Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Odatv imtiyaz sahibi ve Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın’a geçen hafta bir mektup yazmıştı. Doğu Perinçek mektubunda, Odatv’ye ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ü eleştiriler yöneltmişti. Bunun üzerine Yalçın Küçük, Doğu Perinçek’in o sözlerine yanıt verdi.
Yalçın Küçük’ün Odatv’ye gönderdiği Doğu Perinçek yanıtı şöyle:
“Doğu Perinçek benim arkadaşımdır ama pek tuhaf bir arkadaşlık olmalıdır, kavgalı gürültülü, kesintili ve yer yer düşmanlık doludur. Belki de ülkemizin özel şartlarından kaynaklanıyor. Doğu ile hapisliğimin baş başa en uzunu Haymana Cezaevi’ndeydi. O sırada, Ulucanlar'da koğuş kalabalık olduğu için nakil arıyordum, Haymana mümkündü, koğuştaki Kürt arkadaşlarım, "Haymana'ya gitme, orada Perinçek var" dediler, Doğu’yu sevmezler, ben gittim. Doğu özel hayatında çok yumuşak ve kibardır. Haymana'da, koğuşumuzun tam karşısında, yukarıda bir yerde, Nazlı Ilıcak kalıyordu. Bazen o zamanki eşi Emin Şirin geliyordu, koklaşırlardı, bana pek eğlenceli gelirdi. Emin sonra ayrıldı ve biz dost olduk, Nazlı'dan söz ettiğimizi hiç hatırlamıyorum. Nazlı, şimdi hapistedir. Çıkmasını diliyorum, hapsi hak etmemiştir.
Anneler hep güzeldir, çok güzeldirler; Lebibe Hanım, Doğu'nun annesi, her görüşe gelirdi ve çok hoş bir hanımefendiydi. Doğu, görüş yerinden koğuşa çay yapmaya giderdi. Lebibe Hanım bunu fırsat bilirdi; "iyi uyuyor mu", sorardı, “üzerini açmasın, gece ört, olur mu", anneler annedirler, Lebibe Hanım harikadır. Doğu bana "annem insandan çok iyi anlar" diyordu; “seni çok beğeniyor ve seviyor”, bunları da ekliyordu. Güzel ve sorunsuz bir hapislikti. Hapishaneler bunu sevmezler, herhalde kavga etmemizi bekliyorlardı. Sonra ayırdılar. Sonra Doğu erken tahliye oldu.
SOL BİRLİK
Doğu Perinçek, “ben” diyor, Şangay Beşlisi’ni ya da altılısını ya da benzerini “daha önce söyledim” diyor ki, çok "yalan" söyler, bunlardan birisidir. Bunu çok tekrarladım, Suphi Baykam, genç bir CHP milletvekilidir, Bedri Baykam'ın babası, yükselmişti; Parti adına bütçe görüşmeleri yapıyor, ben o sırada Planlama'daydım, Suphi ile Güneyliyiz, bir gün bana, "Yalçın, Parti adına konuşma yapacağım, bana bir konuşma hazırlar mısın ve sol bir konuşma olsun" dediler. Ben bunu çok anlattım, "Sol Birliği" ilk defa burada, bu konuşma için formüle ettim. 1961 ya da 1962, hem Başbakanlık Planlama'dayım, hem "çok popülerim" ve çok küçüğüm, ancak bu tür istekler çok oluyordu, iş sayıyordum. Suphi daha sonra Gruptaki konuşmasını bana aktardı, kayıtlı olması gerekiyor, tutanaklarda vardır.
DOĞU’YLA NASIL TANIŞTIM
Biraz Doğu Perinçek'i anlatabilir miyim, adını hiç duymamıştık, 1960 başlarında, sağcı bir dernekleri vardı, Hukuk Fakültesi'nde okuyormuş; bizim tanışmamız ise 1964 yılındadır. Şimdi profesör, Taner Timur'un Kolej'in karşısında, caddedeki yerinde, bir apartmanın alt katında, "sol aydınlar” toplantısında tanıştık. Müthiş ve ilk toplantıdır, Fen Fakültesi'nden, Ziraat'tan, her yerden, en parlak ve en yetenekli, ismi olan, doçent ve profesörler vardı. Çoğu TİP'e yakındı, hepsi devrimciydi ancak Parti'den habersizdik. Kimler vardı, bir gün Taner ile bunları tespit etmeliyiz, tarihtir. Taner Timur'a ilaveten Korkut Boratav'ın adını veriyorum. Yeterlidir.
***
Alt katta, küçük bir asistan evidir, tekrarlıyorum, kapı çalındı, davetsiz, çağrılmamış birisi geldi, Doğu Perinçek ile işte böyle tanıştık. O sıralarda Süleyman Demirel'e yakın bir dernek üyesidir. Belleğim beni yanıltmıyorsa, Deniz Baykal’ın gönderdiğini ya da Korkut Boratav’ın çağırdığını sanıyorum. Güzel, gelmesine şaşırmıştık; parti toplantısı değildi ama disiplinliydik, sanki yarı-gizliydik, geldiler ve şüpheyle buyur ettik.
***
Doğu sonra solcu oldu, hocası Mihri Belli'dir. Doğu için "Mihri kadar yalancı derdik", Mihri çok değerlidir ancak fazla söyler ve söylediklerine de fazla inanırdı. Tabii Doğu’dan farklı olarak, söyledikleri de kendi de sol’du. Mihri’nin sol yalanlarını bilirdik, bunlardan hoşlanırdık. Ben çok severdim. Arkadaş toplantılarını büyük evlerde yapardı, bir odadan diğerine geçerdi, kulağımıza gene bir ihtilal fısıldardı. Bir süre sonra bunlara alıştık. Doğu'yu Mihri kadar yalancı bulurduk. Her an bir yalan çıkarırdı. Ve "yalanlarını" artık kötü saymazdık.
Yanlış anlaşılmak istemem, Mihri'yi çok severdim, bir büyük devrimci sayardım, "Laz İsmail" ile beraber olduğunu düşündüğü Leipzig TKP’ye çok karşıydı ve ajan işi sayardı, Doğu'yu böyle yetiştirdi. Doğu da hep ajanlar üzerinde konuşur, anlatımı ajancadır ve biz, Doğu için, "hık demiş, Mihri'nin burnundan…" derdik. Tabii, sonra yolları ayrıdır. Ve yalnız, eşi Sevim bilirler, Mihri de Sevim de benim pek değerli dostumdur. Doğu için bunları söylemiyorum.
DOĞU’NUN SİYASİ TARİHÇESİ
a, Doğu, TİP'e girdi, sonra yıkmaya çalıştı. Süleyman Demirel'in Moskova gezisinden sonra Sovyet Komünist Partisi'nin TİP'i yıkma girişimlerine denk geldi, çok aktif oldu. b, Sonra TKP ile başladı ve gizli TKP liderlerini tek tek ifşa etti, adreslerini yayınladı, ihbarcılık yaptı. c, Önce Kürtler'e yaklaştı ve şimdi nefret ve kin saçıyor, burada devam etmektedir.
Bunların çoğu tekrardır ve yazılıdır ve sanki bir özettir. Bu ise çok güzel bir hikayedir, ilk defa ben Bekaa Vadisi'ne gittim ve Öcalan ile ilk olarak, bir Türk devrimcisi olarak konuştum. Yayınladım.
Sonra Emeğin Birliği’nden, Teslim Töre, bir arkadaşım, bana şunları aktardı; Hocam, Perinçek senden sonra, Apo'ya gidecek, görüşecek, Kürtçü olacak ve sonra... Ve tam söylediği gibi çıktığını biliyoruz. Belki tahmin ve belki istihbarattır. Bilemeyiz.
BİR BEHİCE BORAN ÖYKÜSÜ
Behice Hanım bana göre çok hoş ve zarif bir hanımefendidir. Bazen güler. Gülmek Behice Hanım'a yakışırdı. Ama az gülerdi, çok yakışırdı.
Bir gün tutuklu, Mamak'ta olabilir, bir davada sırasını bekliyor. Tutuklu gençlerden biri, sırada, bir soru sormak için yanıyor ve “Hocam”, diyor, “beni hatırlıyor musunuz?”. “Hayır, evladım" ve bunun üzerine genç, “nasıl hatırlamazsınız”, biraz şaşırıyor, “ben partinizi çok bastım”, diyor. Behice Hanım'ın hatırlaması gerekiyor. Cevabı şudur, "aman evladım o kadar çoktunuz ki, hangi birinizi hatırlayayım" ve bunları gülerek anlatıyor. Bana naklederken de gülüyordu. Gülmek Behice Hanım'a çok yakışıyor.
Bunun üzerine genç tutuklu rahatlıyor ve sorusunu açıklıyor. Önce Doğu’yu ve sonra herhalde hocasını kastederek soruyor, "ajan mı"; sorusu budur. Behice Hanım’ın cevabı ise şudur: “Evladım, bilemem. Ama ajan olup olmaması hiç önemli değildir. Sosyalizme zararını soruyorsan bütün ajanlardan daha çoktur.” Önemli olan işte budur. Doğu'nun, Türk soluna verdiği zararı hiçbir ajan vermemiştir.
“TAYYİP EFENDİ’NİN MEDDAHI”
Hepimiz ve belki ben, Doğu ile bu gerçekleri bilerek zaman zaman işbirliği yaptık. Ama artık son, Tayyip Efendi'nin meddahı olabileceğini hiç düşünememiştik. En yüksek aşama işte budur.
Pek güzel, şöyle başlayabilir miyim , "Çıkış" kitabımda, Silivri Hapishanesi’nden çıktığımda, ilk kitap olarak yayımlamıştım, içinde tezler var. "Birinci Tez, Başkan Obama, 12 Mart 1947 tarihli Truman Doktrini'ni yenileme kararı almış ve ilan etmiştir". Ve bu birinci tez şöyle devam etmektedir: "Truman Doktrini, Yunanistan ve Türkiye'yi 'Demir Perde' içine almış ve daha önce ilan edilmiş olan Soğuk Savaş'ı teyit etmiştir. Tarihin yönünü değiştirici bir role sahip olduğunu biliyoruz. a)Tarif edilen komünizm tehlikesine karşıdır; ve b) Türk askeri ile Türkiye'de kurulacak Amerikan üslerine dayanıyordu; c) Böylece Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği ile hem sınır olmuştur. Gözetleme ve casusluk imkanları elde etmiş olup, bu imkanları hep kullanmaktan geri kalmamıştır." Çok güzel ve çok açıktır.
Ve 1951 yılında Türkiye Kore Savaşı'na katılmıştır, Türk Ordusu Amerikan emrinde savaşıyordu. Ordu ve Türkiye yenilenmiştir, “Amerika’nın vassalı olduk” diyorum. Ben ilkokuldaydım, yeni bir şarkımız vardı, "Güneye kuzeye, şimdi de Kore’ye attık kemendi" diyorduk. Kısa bir zamanda başka bir Türkiye kurulmuştur. Artık, kemalist Türkiye'ye benzemiyorduk, çok farklıydık.
TRUMAN DOKTRİNİ’NİN DEVAMI
Çıkış’tan devam ediyorum, "İkinci Tez, Obama Doktrini 11 Eylül 2014 tarihlidir ve sınırları belli olmayan Orta Doğu için, ilk planda, bir perde ilan etmektedir. Bununla bir Amerikan Orta Doğu'su yaratma hedefi aşikardır. Bunu yaratmadan ve Orta Doğu'yu önemli ölçüde laisize etmeden, anlaşılabilir hedeflerine ulaşması imkansızdır." Yine pek güzel, "Obama Doktrini" dedim ve aslında Truman'ın devamıdır, dikkatleri çekmek istedim. Amerika dahil hiç kimse dünyada yeni bir dünya yaratıldığının farkında değildi. Amerika'da, "Obama Doktrini" lafı çok sonra çıktı. Şimdi bir "yeni doktrin" olduğunu söyleyebiliyoruz.
***
1916 yılında acımasız ve aslında pek aç İngiliz emperyalizmi vardı, Sykes-Picot pazarlık ve bölüşümünün yapıldığı yıldır. "Orta Doğu" işte bu zamanda yaratıldı, daha önce yoktu ve her yer Osmanlı İmparatorluğu’dur. Mekke Emiri Şerif Hüseyin'den ve oğullarından dört devlet kuruluyordu: Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Suriye adlarındandır. Gecekondu devletleridir, İngilizlerin mandası sayıyoruz ve burada ilginç olan, bir tek Suriye devletini Suriye pek kabul etmedi, bunu biliyoruz. Devletin başına getirilen Emir Hüseyin'in oğlu Faysal'ı kovdular. Ancak sonunda bir Orta Doğu kurulmuş oluyordu.
***
Bunları sonradan beş cilt olacağını umduğum bir kitapta yazmayı planlıyorum. Şimdi söyleyeceğim, Rusya ve Amerika’nın Orta Doğu'da olduğudur ve ortaklaşa adımlar atıyorlar, bir kısmını görebiliyoruz. Bir, Türkiye artık küçülmüştür ve çok önemsizleşmiştir. Steven A. Cook'un bu sırada yeni bir incelemesi yayınlandı, bugüne kadar olandan çok farklı açıklamaları var. Artık Türk devletinden başla türlü söz edilmektedir: Orta Doğu'da model sayılan, izlenen, çekinilen ve önemli kabul edilen bir devlet yoktur. Türkiye artık çok sıradan ve çok önemsiz bir Orta Doğu devletidir. Doktor Cook, çok zamanlı olarak, Türkiye'nin bu çok acıklı halini formüle etmektedir ve bundan sonra Türkiye budur.
“İKİNCİ SINIF DEVLET OLDUK”
1951 yılında Türkleri ve ordusunu modernize eden ve yeni bir ordu yaratan Amerika artık ve daha hızlı bir şekilde Kürtleri bir iktidara hazırlamaktadır. Paris televizyonları Kürt kızlarının savaşlarını ve disiplinini övgüyle anlatmaktadır. Kürtler'de de aynı hazırlık var. Sınırlarımızda, biraz güneyde, Türkler değil, Kürtler ön plandadır. Rusya ve Amerika, Türkleri savaşa sokmamaktadır, güneyden edindiğimiz izlenimler böyledir. İkinci sınıf devlet durumuna kaymış bir halimiz var.
***
Şunu da ekleyebilirim, 1916 yılında, İngilizler, emperyalizm, sayısız Arap devleti kurarken, Kürt Devleti'ni unutmuştur. Unutmuştur diyorsam, yapamadılar, kitaplarımda vardır. Ve işte şimdi bu sırada, Orta Doğu'da bir Kürt Devleti çıkmıştır, kurulmak istenmektedir. Barzani, bunun başındadır. Amerika'nın desteklediğini görüyoruz ve biraz zamana yaymak istediğini anlıyoruz.
Türkiye Kürtleri de Orta Doğu'da bir Kürt Devleti'ni destekliyor. Ancak bir süre sonra savaş açacağını tahmin etmek durumundayız. Nakşibendi, tarikatçı, Barzani Devleti'ne Abdullah Öcalan'ın razı olmayacağı biliyoruz. Öcalan şimdi fotoğraflarıyla Rakka'dadır ve bunu tahrik sayanlar vardır. Haksız olduklarını söyleyemeyiz.
Bu özetin özeti değerlendirmeyi şunun için yazdım; Suriye başkadır. Bizde yasaktır ve orada Hıristiyanlar asker olabiliyorlar ve yükseliyorlar. "Baas Hareketi" ideologlarından birisi Hıristiyan idi. Doğan Avcıoğlu-Cemal Madanoğlu Hareketi'nin iktidara yönelik 9 Mart 1971 hazırlığı Baas'a yakındı ve Sovyetler Birliği tarafından destekleniyordu. İlk destekleri diyebiliriz. Ben ise Londra'dan yeni gelmiştim, Avcıoğlu'nu ziyaret ettim, "Doğan, tutamazsınız" demiştim. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur harekat başlamadan döndüler. Ben bu harekette yoktum ama hazırlıklar içine beni koymuşlardı; Doğan daha sonra bana, "herkes girmek istiyordu, sen reddettin ancak biz seni var kabul etmiştik" demişti. Ben "tutamazsınız" diyordum, ordunun döneceği bir zaman ortaya çıkmıştı. Gençler, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, ilk defa şiddet eylemlerine başlamışlardı.
“SURİYE BAŞKADIR”
İki noktayı not etmek istiyorum, ve bir, "Araplar içinde Suriye başkadır, Suriye'de aydınlar arasında bir İttihat ve Terakki damarı oluşmuştu. Ayrıca Ermeniler, Türkler vardı, subaylar Türk Ordusu içinde yetişmişlerdi. En güçlü Aile ise "Sabuni" ve Çerkez'di, anneannem Çerkez'di; çocukluğumda, İskenderun'un yerlileri bana "Sabuni'lerin Yalçın" ya da "Küçük Efendilerin Yalçın" derlerdi ve İskenderun, Suriye'nin bir limanıydı.
***
Ben bir Fransız yurttaşı olarak doğmuşum, Annem bana, "yavrum, sokağa çıkamazdık, İskenderun'un yarısı, ‘el vataniye Suriya, istemezik Türkiya’ diye gösteri yapıyordu” diyerek anlatırdı. İhtilalci Dedem, Osman Efendi, 1921 yılında Fransız sömürgesi İskenderun'dan çıkarıldı ve Cemal Paşa'nın anılarında bir güzel "Ermeni köyü" olarak geçen Dörtyol'a sürüldü. Orada çete reisiydi ve annem yanındaydı, "o mağaradan öbürüne" giderlerdi, annem beni çete öyküleriyle büyüttü. Çocukluğumda mahalle kavgalarında hep "çete reisi" olurdum. Bir çetem vardı. Özlüyorum.
KÜRTLER GÜNEYE İNİYOR
Şimdi Tayyip Erdoğan Efendi de, Binali Efendi de bir şekilde söylüyorlar, Akdeniz'den İran'a bir şerit konuşuluyor, derinliğini bilemiyoruz, bir başka oluşumdan söz edilmektedir. Kürtler'in aşağıya, güneye inecekleri rivayeti mi, iddia mı, yoksa plan mı bilemiyoruz. Burada Amerika var.
***
Yıllar önce, yaşlıca bir Kürt’ü yakalamışlar. Yargıç bırakacak, öyle bir hali var. Ancak Kürt'ün evinde bir harita bulmuşlar. Yargıç sormuş, "sen mi yaptın" ve cevap "Hee hakim beg, ben yapmışımdır." Yargıç, “nasıl olur” diyor. Ve Kürt'ün cevabı hazır, Antalya'yı da Kürt haritası içine almış, "ama hakim beg, bizim narenciye bahçemiz olmayacak mı" ve yargıç yaşlıca köylümüzü serbest bırakmışlar.
***
Güzel ve şimdi Kerkük tartışılıyor, Türkmen şehri olarak biliyoruz, Hıristiyanları, Yahudileri ve tabii Kürtleri de var. Barzani kendinin saydı; aslında, büyük reformatör Mithat Paşa, Bağdat Valisi'yken modernize etmişti ve adını da "Sahrızur" ayalat, eyalet, yapmıştı. Ben, C. J. Edmonds'un "Kurds Turks and Arabs” kitabından, 1957, aktarıyorum, Kerkük'ten başka Erbil ve Süleymaniye'yi bağlamıştı. Barzani'nin şehrini de almıştı. Güzel, şimdi Türkiye Kürtleri burada aktiftirler. Ayrıca Rakka var, “Suriye Demokratik Güçleri”, Rakka'yı IŞİD'den temizledikten sonra, Türkiye Kürtleri burada bir "Apo Gösterisi" de tertip ettiler. Tayyip Bey çok rahatsız oldu ama artık çok kibarlar, "Trump nasıl açıklayacak" sorusuyla yetindiler.
“GÜNEY PETROL BAHÇEMİZ OLUR MU”
Ben şu anda şu soruyu aktarıyorum, Türkiye Kürtleri buraya inerlerse, bu, Kürt yaşlı köylüsü misali söylersem, bizim de "petrol bahçemiz" olacağı anlamına mı geliyor? Ve ben “olmalıdır,” diyorum. Tabii, büyük zenginler için söylemiyorum. Buralar, 1916 yılına kadar bizim, Osmanlı'nın ve Türklerin ve hepimizin toprağıydı, birlikte yaşadık ve İngiliz emperyalizmi toprağımızı gasp etti. Sonrasında Amerika var. Kendine gericilik ve petrol bahçesi yapmak istiyor. Şimdi yeni durumdayız.
***
Uzun, sayılmayacak bir aradan sonra Oda TV’de ilk yazımdır. Soner Yalçın'a yazılan bir mektup üzerinedir. Öyle anlaşılıyor, Doğu Perinçek, Soner'i kıskanmış ve her zaman olduğu üzere ölçüyü de kaçırmış ve ölçüyü kaçırması çok üzücüdür. Doğrusu, Ekrem Tufan Aytav'ın, "Aydınlık'tan Kaçanlar" kitabına göre, Doğu'nun kaçırması daha ciddi ve sağlık sorunlarına da yayılabiliyor. Sanki akepe'den Bülent Arınç'ı hatırlatıyor ve sık sık ağlıyor. Yüce Gök'ten sağlıklar diliyorum.
Son yazımda, Oda Tv'den bir süre sonra ayrılacağımı ifade etmiştim. Oda'nın neredeyse ilk yazılarını yazdım, çok yazdım, o sırada bir tek Barış vardı, yazardım, Barış bazen değiştirir, bazen değiştirmez ve basardı. Ne basardı, bilmiyorum ve hiç görmedim. Ben yazarım ve bırakırım, editörlük başka bir iştir. Barış'ı sanıyorum 2006 yılında bir seminerde tanımıştım. Daha sonra bir Barış daha, Pehlivan, katıldılar; katıldılar derken Pehlivan daha eskidir ve ben daha sonra tanıdım. Çok hoş bir çocuktu. Barışlar’la birlikte çalıştık.
Ben yazılarımı hiç okumam ve Oda'ya ve benzer yayınlara bakmasını da bilmiyorum. Gerekirse arkadaşlarımdan ve çok zaman istiyorum. Deniz bu arada bana Doğu’nun Soner’e müthiş mektubunu da gönderdiler. Oradan aldım ve okudum, sözlerine pek doğrudan atıfta bulunamıyorum. Mektup bilgisayardadır ve ben aynı bilgisayarda yazıyorum. Birinden diğerine, yazıdan mektuba ve mektuptan yazıya geçiş yapamıyorum.
CALIGULA İLE FETHULLAH
Yine hapisten yeni çıkmıştım, "Alfa" yayınevinin sahibi Faruk Bey bana geldiler ve kitaplarımı yayımlamak istediklerini söylediler. Çok güzel konuştuk, önerileri çok güzeldi, kabul ettim ama sonra kabul edemeyeceğimi bildirdim. Şu idi gerekçem: Faruk Bey o sırada akepe milletvekili idi, benim kitaplarım arasında, yeni çıkacak, Tayyip Beyefendi'yi çok rahatsız edecek olanlar var, "Caligula" çalışmamı hazırlıyorum, “saralı” diyorum ve Tayyip Bey’in üniversite tahsili eksiktir vesaire… Bu benim ahlakıma aykırıdır. Çok güzel önerileri vardı, çok üzüldüm ve beni affetmesini istedim.
Faruk Bey herhalde çok şaşırdı ve ama ısrar etmedi. Ancak bana, bunu akepe'nin en üstüne aktardığını da aktardı, kim olduğunu sormadım, "bu kadar namuslu mu" demişler, sormuşlar. Bilemem.
Benim Oda'dan ayrılma planımın benzer bir yanı var. Bir, Sözcü'ye ve Rahmi Turhan'a tahammül edemiyorum. Eskiden başkaydı şimdi başka. Ne mi değişti? İsteyenler önceki yazılarıma bakabilirler. Bir de süsledik, Barış Yarkadaş, Eren vesaire var, ben, Barış Yarkadaş'ın yüzüne Fethullahçı" demiştim, şimdi sinmiş Fethullahçı’dır. Eren Erdem miydi, neydi, beni mahkemeye vermişti, şikayeti "amca bana f’ci diyor" şeklindedir. Bir de Gürsel Tekin var, babamın pek çok kullandığı bir sözcükle "küllümün ayıp" bir adamdır, "külliye" ile karıştırmayın, ve Tayyip Beyefendi de bilmiyorlar, bina değildir, bizde "üniversite" anlamı vardır, Fatih külliyesi misaldir ve uzattım, duruyorum. Soner orada kalacağı için ve ben ahlaken susuyordum. Ayrılmayı planlıyordum.
Sözcü ve Cumhuriyet'e eleştirilerim büyüktür. Görüşeceğiz, Laz İsmail artıklarının tahliye olmalarını bekliyorum. Herkes görecek ve göreceğiz. Herkes beklemelidir ve bunları öneriyorum.
“DOĞU BİRLİĞİ”
Bitirebilir miyiz, bu bölümü kısa tutmak durumundayız, önce "Doğu Birliği" projesinin şartları var mı, pek kısa, ele alamazsak bile, kısaca temas etmek zorundayız. Bir, ben böyle bir hayali, "ütopya", ortaya attığım zaman, 1961-1962 yıllarıdır, dünya ve dünyanın insanları birlikten yanadır. Bu zamanlarda birlikten yana olmak itibarlıdır. Önümüzde büyük ve güçlü Sovyetler Birliği var, dünyaya güç vermektedir. İki, Avrupa, Ortak Pazar'ı ortaya atmıştır ve yaşlı Avrupa, birlik ile büyümek istemektedir. Amerika ise bunlara karşı veya şüphe ile bakmakta ise de, adı "united states", birleşik devletler, ve aynı yöndedir. Her tarafta birlik düşüncesi var ve canlıdır.
Şimdi çok uzağız. Yakınımızda Barzani hareketi var, ayrılmaktan yanadır. Bir de yakın uzağımızda Katalonya'yı buluyoruz, İspanya'dan ayrılmak istemektedir. Ben böyle bir projeyi ortaya atarken, önce Osmanlı topraklarını ve sosyalizm maddesini düşünüyordum.
Ancak bir sosyalist ve bir de Türk olan Azerbaycan'ı hiç düşünmedim. Gerçekçi olmak gerekiyor ve Perinçek ise hayalci değil, bir bozguncudur. Duymuş, bozmak için ortadadır.
***
Bir daha mı tekrarlamam gerekiyor, ilk defa 1964 yılında tanıdım, sosyalistlerin toplantısına, toplantımıza, davetsiz misafir olarak gelmişti. Bundan sonra ne zaman olduğunu bilmiyoruz, solcu ve Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu ve bu arada da sosyalist devletleri birleştirmekten hiç söz etmedi. Tabii, ben duymadım. Çok güzel, 1968 yılından itibaren Şangay'ı birleştirmekten de bahsetmesi mümkün değildir. Çünkü Doğu Perinçek, İşçi Partisi üyesi olduktan sonra hem İşçi Partisi düşmanı ve hem de anti-sovyet olmuştu ve böyle bir insanın Şangay'ı birleştirmek istemesi ve bundan söz etmesi mümkün değildir. Gülerler.
Bu dönemde Perinçek çok ateşli bir Maocudur. Yaptıkları ise şunlardır, Sovyetler'den aldığı işaretler üzerine Türkiye İşçi Partisi'ni yıkmaya kalktı ve mutlak anlamda yıkmasalar dahi, çok zayıflattılar. Daha sonra, gizli TKP'yi ortadan kaldırmaya çalıştı ve utanılacak işler yaptı. Gizli Türkiye Komünist Partisi'nin gizli bir çok üyesinin isimlerini ve adreslerini Aydınlık Gazetesi'nde ilan etti. Çok açıkça ihbar ediyordu ve demek Perinçek aynı zamanda bir ihbarcıdır. Polise bildirdi, bilinmektedir.
PAŞALAR AYRILIYOR
Bir gün Sultan Ahmet Cezaevi’nde idim. Beni “bağımsızlar koğuşu”na koymuşlardı ve bütün cezaevi solcu idi, sanıyorum beş kattı. Bağımsızlar en alt kattaydı. Bir sabah baktım, bir tutuklu gelmiş, bahçede tek başına, orada uyukluyor. Sonra öğrendik, Maocu'ymuş, bütün koğuşlar reddediyor ve almıyorlar. Ben müdahale ettim, Doğu Perinçek hareketinden Erkan’mış, koğuşla da konuştum, cezaevinin kendi yetkilileri vardı, solcular kabul ettiler, o sıralar, 1983 veya 84, cezaevleri solcuların yönetimindedir, koğuşumuza aldık. Adı Erkan imiş, çok iyi bir arkadaşımızdı ve bir süre kaldı. Uzun süre Doğu'nun en iyi adamlarından birisi oldu, orada var mı, bilemiyoruz. Herkes ayrılıyor ya da sessizleştiler.
***
Perinçek, "Şangay Birliği" yapacakmış, önce kendi birliğini yapacaksın, sonra yaparsın. Benim bildiğim iki değerli Paşa vardı, Korgeneral İsmail Hakkı Paşa ve Tümgeneral Naci Beştepe, bu yaz bu iki paşamız da ayrıldılar. Ayrılmalar sessiz oluyor, hiç ses çıkarmıyorlar, bir tür bıkkınlık ya da büyük bir hayal kırıklığı, "biz bittik" diyorlar ve gidiyorlar.
Bir de Soner'in adaşı bir Soner Paşa var, sanıyorum tümgeneral emeklisi, sabrediyor, "partiyi bekliyor", tek başına "bir ordu" ve ordu'yu temsil ediyor. Bazen özellikle dış basında, “Perinçek orduda güçlüdür” haberleri çıkıyor, gücü işte budur.
TİP'i yıkamadıysa, çok önemli ölçüde zayıflattılar ve o sırada TİP'e karşı topyekun bir hücum vardı, çok aktif bir düşman oldular. TKP üyelerini, illegaldiler, gizliydiler, ihbar ettiler. Şimdi Kürtlere karşı büyük bir yayın düşmanlığı yapıyorlar ve herhangi bir etkileri yoktur.
Beni ise bir Kürt-sever olarak gösteriyorlar ve tek doğruları budur. Ben Kürtler'in bizden ayrışmamalarını istiyorum, beraberliğimize çok önem veriyorum. Mesele yüzlerini kime ve nereye döndükleridir. Hem Mezopotamya’da bir Kürt devleti olmasını her şartta kötü bulmuyorum ve hem de Türkiye Kürtleri'nin Barzani gericiliği ve yobazlarıyla savaşmasını doğru buluyorum. Bunu eskiden de yaptılar.
“GÜNAH SONER’İN ADINDADIR”
Peki, Doğu Şangay'da Türkleri birleştiriyorsa, iyi iş yapıyordur ve birlik hep iyidir. Yalnız, Doğu artık tam bir cahildir, Orta Asya'daki Türk Devletleri'nden ikisi, büyük devletler, Türkleri artık Yahudi olarak görüyorlar, İsrail’e yakın buluyorlar ve çoğu önem vermiyorlar. Kürt Devletleri birliği toplantılarını ise Rusça yapıyorlar. Büyük birlikçimiz işte budur.
Büyük birlikçimiz bir münafıktı. Fesatçı ve bozguncudur. Soner Yalçın'a neden kızıyor, anlayamadım. Belki soyadı Yalçın, buna kızıyordur ama yemin ederim ki bunda Soner'in bir günahı yoktur. Günah babasınındır.
Perinçek'in bu yazısı üzerine soyadını ve hatta adını değiştirmesini bekliyorum. Yakında ve mutlaka.
KERKÜK İLE MUSUL
Doğu hep uydurur ve her şeyi uydurmadır. Kendi söylediklerine başkalarının sözlerini ekler. Çok yalan söyler ve ben Doğu için değil, ama bir kez daha yazıyorum. "Yalçın Küçük, Kerkük ve Musul alınmalıdır" yazmış, bunu da uyduruyorlar. Kerkük için böyle bir sözüm yok, çünkü Kerkük hep Türk kabul ediliyor. Zaptı hep beklenmiştir, beklenmektedir. Şimdi Türkiye Kürtleri indiler. Kerkük bizimdir.
Tekrar ediyorum, çoğunluk Türkmen’dir ama Kerkük'te, 1921 tarihinde de, Edmonds 1957, Tükmenlerle beraber Hıristiyan ve Yahudi ve Kürt ve Arap halkları vardır. Güzel ve Bağdat Valisi Mithat Paşa, Süleymaniye ve Erbil'i de katarak, Kerkük'ü bir "eyalet" yapmıştır. Mithat hep yenilikçi ve hep ileridedir.
Musul'a gelince, Milli Pakt'ta, Milli Ahit'te ve "Misak-i Milli" belgesinde, Musul vardır. Bizimdir. Kemal de, Büyük Kurtarıcı, bu dünyadan ayrılmadan önce, İsmet Paşa'ya, "İsmet İsmet, ben yapamadım, ama sen Musul'u al ve mutlaka al" demiştir. Bunları yayımlamıştım. Ecevit doğrulamıştır.
Bir de şunu eklemiştim, Musul bir şehir değil, bölgedir. Eyaletten fazlasıdır.
Amerika mı arıyorlar, Amerika şimdi bir de Irak’tadır.
YENİ BİR TÜRKİYE’YE GEBEYİZ
Kürtler'in Irak'ta bir adının olması doğrudur. Ancak Barzani tarikatçı, Nakşibendi, gerici ve güvenilmez bir adamdır. Orada kalamaz ve kovulacaktır. Öcalan'ın da bunu birçok kez söylediğini biliyoruz.
Türkiye Kürtleri güneye indiler. Gösteriler yaptılar. Tayyip Erdoğan da, "Trump buna ne diyecek" demekle yetiniyor ve artık çok naziktir. Rusya ve Amerika, Türkler'in güneye inmesine karşı barajlar kurmuştur, bunu bilmektedir ve Türkiye buna riayet etmektedir. Tayip Efendi yalnızca ve devamlı "ansızın" demektedir.
Bu dönem bitmiştir, 15 yıl geride kalmıştır. Erdoğan dönemi artık bir tarih olmuştur. Rusya artık "sıcak denizlere, 2016 yılında, "inmiştir". Erdoğan'ın hediyesi sayabiliriz.
Amerika Irak'tadır. Rusya, Suriye'de ve Lazkiye de üsleriyle, güneydedir.
1906 Mezopotamya'sı tarih olmuştur. Suriye ile beraber bir tarihin üstündeyiz.Yeni bir Türkiye ve yeni bir Suriye'ye gebedir. Gebeyiz. Ve 3,5 milyon Suriyeli de aramızdadır. Hediyemizdir.
----------------------------
* Beni yetiştiren Annem, bu sözcüğü , "münafık", çok kullanırdı. Akrabalarımızın bazıları için de kullanır mıydı, hatırlamıyorum. Annem ve babam, ben çocukken, ilkokul yıllarımdan, beni pek önemserlerdi. Bu tür sözleri bana kullanmazlardı. Hatırlamıyorum.
Üstat Ferit Devellioğlu'nun bulunmaz kitabı, Osmanlıca Türkçe Lügat'ta, birçok anlamı veriliyor. Ancak ben şunu anlıyorum, "kafirlikte devam ettiği halde kendisini, Müslüman gösteren" ve Doğu işte budur.
(Yazının hukuksal denetimini yapan Sedat Akçelik’e teşekkür ederiz.)”
Odatv.com