Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman “Yoga mı namaz mı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Karaman yazısında, yoganın masum olmadığını ileri sürdü.
“YOGA BİZİM DİNİMİZE VE KÜLTÜRÜMÜZE YABANCI OLAN…”
Hayrettin Karaman şunları kaydetti:
“Türkiye’de emsalinin eksik olmadığını sandığım -yurt dışında yaşayan ve neredeyse dilini bile unutmuş olan- bir doktor, medya sayesinde her yıl birkaç gün gündeme oturuyor; her gün gazetelerde okuduğumuz ‘sağlıklı yaşama’kurallarını, kendi buluşları gibi sunuyor, sonra bırakıp gidiyor.
Hayır, yaptıklarına itirazım yok, belki faydalı da oluyor, ama abartılacak bir tarafı yok.
Bir yazıya konu edinmemin sebebi ise ‘sağlıklı yaşama kuralları arasında’ yer verdiği ‘her sabah on dakika yoga’dır.
Yoga bizim dinimize ve kültürümüze yabancı olan, Hindistan ve Uzak Doğu kültürüne ait olup son yıllarda bir moda gibi dünyaya yayılan bir rahatlama ve stres atma aracı, bir eksersizdir; üstelik masum da değildir, birçok yerde bir dinin misyonerlik aracı olarak kullanılmaktadır.
Yoga yapan zihnini boşaltıyor, ama eğer bunda muvaffak olabilirse -ki, oldukça zordur- yoga sonrasında hayata girince, olayların ve eşyanın izdihamı içinde bunalan insan ruhuna bir şey sunmuyor, bir rehberlik misyonu yok.”
“NAMAZIN MADDİ HAREKETLERİ DE HEM YOGADAN DAHA ANLAMLI, HEM DAHA ZENGİNDİR”
Yeni Şafak yazarı Karaman yazısını şöyle sürdürdü:
“Buna karşı Müslümanların namazı var. Namaza duran Müslümanın ellerini kaldırması iki önemli faaliyetin sembolü: 1. Allah’tan başka her ne varsa onları arkaya atıyor, zihnini ve kalbini onlardan (mâ-sivâdan) boşaltıyor. 2. Mümin gaflete düştüğü için farkında olamadığı ‘her yerde hazır ve nazır olan Allah’ ile beraber oluyor, gaflet gidiyor, zikir (O’nu anma, hatırlama, manevi beraberliği yaşama) şuuru geliyor.
Yogada boşalma var, boşluk var; ama insan için güç, güven, huzur ve sevgi kaynağı olan Allah yok. Namazda hem mâsivadan boşalma, onun ağır yükünden kurtulma var, hem de tekrar normal dünya hayatına dönüldüğünde -muhtemelen bir sonraki namaza kadar- müminle beraber olacak, onu yalnız bırakmayacak, bunalımlarında, çaresizliklerinde, şaşırmalarında O’na rehber, güven ve huzur kaynağı olacak bir şuur var.
Namazın maddi hareketleri de hem yogadan daha anlamlı, hem daha zengindir.
Namaz süresince adım adım Allah’a yakınlaşan mümin bir noktadan itibaren miracı yaşamaya başlıyor ve oturarak okuduğu “tahiyyât” bölümünde âdeta Rabbi ile söyleşiyor; selam alıp veriyor, Hz. Peygamber’e (s.a.) nasip olan en büyük miracın hatıralarını anıyor, namazı sayesinde kendisine de nasip olan miracın mutluluğuna ve eğitici tesirine mazhar oluyor.
Namaz hakkıyla kılındığında o, insana ahlak eğitimi verir; kişiyi kötülük, günah, çirkinlik ve suçtan alıkoyar. Namazı hakkıyla kılmak kolay olmasa da onu devamlı kılarak mükemmeli yakalamaya gayret etmekten başka çare ve yol yoktur. Her ava çıkan avlanamaz, ama ava çıkmadan avlamak hiç mümkün değildir.”
“BİR MÜSLÜMANIN, BAŞKA BİR DİNİN İNANÇ VE İBADETLERİNE DAYANDIĞINI BİLEREK, YOGA YAPMASI UYGUN DEĞİLDİR.”
Yazısında “Bizim imanımızda ve kültürümüzde namaz gibi bir imkan var iken, onun yerini tutması mümkün olmayan yogayı -üstelik Müslümanlara- niçin tavsiye edelim?” diye soran Karaman şöyle devam etti:
“Bu vesile ile Peygamberimizin (s.a.), sağlıklı yaşama ile yakından ilgili bulunan bazı tavsiyelerine yer verelim:
‘Acıkmadan yemeyin, acele yemeyin, midenizi doldurmayın (yaklaşık üçte birini boş bırakın; yani dört birimle doyacaksanız bunun üçünü yiyin), haram yiyecek ve içeceklerden uzak durun, imkan bulursanız gün ortasından sonra bir süre (bir saat civarında) uyuyun, yine imkan buldukça oruç tutun. Dünya hayatının geçici, amaç değil, araç olduğunu unutmayın.’ (24 Haziran 2007).
Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu konudaki fetvası da şudur:
‘Yoga, Hinduizm ve Budizm’de kişiye birtakım ilâhî bilgiler ve yetenekler kazandırarak, onun arınmasına ve hakikate ulaşmasına aracı olması amacıyla uygulanan bir yöntemdir.
Son yıllarda ülkemizde bedensel egzersiz ve psikolojik terapi faaliyetleri görünümünde yaygınlaşan yoga merkezlerinin önemli bir kısmı kendilerini bu dinlerden ayrıştırarak bağımsız yoga uygulayıcısı oldukları söylemiyle faaliyet göstermektedirler.
Ancak yoganın dinî bir yönünün bulunmadığı ve zihinsel arınmayı amaçlayan alıştırmalar olduğu söylemi tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Hint dinlerinde yoga, dinî bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir. (‘Brahmanizm’, DİA, VI, 331)
Buna göre bir Müslümanın, başka bir dinin inanç ve ibadetlerine dayandığını bilerek, yoga yapması uygun değildir.’
Şimdi okullarımızda seçmeli İslam dersleri var. Bu derslerin hocaları eğer liyakatli olur ve gerekli din eğitimini verirlerse örtülü misyonerliklere yer kalmayacaktır.”