Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım, başrollerini Halit Ergenç ve Bergüzar Korel'in paylaştığı Vatanım Sensin dizisine dahil edildi. “Teyzem Latife” kitabının yazarı Mehmet Sadık Öke, Latife Hanım karakteri için “Senaryo Latife karakterine çok uygun hazırlanmıştı. Latife’yi canlandıran Hare Sürel’i başarılı buldum” değerlendirmesinde bulundu.
T24.com.tr'den Hülya Karabağlı'nın haberine göre Latife Hanım'ın kız kardeşi Vecihe İlmen'in torunu olan Mehmet Sadık Öke, “Türkiye’de, ilk kez tiyatro dışında Uşşakizade Latife karakterinin doğru ve olması gerektiği gibi yansıtıldığını belirterek “Gerçek bir portrenin temellerini çizdi. Dizi zaten başarılı karakterler derinlemesine çizilmiş. Aynı titiz çalışma latife karakterinde de kendini gösterdi” diye konuştu.
Mehmet Sadık Öke, T24’e dizideki Latife Hanım karakterini değerlendirdi ve Latife Hanım’ın hayatına dair önemli ipuçları verdi. Mehmet Sadık Öke’nin değerlendirmeleri şöyle:
“Oynadığı karakter Gazi Paşa’yı kendisine aşık eden, güçlü, ama…”
Türkiye’de sanırım ilk kez tiyatro dışında Uşşakizade Latife karakterini doğru ve olması gerektiği gibi yansıttı. Gerçek bir portrenin temellerini çizdi. Dizi zaten başarılı karakterler derinlemesine çizilmiş . Aynı titiz çalışma Latife karakterinde de kendini gösterdi. Senaryo Latife karakterine çok uygun hazırlanmıştı. Hare Sürel’i başarılı buldum .
Hare Sürel genç iradeli azimli eğitimli bilgili ve cesur bir karakteri oynuyor. Oynadığı karakter Gazi Paşa’yı kendisine aşık eden güçlü ama düz düşünce ifade eden bunu savunan bir karakter. Zenginliğine rağmen rahat ve samimi bir insan. Bu özellikleri ile Paşa’yı cezbediyor.
Kısa da olsa bu açılardan hem senaryo başarılı hem de Hare Hanım bu karakterin temel özelliklerini yansıtmayı başarmış. Sonraki bölümlerde devam edecekse karakter daha da oturacağından eminim.
Tüm emeği geçenleri önce başarılı dizileri için kutlar, Latife karakterini doğru yorumladıkları için de teşekkür ederim.
“Atatürk ve Latife Hanım’a beyinlerin aşkı diyebiliriz”
Mehmet Sadık Öke, daha önce T24’le yaptığı bir söyleşide, “Latife teyzemi anlamaya çalışmak ve anlatmaya çalışmak. Hangisi daha zor bilemiyorum, elbet çok zevkli ama bir o kadar zor. Karşımızda çok genç yaşlarından itibaren kadar olgun ve komplike bir insan var ki, anlamak da anlatmak da kolay değil, Ancak Mustafa Kemal’ in O’na neden aşık olduğunu da anlamak bu sayede mümkün oluyor. Buna kafaların uyumundan anlaşmasından ziyade beyinlerin aşkı diyebiliriz” demişti.
Öke, Latife Hanımın babasına çok düşkün olduğunu ve özel yaşamından karelerle şöyle aktarmıştı:
”17 Haziran 1899 doğumlu. Basmane’de dedesi Sadık Bey’in konağında doğmuş. Babası onu sonra doğan iki erkek evladından ayrıştırmasını için de aynı onlar gibi tuttuğunu koparması gerektiğini öğrenerek hakkını koruyarak savunarak; hakkını elde etmek için mücadele ederek yetişmiş. Ailedeki ikinci kız çocuk olan Anneannem ile aralarında 8 yaş fark var bu yüzden biraz erkek gibi büyümüş de diyebiliriz. Ancak Latife Teyzem annesine de çok düşkünmüş. Bunu mektuplarında da görüyoruz.
Fakat arka arkaya gelen ilk üç çocuktan sonra anneanneme kadar arada çocuk yok, sonra iki çocuk var. Anneannem arada iki çocuğun olduğunu fakat doğumdan sonra vefat ettiklerini anlatmıştı. Tabi bu yüzden de çocukların üzerine titrerlermiş.
Ancak tabi küçük yaşta annesini bu ikinci dalga çocuklar ile paylaşmak zorunda kalınca erkek büyümüş ve onlara bakma konusunda sorumluluk almak durumunda kalmış. Bu yüzden kardeşler birbirlerine çok bağlı imişler. Hem bu yüzden annesine çok destek olmuş hem de ülke dalga iki erkek kardeşi ile babalarına daha yakın olmuş. Eh sevimli bir kız olması da babası ile olan diyalogunda sanırım büyük avantaj olmuş.
İngiltere’den gelen mürebbiye ile büyümesi de bu konuda çok etkili olmuş. Muammer Bey dünyanın Anglosakson etkisini görerek çocukları için İngiliz eğitmenleri tercih etmiş. Bunları Fransız ve Alman hocalar ile desteklemiş. Gelen hocaları da bu sadece kendi çocuklarına kullanmak eğitim israfı olur diye bir binada mahalle ve yetenekli çocukların eğitimi ile görevlendirildiğini çocuklarının da bu okulda diğer çocuklar ile beraber ders almalarını şart koşmuş. Böylece kendilerinin halktan kopmasının önüne geçmiş.
Muammer Beyin bu fikrini babamın dedesi yakın arkadaşı ünlü jön Türk ve Halit Ziya Bey işe İzmir’de ilk gazeteyi çıkaran Tevfik Nevzat Bey'den aldığını anneannem söylerdi. Latife teyzem de ben büyük Dede'nin yanında büyüdüm ondan çok şey öğrendim derdi Küçükken bana.
“Gerçek dinin uygulananla aynı olmadığını söylerdi”
Asıl hocası Miss Perdue idi. Bu İngiliz Hanımı çok severmiş. Onun eğitimcilik konusunda gerçek vir yetenek olduğunu söyler. Latife Teyzem inançlı bir kadındı dine inanırdı ancak bugünkü hurafeci dine değil. O zaman çok yaygın olan natüralizm de denen Pandeizmin bir türevi olan ‘Tanrı doğadır anlayabildiğimiz evrendir’ mantığına daha yakındı. Bir nevi Pandeizm. Tanrı'ya inanırdı. Ancak birbirine üstün olduklarına inanmazdı. Her dinin yoldan çıkmış insanlar için üstün insanlar Tanrı'nın bu büyük sistematiğini anlayan aktaran kişiler tarafından anladıkları kadar aktaran bu kişiler tarafından getirildiğini söylerdi.
Onların algılayıp aktardığını kendi kültürleri ve toplumları çerçevesinde algılayıp anlayıp uygulayanların din yarattığını ancak çoğunlukla bu üstün insanların anlattıklarından farklı uygulamalar olduğunu söylerdi. Yani anlatılan ile uygulanan arasındaki farka dikkat çekerdi. Bu insanların getirdiğinin gerçek din, uygulananın ise uydurulan din olduğunu söylerdi.
Uşşakizadeler Halveti Merkez Efendi Sümbül Efendi’ye bağlı olduğu için bu konuda çok ciddi eğitim alırlardı. Kuran'ı ve Kur'an Arapçasını çok iyi bilirlerdi. Mesela cennetteki huriler ile ilgili bölüm için ‘göğüsleri tomurcuklanmamış kızlar’ yazmadığını orada bu denilenin ayetin bütünün anlam bütünlüğüne uymadığını yazanın birbirine denk ‘üzüm daneleri’ anlamına geldiğini söylerdi.
“Faust’un ilk bölümünü Almanca ezberden okuyor”
Latife teyzem okumaya dile meraklı ve yetenekli idi. 15 yaşında fakat Faust’un ilk bölümünü Almanca ezberden okuyor. Konser piyanisti olabilecek kadar iyi çalıyor. Zaten Atatürk de omdan hep misafirlerine piyano çalmasını istemiştir. Fransa de iken de bir konser vermesi istenmiş ama hayret şekilde Muammer Bey buna izin vermemiş ben kızımı sahneye çıkartmam demiştir.
Fransa da hukuk okumasından önce İngiltere de Chistlehurst de okumuş. İstanbul da Amerikan Kız koleji ve bir sene de Fransız Dame de Sion’a devam etmiş. İngiltere de ki genç kızlığı sırasında tüm Avrupa’yı tek başıma gezmiş.
“Feminist değil ama kadın hakları savunucusu”
Latife Teyzem kuvvetli bir kadın ve kadın hakları savunucusu idi. Kadının gücüne inanırdı. Ama erkeksi bir feminizme katılmazdı. Kadının manevi gücüme analık duygusuna inanırdı. Kadın ve erkeğin karşıt iki güç değil bütünleyici iki kuvvet olduğunu savunurdu.
Entelektüel açıdan kendini çok iyi yetiştirmişti. İngiltere ve Fransa birinci dünya savaşı sonrasının nimetlerini yaşıyordu. Özgürlük liberalizm demokrasi ve sanat ortamı inanılmaz hızlı idi. Bu ortamda karakteri son şeklini almıştı. Paris’in bu havasının onun yaşam anlayışıma etkisi çok olmuştur. Ne olursa olsun yaşamı sevmek, yaşamı anlamlı, güzel kılmak. Anlamı kalmamış bir hayatın heba olmuş bir hayat olduğunu söylerdi. Bu yüzden de hayatı ne olursa olsun anlamlandırmak için çaba sarf edilmesi gerektiğini - ne kadar zor olsa da- söylerdi. Hayatın getirdiklerini kabul etmek zorunda ancak onları değiştirmek için elinden geleni yapmak. Bunu basit kadercilik olarak değil de anlam bütünlüğü olarak algılamak.
Latife teyzem için en acı olanın kendi kafasının denginde bir erkek bulmak olduğu çok açık. Babasının onlara söylediği sizi bu topraklarda anlayacak erkekler ancak yüz yıl sonra yetişecek lafı da çok doğru.
“Kısa etek giydiği ve yüzünü örtmediği için ölüm tehditleri aldı”
Ata bindiği silah kullandığı kısa etek giydiği yüzünü örtmediği için aldığı ‘Gâvur İzmir’ denen bir kentte bile aldığı ölüm tehditleri de düşünülecek olursa ne kadar çağının ilerisinde olduğu anlaşılabilir. Bu yüzden anneannem " latifenin acısı kendi kafasına denk bir erkeği bulup onu kaybetmek zorunda bırakıldığı için iki kat büyük oldu" demişti.