Halktan alınarak 'beac club mafyaları'na peşkeş çekilen Ege sahillerine giriş fiyatı 125 liraya kadar çıkabiliyor. 500 liraya kadar pizza satan mekan da var. Mafyatik işletmeciler tarafından yönetilen 'beach club'larda hizmet berbat denecek kadar kötü.
BirGün Pazar yazarı Anıl Baba'nın, "Türkiye'nin 'beac club' mafyaları" başlıklı yazısı özetle şöyle:
Ege sahillerindeki şu meşhur beach club’larda girişler hafta içi 80-90, hafta sonu 100-125 lira. Fiyata şezlong, şemsiye ve bir kola dahil, o da 200 ml’lik küçük kutuda olanlardan.
Kimisinde giriş 50 lira ama şemsiye ve şezlong ekstra, 30-40 lira. Bazısında giriş ücreti yok ama içeride kişi başı 150-200 liralık harcama yapmanız zorunlu. Pofidikleri ayrıca kiralayanlar var, 20-25 lira. Otopark zaten 25-30 lira. Arabanız dandik, cüzdanınız ince gibiyse “içerisi dolu” deyip geri çevirebiliyorlar. Kapıda çantanız fermuarlı ceplerine kadar didik didik aranıyor, mekâna yanlışlıkla su veya gofret bile sokamıyorsunuz.
İçerde tost 30 lira. Limonata 20 lira. Kahve 25 lira. Bira 40 lira, 33’lük. “Frozen mermaid margarita with a twist of lime and coconut” gibi cafcaflı kokteyller isimlerinin uzunluğuna göre 80-100 lira. Istakozlu hamburger 250 lira. Istakozsuz hamburger 60-70 lira. 500 liraya pizza satan mekân da var.
Göz önünde olmak isteyenler için, beach club hiyerarşisinin olmazsa olmazı olan kovalı şezlonglar 500-600 lira. Buralara oturmak için buzlu kovada şişe açmanız gerekiyor. Arkalardaki kovasız şezlonglarda oturanlara hizmet ve güler yüz yok. Mesela “kavanozda ev yapımı naneli Alaçatı limonatası” söylüyorsunuz, 45 dakikada üç kere hatırlattıktan sonra belki geliyor. İnsan gibi muamele görmek için ekstradan 100 lira bahşiş atmanız gerekiyor.
Terlemeye dayanıklı makyaj, yapılı saçlar ve örgü mayokini altı kot şort ile gün boyu hiç denize girmeden şezlongda yatıp havuç gibi kızaran hanımlar için Çeşme’deki Ayayorgi Koyu’nun karşısına 30 metrelik ilan panosu şeklinde Bepanthol yanık kremi reklamı koymuşlar. Ticari zekâ örneği mi dersiniz kapitalist distopya mı, artık siz karar verin…
Arada denize giren hanımlar çimme pozisyonunda yüzlerine su değdirmeden usulen biraz ıslanıp çıkıyorlar. Beach club’da güneşlenirken giymek için “designer” terzilere bikini diktirenler, mayokinisini takıya boğup bijuteri dükkânı gibi gezenler var. Hedefler gerçekten çok büyük; 2023’te evli, mutlu, çocuklu…
Beyler de aynalı güneş gözlüklerinin altından, kopya çeker gibi, kafalarını çevirmeden ters açıyla ortamdaki hanımları kesiyorlar. Kiminin vücudu üçgen, kiminin göbeği Türk baklavası… Ama hepsinin ayağında 10 liralık helâ terliğine benzeyen 250 liraya satılan delikli timsah terliklerden var.
İstisnasız herkes cep telefonunda, ha bire “story” atıyorlar. Resmen sosyal medyada #sun #beachclub #summervibes #muratdalkılıç #nispetting #herşeyçokgüzeloldu şeklinde paylaşımlar yapmak için gelmişler.
İdo Tatlıses, Kerimcan Durmaz, Samet Liçina, Emre Balık, Pascal Nouma, Batıkan Tanrıkulu ve Cem Belevi gibi isimlerini ilk defa duyduğunuz “dünyaca ünlü” dj’lerin sözde müzik yaptığı bazı mekânların happy hour’larında zorunlu olan stantlar 1000 TL (bir şişe premium içki dahil), localar 3500 TL (üç şişe premium içki dahil). Stantlar beş, localar sekiz kişilik olup fiyatlara yüzde 10 servis bedeli eklenmektedir.
PLAJ SEKTÖRÜNDE PİYASA REKABETİ OLMAZ
Şimdi, tüm bunların tespitini yapmak çok zor değil. Zaten herkes şikayetçi. Alaçatı değil Paraçatı diyorlar. Halk aşırı pahalı olduğundan gidemiyor, özenip giden beyaz yakalılar da paralarıyla rezil oluyorlar. Bu konuya teknoloji yorumcusu Volkan Manav ve Gülsel Birsel de vaktiyle değinmişti. Ama kimse sorunun kaynağına inmiyor. Yani bu beach club’lar berbat hizmet, yüksek fiyatlar, mafyatik işletmeciler, kaba personel, kötü yemekler ve İdo Tatlıses’e rağmen nasıl piyasada var olabiliyorlar?
Tekel oldukları için. Tatilcilerin fazla alternatifi yok. Bakın, Türkiye’de 463 mavi bayraklı plaj var. Bu da, yaklaşık olarak, her 177 bin vatandaşa bir plaj düşüyor demektir. Yabancı turistler de cabası… Coğrafya ve mevsimler belli, denize girilebilir alanlar sınırlı, ama nüfus büyüyor.
Haliyle bu sahilleri, koyları ve plajları işletenlerin tartışmasız bir tekel gücü oluyor. Tekel demek rant demektir. Yani sahibinin hiçbir emek harcamadan elde ettiği garanti gelir. Rikardiyen rant teorisine göre, nüfus arttıkça ve ekonomi büyüdükçe de bu rant artar.
Mesela Ayayorgi Koyu’nun tamamını özel işletmeler işgal etmiş durumda. Ücretsiz halk plajı alanı kalmamış. Altı tane beach club var. Onlar da giriş fiyatları konusunda aralarında paslaşıyorlar. Yani fiyatları düşürmek ve/veya hizmet kalitesini arttırmak suretiyle bir piyasa rekabeti oluşması mümkün değil çünkü koyda yer kalmamış zaten.
Zira bu işletmelere göz yumanlar bizzat devlet ve belediyeler. Sonuçta işin ucunda ihale rantı var. Belediye zabıtaları gariban seyyar satıcıları tekme tokat dövüp tezgâhlarını kırarlar ama beach club mafyalarına bulaşmazlar. Böylesine çürümüş bir sistem işte…
Ama bu plajlar bizim, geri alacağız!
Yazının tamamı için:
https://www.birgun.net/haber-detay/turkiyenin-beach-club-mafyalari.html