Prof. Dr. Yalçın Küçük bir süredir ara verdiği Pazartesi söyleşilerine tekrar başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve hükümetin 15 Temmuz için “İkinci Kurtuluş Savaşı” şeklindeki açıklamalarına karşı çıkan Yalçın Küçük, “Ben 'olmaaaz' demek zorumdayım. Neden mi, "Kurtuluş Savaşı" olması için yabancılara savaşmak mutlak gereklidir.” ifadelerini kullandı. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili “Kılıçdaroğlu biliyor muydu diyorsunuz?” sorusuna “Beklediler” diye yanıt veren Yalçın Küçük, “Fethullah’ın neyinden bahsediyorsunuz; gördüğümüz, Fethullah’ın bir tek şeyi var, “Marmaris’ten alın” diyen odur. Fethullah’ın burada yapmak istediği, ki onu da bilmez, Fethullah’ın yaptığı Bab-ı Ali Baskını gibi bir şeydi” ifadelerini kullandı.
Cemaat operasyonlarına ilişkin eleştirilerini de sıralayan Yalçın Küçük, “müslüman Erdoğan ne yapıyor, 'Fethullahi' olan, 'Fetö' yanlıştır, ve tutuklanmış birisinin annesini, tekerlekli araçtadır, tesettürdedir, tutuklanmasını durdurmuyor ve hapse atıyorlar. Yaşlı bir hanımefendi'nin, türbanlıdır, tekerlekli arabası itilmektedir, eski İstanbul dolmuşları kadar kalabalık, hapishanelere koyuyoruz. Gördüğümde içim yanmıştı, hâlâ yanmaktadır.” İfadelerini kullandı.
Lozan tartışmasına da değinen Yalçın Küçük, “Lozan, bizim antlaşma ile de, "devlet" oluşumuzun tarihi ve damgasıdır.” diyerek şöyle devam etti: “En temel, basic, özelliğine geliyorsak, bu, Lozan'a, Kürtler ile birlik ve nerede ise tek "millet" olarak girmemizdir. Bu, sadece Kürt illeriyle birlikte çıkmayı sağlamadı, Osmanlı haritalarında dahi "Ermeni Vilayeti" sayılan topraklarla çıkmayı sağlamıştır. Şimdi bu vilayetlerden her gün on ölü, "şehit" alıyoruz. Her gün on şehit alanlar biraz daha ölçülü konuşmak durumundadırlar.”
Son olarak Musul operasyonuna ilişkin konuşan Yalçın Küçük, “Büyük Paşa bu dünyadan ayrılırken İsmet Paşa'ya, "Paşa Paşa, ben gidiyorum, Musul'u alamadım, sen mutlaka al," dediler. İsmet Paşa, bu dünyadan ayrılığı yaklaşınca, "Bülent Bülent, ben de gidiyorum, Paşa bana emanet etti, alamadım, sen mutlaka al", bunu tebliğ ettiler.” ifadelerini kullandı. Bülent Ecevit’in kendisini doğruladığını söyleyen Küçük, “Üç, "Musul'u almazsak, Diyarbakır'ı veririz" ve şimdi, kaybımıza yakınız. Güzel, Musul'u almak, net almak değildir, başka işlerimiz vardır.” dedi.
Yalçın Küçük’ün röportajı şöyle:
***
Barış Zeren: Yalçın Hocam, mülakatlara bir süre ara verdik. Kamuoyu da görüşlerinizi epey merak ediyor. 15 Temmuz, Ortadoğu’daki gelişmeler, muhalefetin durumu, pek çok başlığımız var. Ancak daha güncel bir çıkışla başlayalım. Erdoğan yakın zamanda "1920'de Sevr'i gösterdiler, 1923'de bizi Lozan'a ikna ettiler. Ege'de bağırsan duyulacak adaları biz Lozan'da Yunan'a verdik. Zafer mi bu?" dedi. Çok tartışıldı. Bu çıkışı neye bağlıyorsunuz?
Yalçın Küçük: Evet, nasıl ve neden oldu, Tayyip Erdoğan birdenbire Lozan Anlaşmasının bir "zafer yutturması" olduğunu anladılar ve sanki Sevr'den sempati ile söz ettiler, tabii yutturma zaferi reddettiler. Tarihte ve tarih bilgilerimizde yepyeni bir durumdur. Ansızın ve birden, sanki patlattılar. Sanki uyuyorduk ve uyandık. Öyle düşünmek durumundayız. Böyle düşününce, özel kuvvetler komutan yardımcısı tuğgeneralin alnına, kişisel tabancasının mermilerini birden boşaltan astsubay komutanı hatırlıyorum. Ve nasıl oldu, neden oldu, ne vardı, hep düşünüyorum. Sanki hep düşünüyoruz. Şimdi önümüzdeki soru budur. Hep cevap arıyoruz.
Bir cevap var, gördüm, ancak, bu cevabı aktarabilmek için bir hatta iki paranteze ihtiyacım var. Birinci parantezim şudur, Bekir Coşkun güzel bir cevap vermiş, Bekir Üstad, Erdoğan için ve Lozan'a birden bire "yutturma" demesinin nedeni olarak, "Atatürk olmak istiyor, olamıyor" diyorlar. Olamıyorsa, "kötülemek" zorundadır, gerçi hep kötülüyordu, ama burada pek yüksektedir.
Bir de teoremim var, kim ya da hangi gazete sürekli Gülen'den bahsediyorsa, şimdi ve hep olmadık ölçüde kötülüyorsa, o gazete mutlak fethullahi'dir, en azından bir zamanlar öyledirler. Güzel, benim teoremime göre, öyleyse, Hürriyet bir zamanlar "güleni" ya da Boris Johnson'a göre, küçümsemiyorum, Büyük Britanya'nın dış işleri nazırıdır, "gülenizm" taraftarıdır. Hürriyet 15 Temmuz gecesinin yıldızı Hande Fırat'a allar giydirdi, kıpkırmızı başlıyor, tam bir zafer bayramı havasındadır. Ve Hande Fırat'ın o heyecanlı gece beyazlar giymiş fedakar çalışmasını da hep hatırlıyorum. Çok değerlidir, artık haksızlığa uğrayacağını sanmıyorum. Şimdi allar var. Aydın Doğan burada da öncüdür. Kıyamayız. Hilton'un ruhsatını da veririz.
İKİ AYDIR SÜREN BİR "TEŞEBBÜS" BİLMİYORUZ
Sözcü ise eve giriyor, ben almıyorum. Bizim bayi okuyucusu pek düştü, herhalde kem sözdür. a, Gazete'ye dokunmadan Özdil'i okuyabiliyorum, gazetenin en arka sayfasındadır. b, Bekir Beyi, Temren haber ediyor, haberlidir. Mehmet Güner'e boyum yetmiyor. Af diliyorum.
Güzel, Bekir Coşkun bir de "laf karıştırıyor"; Erdoğan için, "kendi ordusunun elinden zor kurtulan bir başkomutandı" demektedir ki, bu savaşın ordu ile Erdoğan arasında olduğu anlamına geliyor. Bu yeni tarihi tekziptir. Ve çok ağırdır. Ayrıca, Obama, Edelman ve Economist de bizlere şu anda anlatılan tarihi tekzip ediyorlar. Tayyip Bey, böyle düşünenleri, en kibar sözcükle, bozguncu saymaktadır.
Pek güzel, yalnız ben çok titiz birisiyim, 21 Eylül'de bitmeyen Odatv Davası'nda, dostlarım ve arkadaşlarım avukatlarımızı uyardım. "Darbe teşebbüsü" diyorlar ki, öyleyse "teşebbüs" çok kısadır, söylendiği denli önemli değildir. İki aydır süren bir "teşebbüs" bilmiyoruz, hukukta yeri yoktur. Güzel, ayrıca eklemem gerek, "Fetö" de kabulü zor bir deyiştir.
Deniz Hakan.: Neden?
Y.K.: Bize de "Ergenekon davası" demişlerdi, "olmaz" dedik ve mahkeme reddetti. Gülen ve arkadaşları için henüz bir mahkeme kararı yoktur ve "fetöcü", hukukta, söyleyemiyoruz.
"İKİNCİ KURTULUŞ" SAVAŞIMIZ YOKTUR
Okan İrtem: Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi FETÖ iddianamesini, böyle bir örgüt olduğuna dair deliller olmadığı gerekçesiyle reddetti. Eğer bir örgüt var ise, kuşku yok ki, bu örgüt 17/25 Aralık'ta kurulmadı. Fethullahçı cemaat terör örgütü kabul edilecekse, bu örgütün bir kuruluş tarihinin de olması gerekiyor. En azından şu açık: bu örgüt çok daha öncesinde kuruldu. Mahkeme, iddianameyi reddederken şunu söylemiş: "Örgütün kuruluşu, kurucuları, amacı, stratejisi, eylemlerinin neler olduğu" belirtilmelidir. Peki, bu örgüte ilişkin bu bilgiler ortaya konduğunda, Hilmi Özkök gibi Genelkurmay makamında oturmuş kişilerin, Erdoğan türünden başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamında oturmuş ve oturan kişilerin de terör örgütüne yardım ve yataklı suçuyla yargılanması gerekmeyecek mi?
D.H.: Evet, bunu sordukları yok, ama ilgili ilgisiz herkesi, şimdilik sola ve Kemalistlere doğrudan saldırma güçleri olmadığı anlaşılıyor, ama gittikçe daha fazla sayıda muhalifi “fetö üyesi” suçlamasıyla topluyorlar. Ancak Yalçın Hocam, siz “önemsiz” diyorsunuz, “ne istediler de vermedik diyen” Tayyip Erdoğan İkinci Kurtuluş Savaşı diyor.
Y.K.: Evet, ben de Temren aracılığıyla Bekir Üstad'tan öğrendim. Tayyip Beyefendi, "İkinci kurtuluş savaşı 15 Temmuz'dadır" demişler. Deniz Hocam, ben "olmaaaz" demek zorumdayım. Neden mi, "Kurtuluş Savaşı" olması için yabancılara savaşmak mutlak gereklidir. Biz, Kurtuluş Savaşı'mızda Yunaniler ile savaştık. Ben Kıbrıs Savaşı'nda dışardan indim ve Rumlar ile savaştım. "Gazi" kağıdım mevcuttur. Savaşın teorisini de pratiğini de biliyorum.
Olmaaaz, demek ki "ikinci kurtuluş" savaşımız yoktur. Bayramımız ise olmamaktadır. Eski bayramımız ile devam ederiz.
D.H.: 15 Temmuz’da yabancı ülkelerin dahli yok mu diyorsunuz? Amerika’nın, Rusya’nın, Almanya’nın, hepsinin Tayyip Erdoğan ile sorunları olduğu biliniyor. Bunun Erdoğan’ı anti-emperyalist cepheye ittiğini savunmak ne denli saçma ise, başta Suriye politikasının, IŞİD’e yakınlığı iddialarının ve Kürt savaşının bu üç büyük ülkeyi de rahatsız ettiğini unutamayız. İsrail’in de memnuniyetsizliği var. Amerika’nın, özellikle belli kanatlarının, ve İsrail’in bir hazırlıktan haberdar olmaması mümkün mü sizce?
Y.K.: Deniz Hocam, ben bu soruya önce, kim beklemiyormuş ki, diyerek karşılık veririm. Benim gördüğüm budur. Kılıçdaroğlu'nun hiç bir sözüne güvenemiyorum. Adına hiç inanmıyorum. O gece, geç saatlere kadar, Tayyip Bey'i getirmelerini bekliyordu ve sonra, "dolmuş bulamadım" demişti. Hiçbir sözüne güvenmemek durumundayız.
FETHULLAH’IN BİR TEK ŞEYİ VAR, “MARMARİS’TEN ALIN” DİYEN ODUR
B.Z.: Kılıçdaroğlu biliyor muydu diyorsunuz?
Y.K.: Dolmuş bulmadım, dediğini söylüyorum. Binali Gardaşım söyledi, “Kemal, sen niye İstanbul’da durdun o akşam” dedi, Kılıçdaroğlu “taksi bulamadım, dolmuş bulamadım” dedi, tabii abartarak söylüyorum. Hepsi beklediler. Bugünden bakınca öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan getirilecekti, beklediler. Fethullah’ın neyinden bahsediyorsunuz; gördüğümüz, Fethullah’ın bir tek şeyi var, “Marmaris’ten alın” diyen odur. Fethullah’ın burada yapmak istediği, ki onu da bilmez, Fethullah’ın yaptığı Bab-ı Ali Baskını gibi bir şeydi. Marmaris Baskını, ama burnunu kanatmayacaksın, bunu yapmak istediler. Bu kadar yeter şimdilik.
Fethullah Gülen tüm adamlarını önceden dışarı çıkarmıştı. Bakın, orada dosyalar var, çok açık, adam diyor ki, itirafçı olmuş bir yarbay, “3500 subayı AKP tasfiye edecekti, Gülen bize ‘isyan edin’, dedi” diyor. İki taraf da biliyordu bunu, bunu çok açık olarak söylüyoruz. Ne zaman biliyordu Gülen, elimizde hiç şüphe edilmeyen bir gün var, Can Dündar’ın ülkeden çıkışı. Ortada hiçbir şey yoktu. Kim çıkarttı, Gülen çıkarttı. Doğru mu, Cumhuriyet Gazetesi kendi içinde kavga etti, “devlet sana çık, dedi” diye bir açıklama yaptı yazarlarından biri.
D.H.: Aydın Engin.
Y.K.: Evet. Engin Aydın, Aydın Engin. Devletten kastı Gülen’dir, çıkarttılar. Operasyon bekliyordu ve Tayyip Bey de biliyordu. Doğan’ın beklemediğini kim söyleyebilir. Anlaşılan herkesler bekliyordu. Ve beklediler. Sonra Hande Hanım allara büründü. Bunları açacağız.
Yabancılar diyorsunuz, eski başbakan ve şu sırada, akepe için pek iltifatkar Mesut Yılmaz, Güleni Hareket ile ilgili olarak, "nedir ve ne değildir" bilmiyoruz demektedir ve "global misyonu'na" işaret etmektedir. Kim, Güleni Hareket'in içinde ne var, ve yine Yılmaz, Amerika'dan yeni dönmüştür, "ABD değildir" buyurmaktadır. Washington yoksa, Almanya hiç yoktur ve bu halde, İsrael oradadır. Buraya gelmiş haldeyiz. Ve İsrael varsa, Amerika hiç yoktur, diyemeyiz. Ancak, dönmüştür.
O.İ.: Çok ilginç noktalara geldik. Odatv duruşmasında da “Darbe teşebbüsünü bir darbe gibi kullanamazsınız. Hukuka aykırıdır, bir imam efendinin hangi darbesi olur,” dediniz. Ayrıntılarıyla devam edeceğiz, ama Lozan tartışması havada kaldı. Önce onu tamamlayalım.
ERDOĞAN'IN ANTİ-İSMET VE ANTİ-CUMHURİYET KAYNAKLARI
Y.K.: Peki, ben hep çalışıyorum ve sürprizler çıkarıyorum. Kadir Mısıroğlu'nu bilir misiniz, üniversite yıllarımda okuyordum, muhafazakar idi, gerici, "mutaasıp" demek istiyorum, çok yazıyordu, okunduğunu biliyorum. Yakın zamanlarda, benim sabetayist çalışmalarım, Türkiye için, "büyümezsek küçülürüz" teoremim, Mısıroğlu'nda da ilgi uyandırıyordu. Yazılarını biliyorum.
Mısıroğlu'nun "Lozan -Zafer mi Hezimet mi" adlı bir kitabı bulunuyor, bunu da biliyor musunuz? Şunu not etmek durumundayım: "Buna şunu da ilave edelim ki, İnönü ve Lozan meddahlarının her vesileyle hücum ettikleri ve Lozan'ı üstün göstermek için mukayesesine başvurdukları Sevr Sulh Projesinde yer alan 115inci madde, Kıbrıs'ın kaderini tayin eden Sulh Muahedesinin 20inci maddesinin kelime kelime tıpkısıdır." Güzel, Kıbrıs ile ilgili kısmı da özellikle aldım, yanlış anlaşılmayı önlemek istedim, bu ayrı, diğer kısmı, Erdoğan'ın sözleriyle aynıdır. Demek Erdoğan'a hücumun kaynağı budur ve Sevr'e anlaşılmaz sempatiyi de burada buluyoruz.
Akıldane ya da "Üstad" Mısıroğlu'nun İsmet Paşa ifşaatına dönmeden önce İngiliz Dışişleri’nden Boris'in dedesi Ali Kemal'e çok kısaca dönmek zorundayım. İzmit yakınlarında linç edildiğini biliyoruz. Açıklıdır. Linç eylemi Sakallı Nurettin Paşa'ya atfedilmektedir. Muhafazakar, "millici", ayrıca, pek disiplinli ve hatta zalim bir komutan olarak yazıyoruz.
Paşa, "Sakallı" hakkında, "Çöküş" çalışmamda bilgi var, "Selman-ı Pak" kahramanıdır, Kut-ül Amare'den hemen öncedir. Sonra Dersim Savaşı'nda, 1921, önemlidir; Ardeşir'i bastırmıştır. Üç, İzmir Yangını da Nurettin Paşa'ya yüklüyoruz. Tabii, Ali Kemal'in linç edilmesi de Sakallı'nın işi sayılmaktadır. Ancak bu son ikisi tarihçiler arasında tartışmalıdır. Yalnız, M. Housepian Dobkin'in "Smyrna 1922-Destruction of a City" çalışmasında tartışma görmüyoruz. İzmir Yangını'nı ve Nurettin Paşa'yı buluyoruz.
Sonra yazmayı planlıyorum, burada işaret etmek istediğim, oğlu Zeki Kuneralp'tir ve İsmet Paşa, sefiri kebir Kuneralp'ı, ki eşini, Kunaralp yerine asala öldürmüştü, yıllar sonradır, ve ileride yazmak üzere sadece not ediyorum, Ermeniler daha çok İbrani asıllı diplomatlarımızı katlettiler ve devam ediyorum, iki kez müsteşar yapmıştı. Ne diyorum, laik İsmet İnönü, babası linç edilmiş birisini, hem Londra'da sefir ve iki kez de Hariciye'de müsteşar yaptılar.
İşte cumhuriyet budur, baba ile ilgili iddiaları oğula yüklemiyoruz. Paşa'nın titiz laikliği de tam böyledir. Peki pek müslüman Erdoğan ne yapıyor, "Fethullahi" olan, "Fetö" yanlıştır, ve tutuklanmış birisinin annesini, tekerlekli araçtadır, tesettürdedir, tutuklanmasını durdurmuyor ve hapse atıyorlar. Yaşlı bir hanımefendi'nin, türbanlıdır, tekerlekli arabası itilmektedir, eski İstanbul dolmuşları kadar kalabalık, hapishanelere koyuyoruz. Gördüğümde içim yanmıştı, hâlâ yanmaktadır.
LOZAN DOLMASI
Devam edebilir miyim, Üstad Kadir Mısıroğlu'nun, Erdoğan'ın sayısız baş danışmanlarından birisi olduğunu da söylediler. Peki ve güzel, Üstad'ın cebi para görmüştür. Ve piyango vurmuştur, da diyebiliyoruz.
Başdanışman'dan aktarıyorum, Lozan, s.333, başlıyorum, şöyledir: "Halep, Birinci Cihan Harbi sonlarında daha ziyade birtakım siyasi entrikaların eseri olan Yıldırım Orduları Cephesi'ndeki müthiş hezimeti müteakiben düşman işgali ve istilasına maruz kalmıştır". Çok hoş değil mi, Misak-i Milli'de dahi Suriye'ye bırakılan, Halep, siyasi entrikalar sonunda Suriye'nin olmuştur. Öğreniyoruz.
Başka ne öğreniyoruz, bizler, ilk okuldan beri Mustafa Kemal'in "Yıldırım Orduları Komutanı" olduğunu biliriz ve Dünya Savaşı'nda yenilgi kabul edilince Büyük Paşa, İstanbul'a döndüler. Pek hoş, öyleyse, entrikacı ve hezimetçi olduğunu Erdoğan'ın başdanışmanı haber vermektedir. Buradayız.
Neredeyiz, şuradayız, bunlar, cumhuriyet karşıtları, Büyük Paşa'yı eleştirmekten çok korkarlar ve yerine İnönü'yü koyarlar. Burada da budur.
D.H.: Bu açıklamanın, zamanlamayı da göz önüne alırsak, Erdoğan’ın Ortadoğu hayalleriyle ilgisi olduğunu düşünmemiz gerekmiyor mu?
Y.K.: Efendim, burada başka ne var; iki, "düşman", Suriye sınırını lehimize tashih etmeyi önermiştir, Paşa, ilgilenmemiştir. Üç, Musul'u almak mümkündü ve Paşa oralı olmamıştır. Dört, son anda Halep'i de hediye etmek istediler, İsmet Paşa duymamıştır. Kulağı ağır işitmektedir ve İsmet Paşa düşmanlarına göre bu sadece bahanedir. Paşa, işine gelirse duymaktadır; gelmezse, toprak vermektedir. Güzel, bir hazine keşfediyoruz. Keşfediyorum.
Son aktarmam şudur, Lozan, s.317, Deniz Hocam siz de biliyorsunuz, ama ben "hediye" ediyorum. Hediyem şudur: "Lozan'da sadece Çanakkale Boğazı'nın giriş kısmı önündeki üç ada ile iktifa eden İnönü, Anadolu sahillerine yapışık denecek derecede yakın adaları bile talep etmemiştir." Yazılanları tekrarlıyorum, "Atatürk, şu elinizi uzatsanız tutacağınız adaları almamıştır", böylece tekrarlamış oluyorum. Tabii bir ata yaptım ve belki doğru yazdım, "Atatürk" dedim, İsmet Paşa'dır. Demek "hatasız Erdoğan" olmuyor. Belki bir gün...
DOĞU ARTIK BU TÜR PROGRAMLARDA BİR HACIVAT'TIR, EĞLENDİRİYOR
***
Bir de haberim var. 23 Eylül'de Haber Türk'te Mehmet Metiner ile Doğu Perinçek tartışmışlar, duydum. Doğu artık bu tür programlarda bir hacıvat'tır, eğlendiriyor. Ve gelmişler, Atatürk mü büyük, Erdoğan mı, tartışma budur. Güzel, Metiner, "Atatürk hücumsuzdur, Erdoğan hep hücum etmektedir". bunları söylemiş, tıpkı bir zamanlar, Melih Gökçek-Kemal Kılıçdaroğlu mülakatlar misli, Kılıçdaroğlu kazanmıştı, ve burada, Metiner galiptir. Erdoğan Atatürk'ten büyüktür, öğrenmiş durumdayız.
İki nokta var, bir, Bekir Üstad, "Atatürk olmak istiyor, olamıyor" diyor, halbuki olmuş ve aşmıştır. İki, Perinçek, Gökçek misli kasten yenilmiştir, çünkü, artık "en büyük Erdoğan'dır", buna inanıyorlar ve inanıyoruz. O Erdoğan ki, Amerika ile savaşmaktadır. O Erdoğan ki, Doğu'da Kürtler'i yenmektedir. Ve O Erdoğan ki, Şam'a girmek üzeredir, namaz dahi kılacaklar. Ve yanında Doğu Perinçek de saf tutacaklar. O Erdoğan ki, Suriye'den biraz toprak alma ümidindedir. Ve çok hoş, Doğu Yoldaşımız'a göre, Beşar Esad ise çok memnundur ve sanki baas'ı bırakmış ve vatan'a iltihak etmiştir. Ve tamamdır.
Doğu, 1964 yılından beri arkadaşımdır. Önce yoldaş olmuştuk. Sonra, 1967 yılından beri masallarını dinliyoruz. Ve bu bir, "Doğu masalıdır", özlemiştim. Ve "sağolasın Doğu" diyorum.
***
ATATÜRK’ÜN İNÖNÜ’YE, İNÖNÜ’NÜN DE ECEVİT’E VASİYETİ
Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu ancak aşırı bilgisizler ve cumhuriyet karşıtları küçümserler ve küçümsüyorlar. Örnek mi, Mete Tuncay, üniversite yıllarımızda arkadaşımızdı ve hep küçümsemiştir, çünkü damarlarında karşıtlık var.
Askeri yanını istendiği ölçüde küçümseyebiliriz, ancak politik sahneler sadece dahiyanedir. Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Kazım Karabekir'in yaptıkları bir politika sanatıdır. Büyük ustalık sergilediler.
Kemalistler vardır, tür türdür; bir türü var, "dar kafalı kemalist" diyebiliriz. Kimler mi, Karabekir'i küçümseyenler, dar kafalıdırlar. Doğu'ya ve cephe kurmak üzere ilk çekilendir ve herkesi çekmiştir. Büyük iş yaptığını not ve kabul etmek durumundayız.
Lozan, bizim antlaşma ile de, "devlet" oluşumuzun tarihi ve damgasıdır. Peki, en temel, basic, özelliğine geliyorsak, bu, Lozan'a, Kürtler ile birlik ve nerede ise tek "millet" olarak girmemizdir. Bu, sadece Kürt illeriyle birlikte çıkmayı sağlamadı, Osmanlı haritalarında dahi "Ermeni Vilayeti" sayılan topraklarla çıkmayı sağlamıştır. Şimdi bu vilayetlerden her gün on ölü, "şehit" alıyoruz. Her gün on şehit alanlar biraz daha ölçülü konuşmak durumundadırlar.
Yıllardır söylüyorum, bir, Musul'u kolay verdik, Hatay'ı kolay aldık. İki, Büyük Paşa bu dünyadan ayrılırken İsmet Paşa'ya, "Paşa Paşa, ben gidiyorum, Musul'u alamadım, sen mutlaka al," dediler. İsmet Paşa, bu dünyadan ayrılığı yaklaşınca, "Bülent Bülent, ben de gidiyorum, Paşa bana emanet etti, alamadım, sen mutlaka al", bunu tebliğ ettiler.
Bunu ben çıkardım ve yayınladım. Bülent Bey, "Yalçın doğru söylüyor" dediler. "Metin'den almıştır" eklediler. Hayır, Metin Toker ile öyle bir yakınlığım yoktur. Şimdi açıklıyorum, ben Ecevit'ten aldım, ancak haberi yoktur.
Üç, "Musul'u almazsak, Diyarbakır'ı veririz" ve şimdi, kaybımıza yakınız. Güzel, Musul'u almak, net almak değildir, başka işlerimiz vardır.
Ne demek, biz Musul'u kürtleşerek verdik. Türkiye'yi ise türkleşme kapısıyla beraber aldık. Bu formülasyonu yaparken, "böyle gelmiş böyle gitmez" de diyordum.
D.H.: Nasıl gider?
Y.K.: Planlama'dan ayrılmadan önce "Antalya Bölge Planlaması Ko-Direktörü" idim, bir tür federasyon hazırlıyorduk. Cumhuriyet'te federasyon vardı ve yenisi de hazırlanıyordu. Bizim Kürtlerimiz, bu işi çok abartıyorlar; önemli olan bu değildir. Birlikte olma iradesidir.
D.H.: Peki, “Musul’u almazsak Diyarbakır’ı veririz” dediniz ve şimdi Amerika Musul’u alma hazırlığı içinde. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve Türkiye için, Ortadoğu halkları için buradan bir çıkış var mı?
Y.K.: Deniz Hocam, bunu uzun bir mülakat olarak hazırladık. İlk bölümde bir kısmını vereceğiz, parçalarını duyuracağız, devamı olacak. Gülenist dolu Cehepeyi, Karabulut Kılıçdaroğlu’nu ve Fethullahileri konuşacağız; Enis Berberoğlu’na Fethullahi diyorlar, Tanal, Yarkadaş ve Erdem ile birlikte Güleni kalabalıklara katılmışlığı olduğunu biliyoruz, ben de sert eleştirdim, ama “Gülenist” diyemeyiz. Necmiye’yi niye tutuyorlar, ne ilgisi var?.. Sonra, çok az girmiş olduk, teşebbüs diyorlar, hepsini konuşacağız. Bir de sizlerin dış politika yazıları olacak, mülakat bir bütündür. Barış Zeren’in yazısı, sanıyorum, Amerika’nın Ortadoğu Doktrini üzerine; siz de Ortadoğu politikasını takip ediyorsunuz, Türkiye’yi, bunları yazacaksınız. Okan Hocamınki daha Türkiye tarihi üzerine, hepsi var.
Üçlü liderin, Sykes-Picot projesini açması, Lloyd George'un, İstanbul'daki çok akıllı halifeyi tasfiye ile Suudlar'dan Türk düşmanı bir halife kurma politikasını, Arapları, Türkiye'yi yok etmek üzere, hazırlamasını unutamayız. Karşımızda Türkiye'yi ve Türkleri silmek isteyen bir Büyük Britanya imparatorluğu vardı. Erdoğan, şu anda da Işid ile, Nusra ile aynı yerdedir.
Demirel'in sözü var, Musul'u verdiler de almadık mı, bu bir. Benim de sözüm var, üç lider, beş taş oynamadılar.
Evet, şimdi Musul'a Amerika yerleşmek üzeredir. Ve tek yol, Suriye ile tek devlet olmaktır. Buradayız.
Röportaj: Deniz Hakan / Barış Zeren / Okan İrtem
Odatv.com