Cumhuriyet'ten Sena Yaşar'ın haberine göre; Ataç, “Türkiye, şu anda Doğu Akdeniz’de hiçbir liman ziyareti yapamıyor. Meis ile Rodos arasında sıkışıp kaldık. Doğu Akdeniz’e dar çerçeveden değil, Suriye, Lübnan, İsrail penceresinden çok taraflı bakmalı” dedi.
Ataç, Doğu Akdeniz’de devam eden gerilime ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin bölgedeki “baskı diplomasisini” iyi kullandığını belirten Ataç, “Donanmanın ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılması ve sismik araştırma yapılması Türkiye’nin dış politikada, diplomasinin getirdiği bütün hak ve menfaatlarını kullandığı anlamına geliyor. Türkiye, bölgesel güç olma konusundaki iddiasında farklı bir boyuta geliyor, etkili bir güç odağı olmaya çalışıyor” dedi.
‘ORTAK DİLİN ÖNEMİ’
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki muhatabının yalnızca Atina değil, aynı zamanda “Brüksel (Avrupa Birliği)” olduğuna dikkat çeken Ataç, “Bölgedeki güvenliği değerlendirdiğinizde Ankara-Atina, Ankara-Paris, bir de AnkaraBrüksel çerçevesi devreye giriyor.
Avrupa Birliği, ortak bir tavır sergilemek için toplanacak. Brüksel’in savunma ve dış politika konusunda ‘tekcil bir tavır’ sergileyememesi handikabı, Türkiye’nin lehine olacaktır.
Buna, tarihsel olarak baktığımızda da görürüz. Libya süreci, Bosna-Hersek ve Kosova örnekleri tarihsel süreçlere bir örnek. Çünkü AB’deki her bir ülkenin tarihsel altyapısı ve beklentisi bu gibi durumlarda farklılaşıyor. Dolayısıyla, Brüksel, Doğu Akdeniz’de sözel ve diplomotik olarak ‘tek dil’ sergilese de sahada bunu yapamayacak” dedi.
Türkiye’nin Mavi Vatan tatbikatında Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de suüstü ve sualtı gemileri kullanıldığına dikkat çeken Ataç, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Donanmanın liman ziyaretleriyle ilgili de bir harita yayımlandı. Harita, Doğu Akdeniz’in güvenliği anlamında çok net bir veri ortaya koyuyor. Türk donanmasının unsurları Romanya, Bulgaristan, Gürcistan gibi yerlerde liman ziyareti yaptı.
Ancak şu anda, Doğu Akdeniz’de hiçbir liman ziyareti yapamıyor. Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır buna dahil. Akdeniz’deki ‘levantın’ doğu kanadı olmadan, güvenliği sağlayamazsınız ve sacayağını oturtamazsınız.
Türkiye’nin en büyük handikaplarından bir tanesi bu olur. Meis ve Rodos arasında tıkanıp kaldık. Doğu Akdeniz’de şu an Suriye’ye, Lübnan’a, İsrail’e ve Mısır’a gidemiyoruz.”
‘TEMPO BOZULDU’
“Doğu Akdeniz’de güvenliğe, sadece TürkYunan ilişkisindeki dar çerçeveden değil, iki ya da çok taraflı ilişkilerden bakmak gerekir” diyen Ataç, Sirte örneğini vererek, “Libya’da süreç durdu gözüküyor. Açık kaynaklara baktığımızda, Sirte’den herkesin askerini çektiğini görüyoruz. Rusya, Mısır, Türkiye çekildi, Sirte ortada kaldı” dedi.
Çözüme ilişkin dinamizmi ortaya koyan “temponun” bozulduğuna vurgu yapan Ataç, şunları kaydetti: “Libya’daki tempo aksamaya başladı, dolaylı olarak Doğu Akdeniz’de tempo bozuldu. Sistem dengeli gidiyor gibi görünürken birdenbire topallamaya, düşmeye başladı.
Temponun bozulmasında bizi en çok ilgilendiren konu Türk milli güvenliği. Türk milli güvenliğinin buradan olumlu şekilde çıkması, sadece tek cepheye değil, tüm cephelerdeki tavrına bağlı. Türkiye için, Doğu Akdeniz genel bir cephe iken; cephe içerisinde farklı küçük alt cepheler de var.
Libya, Suriye, Lübnan, Klasik Levant bölgesi (Mısır-İsrail-Türkiye), Bilad-ül Şam gibi... Bu bölgelere tek tek yönelip, tempoyu buralarda tutturmak lazım. Sadece Meis’in çevresine odaklanılmamalı.
Tempoyu yeniden tutturmak için diplomasinin getirdiği oyun çerçevesinde kalınmalıdır. Diplomasinin sertlik-yumuşaklık dengesini Türkiye korumaya çalışmalıdır.”
Ataç, Fransa’nın bölgeye jet ve firkateyn göndermesine ilişkin ise GKRY ile yaptığı anlaşma çerçevesinde kendince Doğu Akdeniz çıkarının peşinde olduğuna dikkat çekti.
Ataç, Hafter ile Fransa ilişkilerinin iyi olduğunu belirterek, “Hafter’in bölgede güç kaybetmesi, Fransa’nın Akdeniz çanağı içindeki politikası için negatif bir unsur. Fransa, bunun yanı sıra, Tunus ve Cezayir üzerindeki etkisini de kaybediyor. Fransa, bölgedeki etkisini kaybetmemek için bunları devreye sokuyor” dedi.