* Yaroslaw Trofimow /WSJ
Bu Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği türden bir zafer değildi. Türkiye cumhurbaşkanı, pazar günü düzenlenen oylamadan resmen sahip olduğu anayasa değişikliğinin getirdiği yetkileri zaten uzun süredir kullanıyordu. Meclisteki uysal çoğunluğu oluşturan iktidar partisinin lideri olarak sahip olduğu rol, asıl yetkinin zaten cumhurbaşkanlığı sarayında toplanmasını sağlıyordu.
Erdoğan’ın istediği şey, temmuz ayında kendisini hedef alan darbe girişimi sonrasında liderliğinin ve muhalefeti yok etme adımlarının kamuoyu nezdinde onaylanmasıydı. Bu adımlar sonucu, meclisteki en büyük ikinci muhalefet partisinin birçok lideri dahil birçok muhalif işlerinden atıldı ya da hapse girdi.
Yayın organlarının sıkı devlet kontrolünde olduğu ve Hayır kampanyası yürütenlerin hükümet yetkilileri tarafından hainler ya da teröristler olarak nitelendiği ülkede, Erdoğan’ın yardımcıları sadece birkaç hafta önce kendilerinden emin bir şekilde referandumdaki evet oylarının yüzde 60’ı bulacağını hatta bu oranı geçeceğini tahmin etmişti.
Ancak tüm baskılara ve pazar günkü oylamayla ilgili usulsüzlük haberlerine rağmen, resmi Anadolu Ajansı’nın geçtiği ilk sonuçlar “Evet” oylarının ancak yüzde 48,8’e karşı yüzde 51,2’yi bulduğunu gösterdi.
Bu durum Erdoğan’ın zafer kutlaması yapmasını engellemedi. “Gereksiz tartışmaların” sona ermesi çağrısı yaparak “Tüm ülke zafer kazandı” dedi. İktidar partisinin başkanlığı önünde yağmur altında toplanan kalabalığa hitap eden Başbakan Binali Yıldırım, oylamayla halkın yetkiyi Erdoğan’a verdiğini söyleyerek “Bu demokrasimizde bir dönüm noktası. Hainlere ve ülkemizi bölmek isteyenlere karşı millet olarak bir arada duruyoruz” diye konuştu.
Ancak bu zayıf ve tartışmalı oy farkı, Erdoğan’ın gücünü artırmak yerine, gelecek aylarda istediği gibi yönetebilme kabiliyetini tehdit edebilir. Washington’daki Woodrow Merkezi Ortadoğu program direktörü Henri Barkey, “Erdoğan bu zaferin çok şeye mal olabileceğini yakında anlayabilir. Şimdi kazanmış olsa da orta vadede ülkede ve yurtdışında daha güçlü bir muhalefetle karşı karşıya kalabilir” dedi.
Türkiye’de muhalif siyasetçiler, özellikle iktidar partisinin güçlü olduğu Anadolu’daki kırsal bölgelerde ve savaşın yıktığı güneydoğudaki Kürt bölgelerinde çok büyük seçim usulsüzlükleri yaşandığını savunuyor. Avrupa Konseyi Dış İlişkiler bölümü üst düzey yetkilisi Aslı Aydıntaşbaş, “Bu halkın sürecin meşruiyetiyle ilgili ciddi şüphelere sahip olduğu ilk seçimdi. Bu hiçbir şeyin çözülmediği, ülkenin büyük oranda kutuplaşmış ve bölünmüş bir ülke olarak kalacağı anlamına geliyor. Ve yaşamanın çok tehlikeli olduğu bir yer” ifadesini kullandı.
Muhalefet partileri oyların önemli bir bölümüne itiraz ederken, yolsuzluk iddiaları oylama sonrasında en büyük tartışmayı yaratma potansiyeline sahip. Olağanüstü hal devam ederken Erdoğan güvenlik alanında sıkı kontrole sahip, ancak referandumun çalındığı düşüncesinin yeni sokak gösterilerine yol açma ihtimali az olsa da imkansız değil.
Türkiye hükümetinin daha somut bir zafer beklemesinin nedenlerinden biri, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin anayasa değişikli konusunda milliyetçi MHP liderliğinin desteğini almış olmasıydı. İki parti birlikte, Kasım 2015’te düzenlenen son meclis seçimlerinde yüzde 61’den fazla oy almıştı. Bu oran, pazar günkü oylamada “Evet” için verilen desteğin çok ötesinde.
Duke Üniversitesi Öğretim Üyesi Timur Kuran, “Bu Erdoğan için korkunç bir sonuç. Bu, milliyetçileri ve AKP seçmeni içinde Erdoğan’ın bir diktatörün yetkisine sahip olmasını istemeyen çok sayıda kişi olduğunu gösteriyor” dedi.
Erdoğan açından kötü olan bir başka durum da, memleketi olan ve belediye başkanı olarak siyasi kariyerine başladığı İstanbul işe Türkiye bürokrasisine ev sahipliği yapan başkent Ankara’nın Hayır’dan yana olması. İzmir, Adana ve Antalya gibi diğer büyük kentlerde de durum aynı.
Eski muhalefet milletvekili ve Washington’daki düşünce kuruluşu Demokrasileri Savunma Vakfı üyesi Aykan Erdemir, “Türkiye’deki dinamik finans merkezlerinin merkezileşmiş bir başkanlık sistemini reddetmesi önemli. Burada mesaj açık. Erdoğan’ın tek adam iktidarı kısa vadede siyasi olarak işleyebilir, ancak ekonomik açıdan sürdürülebilir olmayabilir.
Bu yazı ilk olarak wsj.com'da yayımlanmıştır