4,6’a kadar düşen haftalık repo faizini Erdoğan’ın tüm çağrılarına rağmen Ali Babacan ve adamı Erdem Başçı indirmemiş, Küresel çete+FETÖ co-production’ı olan Gezi terörünün ardından yaşanan ekonomideki sıkışma sırasında ise faiz artırımı gündeme getirilmişti. Makul olan faizin yüzde 4,5’ten yüzde 5-6’ya çıkmasıydı. Ama Bakan Ali Babacan ve adamı Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı yüzde 10’a çıkarttı. Ne oldu? Hiç! Dağ fare doğurdu. Düşmesi beklenen dolar 2,25’ten sadece 2,20 TL’ye indi.
Bu arada Davutoğlu döneminde dış politikamızda sıfır sorun varmış ve şimdi etrafımız düşmandan geçilmiyormuş.
Öyle görünüyor ki Suriye politikasından Davutoğlu sorumlu değil. İran’la ilişkilerimiz bal kaymaktı da bizim haberimiz yoktu anlaşılan. İsrail ile ilişkilerimizin 2. Kâtip düzeyine indirileceğini açıklayıp uygulayan da Dışişleri Bakanı Davutoğlu olamazdı tabii.
Turpun büyüğü heybede.
Rus uçağı düşürüldüğünde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın öğretmenlere yönelik yaptığı konuşmada ne dediğini hatırlayalım önce:
“Bugün sabah saatlerinde tüm uyarılara rağmen hava sahamızı ihlal eden, aidiyeti belli olmayan bir uçağa müdahale edilmiştir. Bu hadise tamamen Türkiye'nin önceden ilan ettiği angajman kurallarıyla ilgilidir.”
Erdoğan sözlerinin bu sırada alkışlanması üzerine dinleyenleri durdurmuş ve “Bu alkış meselesi değil, uçak uyarılmasına rağmen maalesef ihlalini devam ettirmiştir. Biz buna şahit olmak istemeyiz. Ama böyle bir durumla karşı karşıya bırakılmanın ne yazık ki ızdırabını yaşıyoruz" diye eklemişti.
Yani Erdoğan iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmaması için açık kapı bırakmış ve diplomatik bir dil kullanmıştı.
Peki, diplomatik bir dil kullanması beklenen Sayın Başbakan Davutoğlu ne demişti?
“Uçağın düşürülmesi talimatını ben verdim.”
Sürekli ve güçlü alkışlar.
Sonra ne oldu? 15 Temmuz sonrası o iki pilot gözaltına alındı. Erdoğan “O pilotların Pensilvanya ile bağlantısı olabilir” dedi.
Davutoğlu’nun bu sözlerinin ardından Rusya ile ilişkilerimiz tamamen kopmuş ve bu ülkemize 100 milyar dolara patlamıştı.
Demek Davutoğlu’ndan sonra ilişkilerimiz hep bozuldu öyle mi?
İsrail ile diplomatik ilişki yeniden kuruldu. Rusya ile eskisinden daha iyi durumdayız ve uçak krizini çoktan aştık. Astana zirvesinin ardından İran ile ilişkiler en üst seviyede. Birlikte PKK’ya ortak operasyonu ve Suriye’deki çatışmasızlık alanlarını konuşuyoruz.
İnsaf ve izan diyeceğim ama faydasız.
Arkadaşlar karar vermişler bir kere.
Ben yine de kendilerine geçmişteki Sadettin Bilgiç olayına bakmalarını salık veririm.