İŞTE YALÇIN BAYER'İN YAZISI
'Vurun kahpeye'
HÜRRİYET'ten meslektaşımız Gülden Aydın'la karşılaştığımızda tepkiliydi; Kızının, İzmir Karaburun'da, bikini giydiği için 4 haşemalı erkek, 10 tesettür mayolu kadının saldırısına uğradığını söyledi.
Anlattıkları dehşet vericiydi ve Türkiye'nin nereye gittiğinin açık bir göstergesiydi.
"Onların ruhlarında, vicdan ve mertlik yoktu..." diyen Gülden Aydın'ı dinlerken irkiliyoruz:
"Yıllık iznimde, üniversite öğrencisi kızım Ceren'le birlikte ablamın İzmir-Karaburun'daki yazlık evine gittik. İlk iki gün şahaneydi. Çakmacık mevkiindeki koyda yüzerken batık bir kentin kalıntılarını keşfetmiştim. Ancak bu koya ablam ve komşuları gelmek istemiyordu. Üç yıldır tesettür mayolu kadınlarla haşemalı erkekler, Çakmacık'a geliyor ve mayolu, bikinili kadınları sözleri ve bakışlarıyla rahatsız ediyorlardı. Her akşam arkalarında bıraktıkları çöpleri toplamak da ablam ve komşularına düşüyordu. 9 Ağustos Çarşamba günü, yine Çakmacık'a gitmekte ısrar ettim. Bana neydi onların haşemasından, tesettüründen. Koca koyda herkese yer vardı. Hem aramızda yüzlerce metrelik mesafe vardı.
GİDİN... BİKİNİLİ PİSLİK İSTEMİYORUZ
Ablam, kızım ve komşunun lise öğrencisi iki kızıyla indik Çakmacık'a... Dini bütün grup, kaya gölgesinde oturuyordu. Kızım ve arkadaşları müzik dinleyip kağıt oynamaya, ablam gölgede uyumaya başladı. Ben de yüzmeye hazırlanıyordum. Kızımın 'Lütfen temizler misiniz' diye seslendiğini duydum. Başımı çevirdiğimde bir kadının altı yaşındaki bir kız çocuğunu 15 metre kadar yakınımıza getirip kakasını yaptırdığını gördüm. Bir gün önce de kirli bebek bezini kaya oyuğuna bırakmışlardı. Kadın, uyarıya aldırış etmeden kız çocuğunun elinden tutup gitti. Kızım yine seslendi: 'Burası herkese açık bir alan. Lütfen o pisliği temizler misiniz?' Haşemalı iki erkek ve arkasından birkaç kadın, bizim bulunduğumuz tarafa geldi. Erkeklerden biri kızıma 'Sen buranın çevre sağlık müdürü müsün?' dedi. Kalabalık çoğaldı. Ben şaşkın ve biraz sonra olacakları aklımın ucuna dahi getirmeden seyrediyordum. Adamın biri kızımın göğsünü avuçlayıp bağırmaya başladı. 'Bikini giyen pislikleri istemiyoruz. Gideceksiniz buralardan!' Kızım göğsünden tutan eli itip 'Burası Türkiye Cumhuriyeti. Tabii bikini giyeceğim. Beğenmiyorsanız İran'a gidin' dedi. Ve pirhanalar gibi hep birlikte kızımın üzerine abanıp didiklemeye başladılar. Tam bir 'Vurun Kahpeye' romanındaki gibi bir linç harekátı başladı. Ben fırladım. Kızımı ellerinden almaya çalıştım. Şiddeti öyle doğal, öyle sıradan bir maharetle arz ediyorlardı ki... Oysa benim yerden bir taş alıp atmak aklıma bile gelmedi. Uçar gibi gittim, durun, dedim. O saniye ben de yerde, kızımın üzerindeydim. Kollarımdan tuttu bir adam, kaldırdı, birkaç kadın bana da vurmaya başladı. Dizlerimin bağı çözüldü, başım döndü, yığıldım. Ablam geldi, 'Durun, Allah aşkına ne yapıyorsunuz? Kardeşim gazeteci' dedi. Evet, sihirli ama beni utandıran sözcük buydu. Gazeteci! Olmasaydım ne olacaktı? Ben mi yoksa onlar mı acizdi? Elleri havada durdu. Linç halkası gerileyerek açıldı. Kızımın koluna girdik ve havlusunun üzerine yatırdık.
34 HRC 66 PLAKALI OTOYLA KAÇTILAR
Cep telefonu bu koyda çekmiyordu. 156 jandarmayı aramak için yukarıya çıkmam gerekiyordu. Liseli komşu kızlarıyla yokuşu tırmandık. Ben jandarmayla konuşurken kızlar saldırganlara ait üç otomobilin plakalarının fotoğraflarını çektiler. Tam bu sırada kızımı taciz eden adamla iki kadın 34 HRC 66 plakalı otomobile binip kaçtı. Jandarma, J. Üstçavuş Veli Sadık Işık ile birlikte on dakika içinde geldi. Karaburun Jandarma Karakolu'na gittiğimizde saldırganların sayısı dokuza inmişti! Daha sonra olayı seyredenlerden, saldırganların bir kısmının kayalıkların arkasına dolaşarak kaçtığını öğrendik. Saldırganlardan iki erkek A.G., M.G. ile iki kadın T.G., K.G. şikayetçi, beşi de tanık oldu. İfadelerinde hepsi de kızım Ceren'in kendilerine hakaret edip tartakladığını söylediler. 13'e karşı 1!
İTÜ'LÜ DOÇENT SALDIRGANI KORUDU
Tacizci saldırganın kaçtığı ve İstanbul'daki bir şirkete ait otomobilin bulunması için ısrarcı oldum. Kızımla birlikte haşemalı tacizci saldırganın eşkalini verdik. 40 yaşlarında, kısa boylu, göğüs kafesi geniş, ince kollu, beyaz saçlı... 36 saat sonra otomobil bulundu. Karaburun C. Başsavcısı Serkan Beyoğlu'nun makamında yüzleştik. 'Buyrun, benim' diyen kilolu ve daha yaşlı şahıs ile yine kilolu ve yaşlıca eşinin kaçaklarla uzak yakın ilişkisi yoktu. Saldırganı gizleyerek sahiplenen ve kanunları yanıltmaya çalışan bu şahsa, kızımı darp ve taciz etmeyi de üstleniyor musunuz, diye sordum. Tabii ki reddetti. Savcılık kayıtlarından bu şahsın İTÜ'de doçent ama TSE Yönetim Kurulu'nda profesör unvanlı İ.H.B. olduğunu öğrendim. Diğer saldırganlar Rize-İkizdere ve Samsun-Bafralı'ydı. Hepsi de İstanbul Fatih'te ikamet ediyorlardı. Üç yıldır, Karaburun'da emekli bir başkomisere ait kaçak olduğu iddia edilen bir pansiyonda kalıyorlardı. Adli süreci başlayan bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağım."
Yalçın BAYER / Hürriyet