Koç Grubu’nda 34 yıl hizmet verdikten sonra anılarını ‘Koç’ta Üç Nesil’ adlı kitapta toplayan Tuğrul Kutadgobilik, patronu merhum Vehbi Koç’un naaşının Koç Holding’deki odasında çok sevdiği çalışma masası üzerine konularak aile üyeleri eşliğinde bir gece bekletildiğini yazdı.
Türk sanayinin devi Koç Grubu’nda 34 yıl çalıştıktan sonra anılarını, ‘Koç’ta Üç Nesil’ adlı kitapta toplayan Tuğrul Kutadgobilik, kitabında çok önemli anekdotlara yer verdi. Gazete Habertürk'ten Öznur Karslı'nın haberine göre Kutadgobilik, 25 Şubat 1996’da Antalya’da hayata veda eden patronu Vehbi Koç’un ölüm haberini aldığı andan itibaren yaşananlar ile merhum Koç’un naaşının 24 Ekim 1996’da Zincirlikuyu Mezarlığı’ndan çalınmasının ardından tanıklık ettiği günleri anı kitabında şöyle anlattı:
“Vehbi Koç’un vefatı halinde ‘Hareket Planı’ adlı bir dosyam vardı. Vefat haberi gelince o günkü CEO İnan Kıraç’ı aradım. Havalimanında buluştuk. Bütün aile fertleri oradaydı. Cenaze gelince naaşını Nakkaştepe’deki çok sevdiği çalışma ofisine götürdük. Çalışma masasının üzerine koyarak o geceyi orada geçirmesini sağladık. O gece hep birlikte son mesaisine eşlik ettik.”
‘BU DİŞLER, BU BEDENE AİT’
Vehbi Koç’un naaşının çalınması ve yaşananlara ise Kutadgobilik kitabında şöyle yer verdi: “Koç’un naaşını çaldıklarını iddia eden pek çok kişi fidye talebinde bulundu. Gelen istihbarat ve ihbarlarla ilgili ben görevlendirilmiştim. Bu ihbarların en ilginci de Vehbi Bey’in naaşının yurtdışına kaçırılarak ‘deha beyinler’ üzerinde yapılacak bir etütte kullanılacağıydı.”
Kutadgobilik’in kitabında belirttiğine göre Vehbi Koç’un naaşı, 1997 yılının ocak ayında Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulundu. Kutadgobilik’e iki mektup yazıp, 3 defa arayan bir kadın fidye talep edince dikkatler onun üzerine yoğunlaştı. Kutadgobilik’in Koç’un naaşını gösteren polaroid fotoğraf istemesi üzerine kadın kanıtı vermekten kaçındı. Televizyonlara yöneldi. Gazeteciler nebbaşların pazarlığını polisle paylaşınca mezar soyguncuları Cerrahpaşa’da yakalandı.
“Bu gelişmenin ardından savcılık Vehbi Koç’un naaşının Adli Tıp’a kaldırılmasını, incelemelerden sonra aileye teslim edileceğini söyledi. Bu işlemler en az 28 gün sürecekti. Vehbi Koç’ın kızı Suna Kıraç ertesi gün Adli Tıp’ta kan örneğini verdi. Savcının, Koç’un vücudunda herhangi bir işaret olup olmadığını sorması üzerine Kıraç, babasının 20 yıl önce attan düştüğünü ve sol kolunun bir iki santim kısa olabileceğini kolunun üst kısmında kırık izi olduğunu anımsattı. Bu bilgi üzerine savcının talebiyle Adli Tıp’ın 7 kişilik heyeti yeniden toplandı. Amerikan Hastanesi’nden Prof. Dr. Vural Cankat, Vehbi Koç’un vefatından 20 gün önce ona yeni takma diş takımı yapmıştı. Diğer 2 doktorda ise Koç’un göğüs kafesi filmleriyle tüm röntgenleri vardı. Üç profesör Adli Tıp Kurumu’na gitti. Adli Tıp heyeti ile 3 profesör toplantı yaptı. Prof. Cankat, takma dişleri çeneye oturttu ve ‘Meslek şerefim üzerine yemin ederim ki bu dişler bu bedene aittir’ dedi. Koç’un röntgenlerinin de bedenine ait olduğu tespit edilince naaşı imza karşılığı alındı.”
Merhum işadamı Vehbi Koç çok sevdiği çalışma masasının başında Tuğrul Kutadgobilik ile bu pozu vermişti.
KİTAP 20 GÜNDE TÜKENDİ
“Oradaki hademelerden birini kefen almaya göndermek istedim, ‘Kapalıçarşı’ya gidemem, müsaade etmezler’ dedi. Yeni çarşaf istedim. Hademe bu defa da ‘Yedekte yok deyince’ eline para sıkıştırdım. ‘Git yukarıdaki yataklardan birinin çarşafını getir, sevaptır’ dedim. Böylece ülkenin en zengin adamını kullanılmış bir çarşafla sarmaladım.”
Kitapta yer verdiği Vehbi Koç’un naaşının çalınması ve bulunmasıyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Tuğrul Kutadgobilik, şunları söyledi:
“Kitabın ilk baskısı 20 günde tükendi. Yapı Kredi Yayınları 10 gün içinde ikinci baskısını hazırlamış olacak. Tepkiler gerek Koç Ailesi ve çalışanlarından gerekse okuyucular tarafından çok olumlu. Ömer Bey tebriklerini ileten bir mektup yolladı, kitabın tamamını tatilde okuyacağını belirtti. Vehbi Bey’in ölümüyle ilgili anekdotlar ilk defa bu kitapta yayınlandı. Hepsinin bire bir tanığıyım. 1996 yılında Ali Koç ile Ömer Koç üniversite çağlarındaydı. Her ikisi de dedelerinin ölümünde yaşananları bu kitapla ilk kez öğrenmiş oldular.”