Prof. Dr. Yalçın Küçük, bu haftanın gelişmelerini değerlendirdiği mülakatımızda, Tayyip Erdoğan için milyonlarca kişinin yükselttiği “Tamam” sözüne kendi sözünü katarak şöyle dedi:
“Seni düşündüğümüz için ‘Tamam’ artık diyoruz.”
Akepe’ye seçim sürecinde önemli bir katılım olmadığını, bir tek eski düşmanı MHP ile ittifak kaldığını söyleyen Yalçın Küçük, Tayyip Erdoğan’ın damadını başına geçireceği yeni bir parti arayışında olduğunu belirtti.
Türkiye’deki 28-29 Nisan ve 27 Mayıs’ı anlatan Yalçın Hoca, “Ne hoş günlerdi, o günleri kırk kere anlatırım” dedi ve bu anlattıklarının kitabını yazacak bir yazar bulamamasından yakındı. Apolitik görünse de üniversite gençliğinde devrimci geleneklerin yaşadığını, kısa sürede canlanacağını düşünen Küçük, yıllardır kitaplarında yazdığı Doğu Birliği arayışını özetledi.
Söyleşimizde Trump’ın İran’la ilişkileri bozmasına ve Fransa’nın Ortadoğu’daki emperyalist geçmişine değinen Yalçın Küçük, Soner Yalçın’ın kendisini “gönlündeki cumhurbaşkanı adayı” olarak yazmasını ise şöyle değerlendirdi:
“Soner, benim arkadaşım, beni mahcup etti. Ama bir şey söyleyeyim, bana başbakanlık, şunlar bunlar önerildi. Ben şu anda halkımın içindeyim ve her yerle beraberim ve bundan çok memnunum. Soner’e çok teşekkür ediyorum. Ben bu dünyadan bu halkın bir rütbesiz insanı olarak ayrılmak istiyorum. Ama bu halkın içinde olmak benim için en büyük güçtür, en büyük rütbedir.”
Yalçın Küçük’ün röportajı şöyle:
“SANKİ ‘BANA DOKUNMAYIN TESLİM EDERİM’ DİYOR”
B. Sadık Albayrak: Yalçın Hocam, geçen mülakatlarımızdan birinde, Tayyip Erdoğan’ın birdenbire erken seçim kararı almasında “parçalanmış ordudan” olası bir darbe tehdidini önleme çabasının etkili olduğunu söylemiştiniz. Seçimi kaybedersem bırakırım anlamına gelecek sözlerinin muhatabının da onlar olduğunu belirtmiştiniz. Erdoğan, dün de benzer bir söz söyledi; “Milletimiz tamam derse bırakırım” dedi. Bu söz üzerine sosyal medyada bir “Tamam” kampanyası doğdu. Twitter’da, bir günde “tamam” başlıklı 2 milyon mesaj yazıldı ve “tamam” sözcüğü dünya çapında günün birinci gündemi oldu. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Yalçın Küçük: Şunu söylerim; tamam, yabancıların gayet kolayca telaffuz edeceği bir sözcük. Demek onlara da gitti. Bizim mülakatlarda açıklıkla söyledim; burada çok açık olarak Tayyip Beyefendinin teslimiyeti vardır. Böyle bir tarafı var bunun, artık başkaları da söyledi. Çocukluğumdan beri, 1950’lerden başlayarak Menderes’i, politikayı takip etmem bana bir kabiliyet verdi; gelişmeleri teşhis edebiliyorum. Tayyip Beye, “Suudi Arabistan’a git” dedim. Korkuyor. Öyle bir hali var ki; sanki “Bana dokunmayın teslim ederim” diyor. Bir de şöyle bir hali var: Sanki bu partiyi, şu andaki partisini bırakıp yeni bir parti kurmak ve başına da damadını getirmek istiyor. Bunun anlamı şudur: Partinin tabanı bunu terk ediyor; onlar da başka bir parti kuracaklar.
B. Sadık Albayrak: Saadet Partisi’nin, Karamollaoğlu’nun Tayyip Erdoğan’la ittifakı reddetmesi, dile getirdiğiniz bu olasılıkla, akepe tabanın terk edişiyle ilgili olabilir mi?
Yalçın Küçük: Molla, şunu düşünüyor, bir politikacı olarak çok net konuştu, “Sen bizden ayrıldın” dedi. Hiçbir şekilde Molla Tayyip Beye yüz vermedi. Birinci nokta budur. Bir şekilde de şu anda bir beklentisi var; tekrar önemli bir parti olurum diyor. Olur mu, olamaz mı onu bilmiyorum. Tayyip Beye bu seçim sürecinde önemli bir katılım olmadı. Hiç kimse katılmadı. Bir tek eski düşmanı MHP var ve en sevimsiz bir şekilde saldırıyor. MHP’nin Türkeş zamanındaki bir dönemi vardı, ondan sonra daha mülayim oldu, şimdi tekrar saldırıyor. Akşener’e saldırıyor.
“TAYYİP BEY BU BAŞARISIZLIKLARDAN ÇOK KIZGINDIR”
B. Sadık Albayrak: Birkaç gün önce Bağcılar’da sokakta seçim çalışması yapan İyi Parti’lilere bıçak ve silahla saldırdılar, 5 kişiyi yaraladılar. Dün kuruculardan birinin evinin önünde silah attılar. Belirttiğiniz saldırının ilk işaretleri olarak görebilir miyiz?
Yalçın Küçük: Akepe bunu yapacaktır. Tayyip Bey bu başarısızlıklardan çok kızgındır. Onun tabanı, özellikle ülkücü tabanı saldıracaktır. Hem MHP’den gelen, şu anda MHP’eyle birleşmişler, oradan gelenler onu bırakamazlar. Akşener’i bir şekilde rahatsız etmeden, pasifize etmeden duramazlar. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. 1950’lerin sonuna doğru Menderes “Tahkikat Komisyonları” kurdu, herkesi hapse atmaya çalıştı. Şimdi, Türkiye’de hapse atmak artık eskisi gibi etkili olmuyor. Onun için insanın vücuduna karşı tehditleri uygulamaya başladılar. Akşener bunların farkında, şu anda da garip bir şekilde de Molla tarafıyla bir ittifak yapıyor ki, bu, bana göre Akşener’in şu anda çizmek istediği imajını çok sarsar. Demirel’in bir garip hükümeti vardı, bir yanında MHP, Türkeş, öbür yanında Selamet Partisi, Erbakan; şu anda Akşener buraya doğru yönelmek istiyor. Onu uyarırız, böyle bir hükümete bir daha izin vermeyiz.
"ERDOĞAN’A KARŞI OLMASI VE SEVİMLİ GÖRÜNMESİ, MOLLA’NIN MOLLA OLDUĞUNU ORTADAN KALDIRMAZ"
B. Sadık Albayrak: CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi arasında bir seçim ittifakı kuruldu. Bu ittifakı böyle mi değerlendiriyorsunuz?
Yalçın Küçük: Saadet Partisi, Molla, şu anda daha sevimli görünüyor ama Erbakan’dan gelen bir mürteci partidir. Ben bu işte, Akşener’in Demirel gibi irticayla yaklaştığını, flört yaptığını gördüm. Buna da izin vermeyiz. Tayyip Erdoğan’a karşı olması ve sevimli görünmesi, Molla’nın molla olduğunu ortadan kaldırmaz.
B. Sadık Albayrak: Sivas Katliamında belediye başkanıydı ve aydınlara saldıran yobazlara, “Gazanız mübarek olsun” dediğini unutmadık…
Yalçın Küçük: Katillerle işbirliği yapılamaz. Biz bir şekilde, “Akşener iyi şeyler yapıyor” dediğimiz zaman biz de işbirliği yapıyoruz, buna imkân yoktur. İrticayla işbirliği yapılamaz. Demirel’in üçlü partisi, kurduğu azınlık hükümeti, Milliyetçi Cephe hükümeti, ne kötü bir hükümetti o, her tarafı, hepimizi takip ediyordu. Bunların geleneğinde var; Menderes’in de kurduğu hükümet budur. Öğrenci lideriydim, beni takip ediyordu. Hayatımı tehlikeye attı, Ankara’yı terk ettim. Dayım CHP İskenderun ilçe başkanıydı, beni aldı Reyhanlı’da köylere götürdü. Beni Kürtler sakladı, hiçbiri Türkçe bilmiyordu. Ufacık bir çocuktum. Çok hoştu. Beni Menderes’in adamlarından korumak için Kürtlere teslim etti dayım. Kale gibi bir yere götürdüler, ağanın yerleri vardı. Sabahleyin geliyorlar, tek kelime Türkçe bilmiyorlar; sabahleyin acılı adana kebap, öğleyin kebap, akşam kebap. Ben üniversiteli kaçak, beni iyi besliyorlar. Bir süre sonra ben “Olamaz” dedim, tekrar kaçtım, dayım beni Ankara’ya götürdü. Tekrar gösterilere, 555K’ya katıldık. Beşinci ayın beşi saat beşte Kızılay’da, büyük mitingin parolasıydı. Her gün oraya gidiyoruz, devrimciliğe ara verilmez. Ne hoş günlerdi. Temren Hukuk’ta, ben Mülkiye’de öğrenci, her gün Kızılay’da yürüyüşteyiz. Ne hoş günler, kaçmışız, geri gelmişiz… Hâlâ o Menderes’e karşı çıktığımız o devrimci günleri çok severim. Benim en güzel günlerim. Zaten öğrenci lideriydim.
TAYYİP ERDOĞAN’IN KIZLARININ KOMUTANLARI HAPSEDİN DİLEKÇESİ
B. Sadık Albayrak: Geçen mülakatta yeni kuşaklara 28-29 Nisanı anlatmalıyız, 27 Mayıs’ı konuşalım demiştiniz. Böylece başlamış olduk. Salı akşamı KRT TV’deki “Sorguluyorum” programında, bunları Türk gençliğinin ve ordusunun gelenekleri olarak değerlendirdiniz. 28 Şubat davasında komutanlara müebbet cezalar verilmesinin orduyu tahrik etmek anlamına geldiğini belirterek bu gelenekleri canlandıracağını söylediniz. Bu arada mahkeme bu cezaları verdi ama kimseyi hapse atmadı. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan’ın kızları ve bazı müştekiler “28 Şubat davasında ceza alanları tutuklayın” diye mahkemeye başvurdular. Mahkeme onların bu isteğini reddetti. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yalçın Küçük: Buna izin vermeyiz. Biz zamanı geldiğinde o kızların da gerekirse yargılanmalarını isteyeceğiz. Türk ordusunun müstesna genelkurmay başkanlarını, subaylarını hapse atmayı istemek, Tayyip Erdoğan’ın kızlarının böyle bir yetkisi yoktur. Bu faşizmdir. Ne yaptılar onlar? Siz kimsiniz? O generaller bir gün size suçlama yönelteceklerdir.
MODALI GÜZEL DEVRİMCİ KIZLAR
Yüksek Yargıda Üstadım var, ona söyleyeceğim. Birtakım ön sınavlara girmeden hukuk okumam mümkün olursa yeniden hukuk okuyacağım. Babam, “Yalçın, çalışkansın Siyasal’dan sonra bir de Hukuk oku” dedi. İki ders daha verseydim, Mülkiye’den sonra Hukuk da okumuş olacaktım. Keşke babamı dinleseydim. Benim öyle bir şöhretim vardı, sınavlara girer girmez hocalarım, “Aferin aferin Yalçın, ne güzel bildin” derlerdi. Hukuk okumadım ama sonra en çok hukuka ihtiyacım oldu. Mahkemelerden çıkmadım. Benim Gülçin Çaylıgil gibi harika bir avukatım oldu. Herkesin avukatıydı, İlhan Selçuk’un, birçok aydının avukatıydı. Bir tek emekli maaşı vardı, kimseden de para almazdı. Ne güzel bir kadındı. Beni hem hapishanelerden kurtarırdı hem de akşam İstanbul’da güzel bir lokantaya götürürdü. Ne müthiş bir kadındı Gülçin Çaylıgil, ne müthişti, hep devrimciydi. Ben onlara “Modalı kızlar” derdim. Benden büyüklerdi. O zaman en güzel, en devrimci kızlar, yüksek ailelerin kızları Moda’da otururlardı. Çok güzeldiler. Bir de onun arkadaşı vardı, Ayperi Akalın, o, ne devrimci bir kadındı. Bir hatası oldu, Çetin Altan’la aşk yaşadı. Uzun boylu güzel bir kadındı. Ne devrimci günler, en güzel kadınlar, Modalı kızlar, hepsi devrimciydi. 1950, 60’lı yılların devrimcileri. Beni aralarına aldılar. Güzel yerlere gitmeyi öğrettiler.
27 MAYIS’IN ROMANINI KİM YAZACAK
B. Sadık Albayrak: Hocam bu sözünü ettiğiniz, 27 Mayıs’ı yapan gelenek orduda yaşıyor mu?
Yalçın Küçük: O zamanki laf şuydu: “Ordu millet el ele”. Ben gençlerle beraberdim. Bir gün ordudan bana dediler ki, “Seni bir subay arıyor”. Ama aynı zamanda Menderes’in polisleri de beni arıyordu. O yüzden o subaya gidemedim. Benim en yakın arkadaşım, sonra başbakan yardımcısı da oldu, en devrimci arkadaşım, Hikmet Çetin’e “Sen git” dedim. Hikmet gitti. O subay Türkeş’ti. Şunu söylemişti Hikmet’e: Cuma öğleyin Yalçın Küçük, siz, bir eylem yapın. Ordu polis bunlarla meşgulken biz iktidarı alacağız. Çocukça bir şeydi o, gündüz ihtilal olmaz. İhtilal gece yarısı olur, onu öğrendi Albay Türkeş. Vazgeçtiler, sonra 27 Mayıs’ı gece yaptılar. Ben Ankara’da kaçaktım ama sabahleyin sevgili kardeşim, erken kaybettim, sabah bana bir şeyler getirirdi, halkın her gün ihtilal yarın olacak diye konuştuklarını söylerdi. Halk ihtilal olacağını biliyordu. Bunları kimlere söylesem de yazsa; ne enteresan günlerdi. Kimse de kalmadı o dönemden. En yakın arkadaşım Fenerbahçeli milli Futbolcu Memduh Eren’di. Ne hoş çocuklardı. 28 Nisan’da Türk gençliği İstanbul’da isyan etti, 29 Nisan’da Ankara’da isyan etti. Olağanüstü eylemlerdi, onların başında ben vardım. Çok güzel günlerdi. Mektebi Mülkiye’yi 226. Alay Komutanı kuşatmıştı, emir verdi: “Ateş ateş”. Bizi ateşe aldılar. Ancak erler ateşi Mülkiye’nin tepelerine, duvarlarına atıyordu. Ne romandır, ne roman. Alay komutanı “Ateş” diye emrediyordu, askerler havaya atıyordu. Hâlâ Mülkiye’nin yüksek duvarlarında kurşun izleri vardır belki de. Böyle kafamızın üstünden geçerdi. Niye öyle yapıyorlardı? Çünkü alay komutanı Albay Sabri Süer’di. Sabri Süer’in iki kızı vardı, biri Mülkiye’de bir Hukuk’ta. Biri Temren Süer, sonradan soyadı Küçük oldu, öbürü Tözen Süer, Mülkiye’deydi. Albay da kızlarının isyanda olduğunu biliyordu. Beni de biliyordu. Ben kızlarının arkadaşıydım.
1960 MAYIS’I ÇOK DEVRİMCİ GÜNLERDİ
Ne hoş günlerdi, bunları kırk defa olsa anlatırım. Çok devrimci günlerdi. Menderes’in polislerinden kaçardık, Güney’e, Reyhanlı’ya, giderdik, orada bize Kürtler sabah öğlen akşam kebap getirirdi. Sonra biz devrim var diye tekrar Ankara’ya dönerdik. Kaçak olarak o devrime katılırdık. Ne hoş günlerdi, bana hâlâ heyecan veriyor. 28 Nisan İstanbul gençliğinin isyanında, bir arkadaşımızı, Orman Fakültesinden arkadaşımız Turan Emeksiz’i kaybettik. Ankara’da ölen olmadı, çünkü Ankara’da silahları sıkan adamın çocukları orada mücadele ediyordu. Ne hoş günlerdi. Sadık, sizlere tavsiye ederim, hepiniz yaşamalısınız öyle devrimci günleri. O bambaşka bir şeydir.
B. Sadık Albayrak: Yalçın Hocam, siz Kir Teorisi’nde Tekeliyet düzeninin bir bellek silme düzeni olduğunu yazıyorsunuz. Bütün bu tarih toplumsal hafızamızdan silindi, unutturuldu. Gericiliğe göre bir tarih uyduruldu. Bu gelenekleri yeni kuşaklara nasıl aktaracağız?
Yalçın Küçük: Şimdi başlatıyoruz seninle. Bunlar yeni kuşaklarda, bir yerde ODTÜ’de hâlâ var, başkalarında da var. Üniversite gençliği müthiş bir şeydir, onlar bizim geleceğimizdir. Dün veya önceki gün, daha yeni gelmiştim, Balat’ta, arkadaşları 20 yaşında bir kızın fotoğrafını çekiyorlardı, ben herkesle konuşurum, ona döndüm, “Ben alikıran baş kesenim” dedim. Kız beni hiç tanımadı. Baktım hiçbir şey ifade etmedi. “Aaa, galiba alikıran baş keseni, beni tanımadınız. Benim fotoğrafımı da çekin. Bakın, ben Yalçın Küçük’üm” dedim. O zaman, “Tamam” dedi, “siz gerçekten alikıran baş kesensiniz.” Beni tanıdı, “Tam size göre bir isim” dedi. Ne hoş değil mi? Bu gençlik politik değil ama beni biliyor. 1960 gençliği de sonradan politik oldu. Biz subaylarla beraber politik olduk. O yüzden zaman zaman kızarım, eleştiririm ama ben orduyu severim. Genç subaylar Sami Küçük, Suphi Gürsoytrak, öbür Suphi Karaman, Muzaffer Yurdakuler, hepsi ihtilalciydiler. Özellikle Sami Küçük olağanüstü bir ihtilalciydi. Onlar benim arkadaşım oldu sonradan. Suphi Gürsoytrak olağanüstü şeytan, akıllı, devrimciydi. Öteki Suphi ağırbaşlıydı. Milli Birlik Komitesinin üyeleriydiler, Türkiye’yi salladılar. Yeni Meclis yeni yapılmıştı, boştu. Bunlar orada otururlardı. Biz, Devlet Planlama olduk, aynı binanın önündeydik. Alt tarafımız sıkıyönetim komutanlığıydı. Cemal Madanoğlu sıkıyönetim komutanıydı. Ne hoş adamdı, subaya benzemezdi. Küçücük bir köpeği vardı. Madanoğlu’nu çok severim. O alt kattaydı, biz planlamada üst kattaydık. Başımızda bir müsteşar albay vardı. O günler çok devrimci günlerdi.
"DOĞU BİRLİĞİ’NDE ARAPLARLA VE KÜRTLERLE BİRLİKTE OLACAĞIZ"
Muzaffer Özdağ adında genç bir yüzbaşı da vardı, Ümit Özdağ’ın babası, severdim. Ümit çok iyi bir çocuktur. İyi Parti’de liderliğe yakın. Bir de Yusuf Halaçoğlu var; çok severim, ağırbaşlıdır. Onlar millici insanlardır. Ümit’le bir iki kere uzun uzun konuştum. Ümit’le ortak yanlarımız var; o da Türkiye’nin büyümesini istiyordu. Ama ben onun büyüme yolunu yanlış buluyordum. O, Albay Türkeş gibi, bizi Asya’nın doğusundaki Türk kavimlerle birleştirmeyi düşünürdü. 27 Mayıs’tan bir süre sonra Milli Birlik Komitesi, bu subayların bir bölümünü Türkeş’le birlikte tasfiye etti. Sonradan ülkücü diyoruz, o zaman faşist diyorduk, milliciydiler ama iktidarı alıp demokrasiye geçmek istemiyorlardı.
B. Sadık Albayrak: Hocam, siz büyümeyi “Doğu Birliği”nde görüyorsunuz. Bunu açar mısınız?
Yalçın Küçük: Efendim, Bağdat, biz onlarla yüzyıllarca birlikte yaşamışız, 400 yıl, her şeyimizi bilirler, biz de onların her şeyini biliriz. “Halep oradaysa arşın buradadır”. Demek ki Araplarla ve Kürtlerle birlikte olacağız. Bakın, Osmanlı’nın sonunda İstanbul diye güzel bir şehrimiz yoktur. Osmanlı’nın moda merkezi Halep’tir, ondan sonra Selanik’tir ve asıl önemlisi, çok enteresan, İzmir’dir. İzmir, Selanik ve Halep’tir. Moda merkezi Halep’tir, Selanik devrim merkezidir, İzmir her şeydir. Bunu bilin, güzel şehirler arasında İstanbul yoktur.
B. Sadık Albayrak: Kitaplarınızda “İstanbul’a bütün güzellikler dışarıdan gelmiştir” diye yazıyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam, Hareket Ordusu’nu anlatırken böyle başlıyorsunuz.
Yalçın Küçük: Her şey Selanik’ten geldi. Cumhuriyet kuruluncaya kadar İstanbul için güzel bir şey söylenemez. Kemalist doktrinin söylediği gibi Ankara küçük bir kasaba mıydı; hayır, Ankara büyük bir şehirdi. Cumhuriyet geldiği zaman çok güzel binalar vardı orada. Millet Meclisi, Ankara’da, muazzam bir binada açıldı. O kadar büyük değildi ama Ankara oldukça büyük bir kentti. Nihayet orada Meclis açılacak binalar vardı. Türkiye’nin en büyük zengini, Koç ailesi Ankara’dan çıktı. Koç ailesi kültürlü bir ailedir.
TRUMP İRAN’LA NÜKLEER ANLAŞMASINI TANIMADIĞINI AÇIKLADI
B. Sadık Albayrak: Trump, bir açıklama yaptı; İran’la 2015 te yapılan, 4 Avrupa devletini de kapsayan nükleerle ilgili anlaşmayı tanımadığını ilan etti ve İran’ı çeşitli yaptırımlar uygulamakla tehdit etti. Bu konuyla ilgili Fransa Başkanı Macron’la bir telefon görüşmesi yaptığı duyuruldu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Yalçın Küçük: Trump kendisine yeni bir müttefik buldu, o, Macron’dur. Trump şunu gördü; Suriye’de sevimsizdir. Ancak Fransa’nın Suriye’de bir geçmişi vardır. Beyrut’u almak ister. Sadık Dostum, benim dünyaya bir Fransız yurttaşı olarak geldiğimi biliyor musunuz? Ben Fransız’dım, 1938’de İskenderun Fransa’nın, Suriye’nindi. Annem, “Oğlum, İskenderun’un yarısı ‘El vataniye Suriye, istemezük Türkiye’ diye bağırırdı. Biz sokağa çıkamazdık” derdi. Biz öyle büyüdük, biz Fransız’dık çünkü Suriye Fransa’nın bir mandasıydı. Siz bunları bilmezsiniz. Şimdi baktı ki Trump, oralarda sevimsiz, Fransa’yı soktu oraya. Fransa oraya asker gönderdi. Yakın zamanda Suriye’nin bir Hatay savaşı başlayacaktır. Bu, şu andaki ABD planıyla Fransa’nın Ortadoğu’daki bir savaşıdır. Onu istiyor Fransa. Fransa emperyalizmi kaybetmiş bir ülkedir. Fransa Beyrut’u ister. Biraz önce söyledim; Beyrut çok güzel bir şehirdir. Benim çocukluğumda evimizdeki bütün güzel eşyalar Beyrut’tan ve Halep’ten gelmedir. İskenderun Halep’in limanıdır. Bunu öğrenin. Osmanlı’nın en güzel şehri İstanbul değildir, medeniyet Halep’tedir, moda Halep’tedir. Türkçenin çok güzel bir sözü var; “Halep oradaysa, arşın buradadır”. Arşın nedir, terzinin ölçüsüdür. Halep çok iyi, kumaşlar çok iyi ama bu elbiseleri de biz İskenderun’da dikiyoruz. Biz Halep’in limanıyız. Hepsi Osmanlıdır, Türktür.
"KEMAL PAŞA MİNİMALİSTTİ BİZ MAKSİMALİSTİZ"
Kemalizm bunları unutturdu. İyi yaptı, bize biraz Türklüğümüzü hatırlattı. Kemal Paşa minimalisttir. Biz maksimalistiz. Biz büyük Türkiye’den yanayız. Bu işte, büyük Türkiye’de Bağdat vardır, Halep vardır. Benim arkadaşım Ümit’in söylediği gibi Doğu Asya yoktur. Beraberlik aynı kültürdür, birbirinize sırt sırta olacaksınız. Bizim uzak yerlerde gözümüz yoktur. Halep’in, Suriye’nin en güçlü ailesi, iktidarı, oranın Vehbi Koç’u derim ben, her şeye hakim olan, Sabuni’lerdir. Sabun ürettiler. Ben de Sabuni’yim. Annem, anneannem de Subuni’dir.
Kemalizm, çok haklı olarak, bizi Osmanizmden kesti ama şu anda artık biz tarihimizin çocuklarıyız. Biz Osmanistiz. Osmanlı çocuklarıyız biz. Büyük bir imparatorluğun devamıyız. Ama Ümit Özdağ’ın, Albay Türkeş’in söylediği gibi Uzak Asya’da bir işimiz olmaz. Biz Bağdat’la olacağız.
B. Sadık Albayrak: Hocam, akepe de “yeni Osmanlı” peşinde koşuyor. Sizinki de Osmanlı’ya bağlanıyor, ayrım nerede?
Yalçın Küçük: Onlar İslamcı. Onlarda hiçbir Türklük yok. Onlar Afrin’i almak peşindeler. Biz kardeşlikle beraber olacağız, oralarda beraberce bir birlik kuracağız; Bağdat, Halep, Ankara, nihayet İstanbul ve en önemlisi Diyarbakır. Orada bizim Kürtlerimiz var. Araplarımız, Kürtlerimiz, Türklerimiz var. Bunun heyecanını duyuyoruz. 400 yıl birlikte yaşadık.
BÜYÜK ZENGİNLER EKONOMİK İFLASIN HESABINI SORARLAR
B. Sadık Albayrak: Ekonomik çöküntü derinleşiyor. Büyük iflaslar başladı, dolarda iki buçuk ayda yüzde 14 devalüasyon oldu. Salı günkü TV programında bunun mutlaka hesabı iktidardan sorulur dediniz.
Yalçın Küçük: Gayet açık, Tayyip Bey bunlardan dolayı yargılanacak. Tayyip Beye Suudi Arabistan’a gitmesini tavsiye ediyorum, orada yaşayabilir artık. Gidin, Tayyip Bey, sizi büyük zenginler rahat bırakmaz artık. Şuraya bakın, en büyük zenginlerimiz iflas etmişler. Sen bir komünistsin Tayyip Bey, büyük zenginleri ortadan kaldırdın. Akılsız bir iktidar, her tarafı dökülüyor, tam bir diktatorya var, her gün aynı laflar, lafları da bitti. Seni düşündüğümüz için “Tamam” artık diyoruz. Bunu duy. Buranın her tarafını iflasa soktun. Türkiye müflis bir ülke oldu, her gün dolar fırlıyor yukarıya.
B. Sadık Albayrak: Yalçın Hocam, Soner Yalçın, Sözcü’deki bir yazısında sizin için “gönlümdeki cumhurbaşkanı adayım” diye yazdı. Bunu nasıl karşıladınız?
Yalçın Küçük: Soner, benim arkadaşım, beni mahcup etti. Ama bir şey söyleyeyim, bana başbakanlık, şunlar bunlar önerildi. Ben şu anda halkımın içindeyim ve her yerle beraberim ve bundan çok memnunum. Soner’e çok teşekkür ediyorum. Ben bu dünyadan bu halkın bir rütbesiz insanı olarak ayrılmak istiyorum. Ama bu halkın içinde olmak benim için en büyük güçtür, en büyük rütbedir. Soner’e tekrar tekrar teşekkür ederim. İltifat ediyor, hak etmediğim iltifattır.
B. Sadık Albayrak: Yalçın Hocam, söyleşi için çok teşekkür ederim.
Söyleşinin hukuksal incelemesini yapan Av. Sedat Akçelik ile Av. Kazım Yiğit Akalın’a çok teşekkür ederiz.
Röportaj: B. Sadık Albayrak
(Odatv)