Yüzleşmeye cesaret edemediğimiz korkular ve hatalar, yaşamdaki sınırlarımızı ve erişebileceğimiz noktaları belirlermiş. Nitekim kişisel gelişimciliğin çokça üstünde durduğu bu konuya dair Oscar Wilde’ın da ‘İnsanın kendiyle yüzleşmeye yüzü yoksa başkalarının hatalarıyla oynar durur’ şeklinde çok gerçekçi bir tespiti bulunmakta.
Hataları, başarı gibi sunma alışkanlığını alkışlatmayı becerenler nezdinde böylesi tespitlerin bir önemi olmadığı muhakkak. Lakin yüzleşmekten kaçınıldığı ve gelişimin önünü açıcı nitelikteki eleştirilere kulak asılmadığı sürece hep geriye gidildiği gerçeği de orta yerde. Toplumsal algıdan kişisel yaşama, eğitimden televizyon âlemine her alanda bu gerçeğin izlerini görmekteyiz zaten.
Yüzleşme cesaretinin veya niyetinin olmadığı yerde mevcut aksaklıklar objektif biçimde değerlendirilmediğinden, pek çok konuda hataların oyuncağı olunuyor adeta. Nasıl ki, yerli yersiz gerekçelerle kısıtlanan; türlü uyutmacılıklarla tek tipleştirilip vizyonsuz hale getirilen; kalitesizliği ilke edinen televizyon yapımları da bu anlayışın ürünü!
Örnek vermek gerekirse… Mazide kalan ‘Evleneceksen Gel’in oyuncularını (İzleyiciye, izdivaç adayı, olarak yedirilmiş olsalar dahi gerçek bu) bir yere toplayıp oradan buradan devşirilmiş içerikle yaratılan ‘Aşk-ı Roman’ın sözde diziliğiyle ekranda geliştirilen yozluk malum. Şimdi bu yetmiyormuş gibi hemen ardından ‘Kısmetse Olur’un yarışmacılarına ‘Gençlik Başımda Duman’ dedirten… Ve böylece yarışma niyetine yedirilenlerin nasıl tersyüz edilebileceğini gösterip, dizi olayındaki ciddiyeti ve kaliteyi dibe vurdurma niyetini perçinleyen TV 8’deki tablo, olumsuzluklarla yüzleşmeyi sevmeyenlerin, başkalarının hatalarıyla oyuncağa dönmesi noktasında çok güzel bir örnek mesela. Tabii anlayıp umursayana.
Bununla birlikte yüzleşmelerin nasıl ve hangi sıfatla yapıldığı da önemli tabii… Zira bazı yüzleşmelerin amacından sapmış sonuçlara zemin hazırlaması pekâlâ da mümkün. Ekrandaki kimi yapımlara ‘aileye zarar’ gerekçesiyle müdahale eden ve bundan sonra ailenin korunmasına, Türkçenin doğru kullanımına özen göstereceklerini belirten RTÜK’ün, KHK ile aile dostu dizileri-filmleri teşvik vererek desteklemesi, bu açıdan hassasiyetle üstünde durulmayı gerektiren bir yüzleşme ortamı yaratma potansiyelinde. Çünkü ‘aileyi koruma’ teşvikinden faydalanmak uğruna alabildiğine çağdışı işlerin, gereğinden fazla mesajlarla yüklenmiş içeriklerin ortaya çıkartıldığına; böylece gelişmiş dizicilik normlarını yakalamak yerine geri kalmış performanslar ortalığı doldurabilir neticede.
Öte yandan yasaklara meydan okurcasına yapılan yüzleşmelerde de ölçüyü kaçırmamak lazım. RTÜK’le kısıtlanmış yayıncılığa alternatif yaratmak adına özgür söylem mantığını yozlaştırmak da, teşvik kapma uğruna işi, gericiliğe vardırma oranında, çığırından çıkartmak kadar yanlış olabilir. Anlayacağınız her yüzleşme durumunun farklı bir yüzü mevcut… BluTV’nin yeni serisinde olduğu gibi! Yüzleşmenin ‘7 Yüz’ü olarak izleyiciye seslenmeyi hedefleyen yapımdan alınacak dersler çok. Kişiyi esir alan korkularla nasıl bir yüzleşme yapıyor ve başkalarının hatalarına kurban gitmemek için neleri işaret ediyor, bakalım…
BLU TV’DEN KIR DÜĞÜNÜ GİBİ TANITIM
22 Eylül’den itibaren BluTV’den izleyicisine yüzleşmenin yedi tonunu gösterecek olan serinin ilk bölümü, ‘Büyük Günahlar’… Ancak Hilton’un Gün Bahçesi’ndeki gayet özenli ve bol kepçeli kır düğünü havasında organize edilen gecede izlediğim, ‘Büyük Günahlar’ın yorumuna geçmeden önce internet kanalının kat ettiği süreç hakkındaki görüşlere kısaca değinmek isterim. Zira gerek samimiyet gerekse proje düzeni açısından övgüyü hak eden bir mantıkla dillendirildi, BluTV’nin yeni işi.
Murat Güloğlu, Şule Zeybek gibi sunucuların yanı sıra Kanal D’nin ekran yüzlerinin boy gösterdiği… Melisa Sözen, Sinan Tuzcu, Cem Davran, Engin Koç gibi ‘7 Yüz’ün oyuncularının heyecanlarının gözlerinden okunduğu… Doğan Yayın Grubu’nun yöneticilerinin katılımındaki galada konuşan BluTV CEO’su Aydın Doğan Yalçındağ, kanalı yayınlayalı 20 ay olduğunu ve ilk 12 ayın ‘kullanıcıyı tanıma ve ne sevdiğini gözlemleme süreci’ gibi geçtiğini belirtmenin ardından ‘Masum’ dizisine çok pozitif geri dönüşler aldıklarını vurguladı. İnternet kanalına alışkanlık kazandırma girişiminde bu geri dönüşlerin değeri oldukça büyük tabii… Diğer özel işlerle birlikte abone sayısının arttığını ve izleyicinin kendilerini her geçen gün daha çok desteklediğini söyleyen Yalçındağ ve ekibinin gelişimdeki en önemli yaklaşımıysa, son beş ayda ‘İzleyiciye daha iyi ne verebiliriz’ diye düşünmüş olmaları. Kullanıcıyı yeni bir işe alıştırmanın zorluğuyla karşı karşıya olma bilinciyle, yapımcıların desteğini önemseyen ve onlarla şeffaf bir ilişki içine giren BluTV’nin bu aşamadaki yeniliği de ‘7 Yüz’ film serisi olmuş. Farklı bir proje olduğu kesin. Dolayısıyla bu projeden büyük beklenti içindeler.
Zaten ‘Karışık Kaset’le anılan Tunç Şahin’in yapımla ilgili sözleri de hem meraklandırıcı, hem de bu işe büyük umut bağlandığının göstergesi. Yaptıkları işi, ‘Çok uzun bir yolculuğun ilk bölümü… Uzaktan birbirine değen bağlantılar bulunabilecek bir proje’ olarak değerlendiren Şahin, bu seriye ‘Geleneksel televizyon için bir şey yapmak içinden gelmediğinden giriştiğini ve kuralsız, dakikaya takmayan sadece hikâye konuşan bir iş olarak yazdıklarını’ belirtmekte. Bu noktada ‘7 Yüz’ün yapımcısı Bir Film’in de girişim cesaretini alkışlamak gerek. Ne de olsa yeniliklere öncülük yapmak riskli bir hamle.
Sözün özü; BluTV’den kır düğünü atmosferinde yapılan tanıtım gecesinde, film gösterimi öncesi konuşmalara özgüven ve kanalın gittikçe güçleneceğinin işaretini veren bir iddialılık hâkimdi. Ayrıca birkaç açılı biten öyküye sahip orta metraj filmlerle yaratılan seriden yola çıkarak, BluTV’nin değişik fikirlerle üretilip televizyon ekranında yayın şansı bulamayacak türden başka projeler için de nefes alma mecrası olacağı mesajını çıkartmak da mümkün. Özgürce geliştirilen yenilikçilik, kaliteli yenilikleri doğurur ne de olsa!
‘7 YÜZ’ÜN DÜŞÜNDÜREN ‘BÜYÜK GÜNAHLAR’I…
Çiçeği burnunda internet kanallarımızdan olan BluTV’nin geçtiğimiz sezon yakaladığı başarı, bu alanın ileri aşamada televizyon kanalları için ciddi bir rekabet yaratacağını gösterdi bize. Nitekim yeni sezonun kıpır kıpır ortamından geri kalmak istemeyen internet kanallarımız, ekranların tabularını ve monotonluğunu yıkmaya soyunurken, fark yaratacak işler sunma çabasında. Henüz şu aşamada bir Netflix veya HBO ayarına gelinmesi için çok fırın ekmek yenmesi gerekse dahi, bu çabanın meyveleri hiç fena değil doğrusu. Bizi bu değerlendirmeye götürense, ‘Masum’la çıkılan yolda varılan nokta olan, ‘7 Yüz’ün değişik performansı!
Bu performansta, ‘yüzleşme’ odak noktası. Yedi farklı öyküde karakterlerin gizledikleri sırlarla yüzleşmelerine tanıklık ettirmeyi hedefleyen seride aynı zamanda izleyicinin, öyküleri içselleştirip ahlaki sorgulamalara girmesinin de zemini yaratılmış. Unutulmayan aşklarla, unutulan aşkları buluşturan ‘7 Yüz’ün ilk filmi olup Cem Davran, Sinan Tuzcu ve Merve Dizdar’ı başrolüne taşıyan ‘Büyük Günahlar’ da bu zeminde geçen kara bir oyun. Oyun dediysem, öyle basite indirgenmiş veya masum bir iş sanılmasın. Burada oyun içinde oyun sergilenmekte, üstelik izleyicisini düşündürmeyi hedefleyerek.
Balıkesir’deki bir okulda makyaj peşindeki kız öğrencilerin kızsal muhabbetiyle açılışını yapan bölüm, Elif ve arkadaşlarının ergen sohbetlerinden, başka ortamdaki arkadaşlar arası yılbaşı kutlamasına zıplayıp hindi-vegan sohbetine daldı. Bu evredeki alakasız geçişle izleyicisine hafif ölçekli şaşkınlık yaşatan akışın övdüğü veganlığın, zorla değil içten gelerek kazanılan bir yaşam tarzı olduğunu dillendiren yapımın kırılma noktası, ‘Günah dökme oyunu’!
Arkadaş kaynaşması niyetine herkesin yaşamındaki günahı döküldüğü oyunda kallavi günah peşindeki Tolga ile gelişimini yaşayıp şaşırtmacalı bir sona ulaşan ‘Büyük Günahlar’, en masum görünenin aslında en günahkâr kişi olabileceği gerçeğini oyun içinden çıkan oyunla ortaya koyarken, izleyiciyi de yarattığı duygu karmaşasıyla içine çekmekte. Öyle ki, bir zamanlar sıkça yapılan ‘çocukça telefon işletmesi’ oyunuyla başlayıp, ‘telefon seksine’ dönüşerek ortaya dökülen ‘Büyük Günahlar’ın karakterlerinin yorumunda kurbanlıkla günahkârlık kavramları birbirine giriyor. Kaçamakla tacizin, cinsellikle şantajcılığın iç içe geçtiği filmde olay geliştikçe, suç ve ceza ikilemi de alabildiğine kendini gösteriyor.
İzleyiciye, ‘Bu kadarı da insafsızlık’ ile ‘Oh olsun, haktır’ tepkilerini harmanlatmayı hedefleyen ve ‘Taciz’ olgusunun üzerine kurulan içerikte, Cem Davran’ın alabildiğine gerçekçi biçimde canlandırdığı Aytaç, bu açıdan başı çeken bir figür! Nitekim filmin, cinsel tacizcilikten bambaşka bir boyuta taşınan finalinde biz de, Aytaç’ın başına gelenler üstünden, cinsel istismarla trajik aile öyküsü arasında, düşünsel açıdan bocalar halde bulduk kendimizi… Ki, bu düşündürücülük özelliği, ‘Büyük Günahlar’ın başarısı adına önemli bir detay!
İlaveten minimallikten büyük bir iş doğuran ‘Büyük Günahlar’ın verdiği mesajlar da oldukça kayda değer nitelikte… ‘Taciz’e farklı anlamlar yükleyen filmde, yetişkinlerin gençleri dinlemeden gösterdikleri tepkilerin, olaylar karşısında verdikleri haksız hükümlerin trajedi yaratma olasılığı baş mesaj. Yanı sıra insanların ‘sır’ tutmakta ketum olması gerektiği de kulaklara fısıldanıyor. Yani gücünüze-makamınıza güvenip fevri tepkiler vermeyin ve ‘Siz, siz olun geçmişte ne halt yediyseniz kendinize saklayın; uluorta anlatmayın’ denmekte.
Düşüncesizce yapılan şakaların varacağı noktadaki yıkım sınırsızlığını ‘ev telefonu’ aracılığıyla işaret eden yapımın bir diğer mesajı, duygularına yenik düşme kapasitesindekilere… ‘Nasılsa kimse bilmez’ diyerek yenilen hurmaların mide tırmalama ihtimalini akıldan çıkartmamak gerektiği gerçeği, erkek kadın ayrımı olmaksızın, uyarıcı ve acı şekilde yansıtılmakta.
SONUÇTA; Her bölümü başka hikâyeyi konu alan yedi filmlik ve bağlantısız bir seri olan ‘7 Yüz’, sadece BluTV performansıyla değil, proje özelliği açısından diğer dizilere örneklik etme kapasitesiyle de dikkat çeken bir çalışma!
‘Büyük Günahlar’la başlayıp Tilbe Saran, Genco Erkal gibi usta oyuncuların yanı sıra Melisa Sözen, Engin Hepileri, Ekin Koç, Belçim Bilgin, Damla Sönmez, Pınar Göktaş, Gizem Erdem gibi isimlerin yer aldığı başka yüzleşmelerle yoluna devam edecek olan ‘7 Yüz’ün, özgür ve orijinal işler izlemek isteyenler için birebir olduğunu belirtirken… Bu çerçevede, söylem itibariyle, küfür ve cinsellikte sansüre gidilmediğini de ‘uyarı’ babında hatırlatalım. Bir Film’in yapımcılığındaki, az ve öz anlatımlı film niteliğindeki ‘7 Yüz’ün yüzleşmelerinin her açıdan ders olması temennisiyle… Bol şans.
Anibal GÜLEROĞLU