Azizoğlu, davetlerde başkasının yerine oturanlardan, davetiyesiz içeri sızanlardan ve mesleğini 'zengin erkek' bulmak için tercih eden genç kızlardan şikâyetçi!
Ayşe Azizoğlu, 1949'da Ankara'da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğar. Ayşe Abla İlkokulu'ndan sonra Ankara Koleji'ni iftiharla tamamlar. Daha sonra babası Reşat Azizoğlu'nun da desteğiyle basın yayın okuluna devam eder. Hayat ve Ses mecmualarında röportajlar yaparak iş hayatına başlar. Ay'a giden ilk astronotlarla röportaj yapınca tüm dikkatleri üzerinde toplar. Sağlık Bakanı olan amcası Yusuf Azizoğlu'nun da yardımıyla yaptığı Meclis röportajları kariyerini perçinler. Mete Akyol ile Milliyet Ankara Bürosu'nda çalışır. Akyol ile Türkiye'nin ilk radyo ve televizyon ilavesini çıkarırlar. 70'lerde evlenir; kariyer de yapar çocuk da. Evliliğin kendine göre olmadığını anlayınca boşanarak, İstanbul'a yerleşir. Yıl 1974; Azizoğlu, Abdi İpekçi'nin yanında İstanbul'da çalışmaktadır. İpekçi, onu, 'iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olabileceğini' belirterek Koç Holding'e yönlendirir. Alaaddin Aslen ile 3 yıl çalıştıktan sonra Retro ve Rota reklam firmalarında iyice uzmanlaşır. Daha sonra kendi şirketini kurarak kurumsal ve etkinlik iletişiminde hatırı sayılır bir yer edinir.
Böylesi bir başarı hikâyesi atlanamazdı; aradım; ofisinde buluştuk. İkimiz de rejimde olduğumuzdan bitki çaylarımızı demleyip sizin için sohbete koyuluverdik.
- Türkiye'nin elit insanlarının içinde yaşıyor ve onların etkinliklerini düzenliyorsun. Bu insanların altına en lüks aracı yollasan davete gitmezler nasıl oluyor da adeta koşarak gelmelerini sağlıyorsun?
Zor bir iş aslında ama davet ettiğim insanlar aynı zamanda dostlarım. Bu insanların hepsiyle zaten aynı hayatı yaşıyoruz. Birbirimizin bayram, doğum günü, düğün, cenaze gibi önemli günlerini de ihmal etmeyiz. Sadece bu şekilde görüştüklerim 250 kişi kadar. Bu hem ailemin konumu, hem şahsımla ilgili sanırım.
EN İYİ YER, BAKAN YANI
- Diyelim ki bir davet hazırladın ama bu 'ağır toplar'ın nereye oturacağı da çok önemli... Bu dengeyi kurmayı nasıl başarıyorsun?
Risk her zaman var tabii ki. Ama benim için her davetli önemlidir. Bu yüzden eskiden geceleri uyku tutmazdı. Hatta bir zamanlar ilaç bile kullandım. Perişan olunca doktorum beni bitki çaylarına yönlendirdi. Bu sefer de markette ne papatya kaldı, ne ıhlamur. Kimi zaman LCV (Lütfen Cevap Verin) yaptırmadan gelen de olur, davetsiz gelen de. Yemeklerde o kadar önemli değil, neticede masanın her yeri güzel ama tiyatro düzeni olunca, işin rengi değişir. Varsa 'bakan yanı', en iyi yerdir.
- Beni de bir kere oraya oturtmuştun...
Evet, o gece sen de geç kalmıştın! Üstelik senin yerine son dakika Sema Çelebi oturmuştu ve çok sinirlenmiştim. Dostlarımı protokole almaya özen gösteririm. Mart ayında, Cemal Reşit Rey'deki Kültür Bakanı Çelik himayelerinde yapılan gecede yaşamıştık o olayı. Artık şöyle bir çözüm bulduk; o kaosu önlemek için, koltuk başlarına güvenlik koyduruyoruz ki başkası oturmasın. Maalesef böyle olayları burada çok yaşıyoruz ama yurtdışında olmuyor öyle şeyler.
İKİ GAZETECİ TANIMAKLA OLMAZ
- Moda meslekler var şimdi; halkla ilişkiler de çok revaçta...
Sorma herkes ama herkes bu işi yapar oldu. 2 liraya yapan var; bu sefer firmalar, "Sen neden 3 lirasın?" diyor. Ben de "Ona gidin o zaman" diyorum. İstanbul'daki hemen hemen bütün büyük firmaların patronları ya arkadaşım ya da şirketleriyle çalışıyorum. Hatta bazıları gelip, "Ayşe, biz şu şirketle çalıştık ama sonuç alamadık. Ne olur al şu işi kotar" diyorlar. Birkaç kez denedim ama kotarılmıyor. Sorunlu başlamış iş, sorunlu oluyor; o yüzden onlara 'hayır'ımız hazır. Karşı taraftan bir bedel alıyorsam ona da kazandırmak zorundayım. Halkla ilişkiler düğün dernek demek değil ki. Kurumsallaşmak çok önemli. İki gazeteci tanımakla bu iş yapılmaz. Türkiye'de saygı duyduğum 4-5 büyük firma var ve toplasan 20 kişi lideriz. Ama bazı firmalar var ki, hem çalıştıklarından gizli başka firmalarla görüşüp sözde parlak fikirlerini bizlere empoze eder ya da bizim bilgimiz dışında kendilerince başka yöntemler de uygulamaya kalkarlar ki bu en olumsuz sonuçların doğmasına sebep olur. Sonra hatalarını bize yüklemeye çalışırlar.
- Elbiseyi diktirip, 10 kilo alıp, "Bu bana dar geldi" demek gibi mi?
Aynen bu sana da çok oluyordur. Ya paranı ödememeye kalkar bahane bulur ya da her yerini yama yapar.
Durmadan çekmeceden çıkan çikolatalara isyan edip, "Artık yeter" diyorum. "Ye bunlar bitter, kilo yapmaz" diyor. Ama tatsız bitki çayını da elinden düşürmüyor. Leopar koltuk ve gazete kupürleri her yerde yaşanmışlığın ve başarının izlerini taşıyor. Sarı iç açan duvarlarda büyük aileden gelen nice anılar asılmış. Hatta mor bir binlik de bereket sembolü olarak duvarda. Haftalık bir derginin son sayısını elime verip, "Bak hani yasaklıydın, oraya da yazdılar adını. En son geldiğin davetten. İşte bu halkla ilişkilerin belgesi" diyor ve aklıma hemen 'kara liste' denen kavram geliyor.
'KARA LİSTE' KABARIK
- 'Kara liste' yapıyor musun? Şayet yapıyorsan, hangi kriterlere göre?
Yapıyorum. Parayı er geç öder, onu sorun yapmam ama arkamdan iş çevirenler, fikir çalanlar o listeye girer. Eskiden görüştüğüm şirketlere inanıyordum; liste ve eylem planı veriyordum. Bir bakıyordum ki benim projemi gitmiş bilmem kime vermiş. Artık kendime göre taktikler geliştirdim; işimi koruyorum.
- Peki, davetliler için 'kara liste' var mı?
Var. Davetlide kara liste daha çok oluyor tabii ki. Geçen gün Füsun Hattat'ı gördüm. Çok da sevdiğim dostlarımdandırlar. "Ayşe Abla, bugünlerde senden davetiye gelmiyor" dedi. Ben de "Göndermiyorum şekerim" dedim. "Niçin?" diye sorunca, "Ben boş yere kurye parası veriyorum. Lütfedip 'katılamıyorum' diye cevap bile vermiyorsun" dedim. Ama yine de davetiyesini yolluyorum. Bende dostlara kara liste olmaz. Bazen de listedeki birtakım insanların yanlış oldukları zamanla tespit edilebiliniyor. Gerek ahlaki, gerek ticari kriterlerinde sabıka varsa onlar direkt kara listede zaten.
- Peki ya davetli olmayanlar, 'otel faresi' denenler? Nasıl tespit ediyorsun?
Çok başıma geldi. Biriyle karakolluk bile oldum. Nişantaşı'nda bir mücevher mağazası tanıtımıydı. İçeride süfli bir kadın yiyor, içiyor; kimse de tanımıyor. Hemen güvenliği çağırıp dışarı davet etmesini söyledim ama dinlemedi. Gittim, davetiyesini sordum; kadın avaz avaz bağırmaya başladı. İnat etti, gitmedi. Ben de polis çağırmak zorunda kaldım. Davet devam etti, ben karakola ifadeye gittim. Toplantı tiyatro düzenindeyse isim yazan kâğıtları kaldırıp oturmaya kalkanlar var. Senin defilende de benim başıma geldi aynısı. Ama çok edepsizse... Rezillik çıkmasın diye sineye çekiyoruz. Senin geç geldiğin gece önce Turizm Bakanı Sayın Ömer Çelik'i karşıladık; sonra kapıda durmaya devam ettim. Çünkü Güler Yiğit gibi bazı önemli misafirlerin güvenlik kartları yoktu. Üç kadın geldiler. Hal ve tavırlarından şüphelendim davetiye sordurttum. Aman ne küfürler ettiler! Allah'tan protokol korumaları vardı da olay büyümeden engellendi.
Barbaros Şansal / Akşam