Alabora’ya haksızlık mı yapılıyor?

Ödülü aynı miktarda olsa bile, birebir benzeşmesi olmayan ‘Alabora’yı çakmalıkla değerlendirip kestirip atmak veya eleştiride ölçüyü kaçırmak yanlış.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Rekabet en iyi ürünlerin ve en kötü insanların ortaya çıkmasını sağlar’ demiş radyo ve televizyon yayıncılığında öncülük yapan ABD’li iş adamı David Sarnoff…

İnsanların yürekten sarf etmemekle beraber sıkça kullandığı ‘İyi olan kazansız’ temennisi eşliğinde yaşanan rekabet, gerçekten de hem başarı çıtasını yükseltir hem de hakiki yüzlerin görünmesini sağlar. İş dünyasının rekabetçiliğindeki bir diğer gerçek ise rakibi daha en başından ezerek ilerisi için risk almama eğilimidir. Yılanın başı küçükken ezilir atasözü, rekabet dünyasına da ilham vermiş olmalı...

İş dünyasının bir parçası haline gelen, dahası medya dışındakilerin patronluğuyla yol alarak iyice iş dünyasına bulaşan televizyon âlemini bu rekabetçilik gerçeğinde ele aldığımızda, mevcutlara rakip olarak çıkabilecek yenilere fırsat vermemek için her türlü eziciliğin mubah görüldüğü bir yaklaşım sistemi çıkıyor karşımıza.

Yapımların daha en baştan karalanması, acemiliklerini atıp kendilerini göstermelerine fırsat tanınmadan eleştiri yağmuruna tutulması bu yaklaşımın sonucu! Bir alanda yıllardır var olup kendini kabul ettirmeyi bilenlerin karşısına rakip olarak çıkmaya yeltenenlerin vay haline.

2005 yılında ‘Survivor’ı yayınlayarak Türkiye’ye tanıtıp, sevilmesine ortam yaratan Kanal D’nin yeni maceracı yarışması ‘Alabora’ da, ‘Vay haline’ dedirten bu ezici rekabetçiliği ilke edinenlerin yeni kurbanı.

İLK BÖLÜMDEN EZEREK İZLEYİCİYİ FORMATLAMAK

Rekabetin özü fırsat vermemektir, dedik ya… Görünen o ki, daha yayınlanmadan başlayan ve ilk bölümün acemiliğine aldırılmadan sürdürülen eleştiri bombardımanlarını yapanlar bu gerçeği fazlasıyla özümsemişler.

Artık ilk kez yüzde yüz Türk formatı olarak yaratılan ‘Bana Her Şey Yakışır’ı, Hollanda ve Almanya da dâhil olmak üzere pek çok ülkeye satmayı başararak bu alandaki iddiasını ortaya koyan ve TRT 1’de yayınlanan ‘Joker’i de henüz Türkiye’de yayına sokulmadan Fransa’ya satan Erdi Yapım’ın başarılarını dizginlemek gayreti mi diyelim? Yoksa övgülerle desteklendiği takdirde zaman içinde ‘Alabora’nın ciddi bir rakibe dönüşme çekincesi şeklinde mi yorumlayalım? Tercih size kalmış. Neticede ‘Alabora’ya karşı takınılan katı tavır meydanda!

‘Mehmet Ali Alabora sunsa esprisi olurdu’ diyerek, isim benzeşmesinden sözde şirinlik yaratıp bu meyanda ismi kullanılan kişiyi de bir anlamda iğneleyerek veya sunucusu Anıl İlter’i, Alp Kırşan esinlenmesi şeklinde yorumlayarak eleştirmeye çalışmak, bu katılığın dışavurumu olarak devreye sokulmuş akıl bulandırıcılıkların başını çekmekte.

Nasıl ki, rakip partinin genel başkanına ‘mahlûk’, adayına da ‘sosyal medya karakteri’ diyecek kadar soyluluktan uzaklaştırılan siyaset adamlığı gerçeği günümüzün yükselen trendiyse, eleştirilerde maksadını aşan akıl bulandırıcılıkları yapmak da hayli revaçta! Nihayetinde bunların hepsi de toplumsal yaklaşım ve gelişim adına bir bütünlük teşkil ettiğinden, bu ufak ama itici ayrıntıları önemsemeden geçemiyoruz.

Siyasilerin alaboralı rekabetçiliğinden, ekranların ‘Alabora’sına dönecek olursak… Karşımızdaki tabloda görünen şey; ön yargılarla yapılan eleştirilerin destekçisi olarak ipe sapa gelmez mesajlar paylaşmayı marifet sayanların yazdıklarıyla ve bunları baz alarak yapılan haberlerle henüz yolun çok başında olan ‘Alabora’nın ipinin çekilmeye çalışıldığı…

Ancak yarışmacılarından, formatına dile dolanıp ilk andan itibaren gırgır geçilerek ‘Tu kaka’ haline getirilmek istenen ‘Alabora’nın, izleyici tercihlerini formatlama hedefli bu dozunu aşan kösteklemelere rağmen, öyle dibe vurmadığı da görülmesi gereken bir detay!

BÜTÜN YARIŞMALAR BİRBİRİNDEN ÇOK MU FARKLI?

Eleştiri yaparken eğrisiyle doğrusuyla gözlemlemekten yana olduğumu hep belirtmişimdir. Aksi takdirde kasten veya değil, birilerinin hakkını fena halde yemiş olursunuz.

Şimdi son bölümüyle A/B grubunda üçüncü olan ‘Alabora’ için birileri kalkmış ‘Survivor çakması’ deme gereği hissetmiş…

Neden? Çünkü yurdum izleyicisinin bu türde ilk tanıştığı ve yıllardır türlü şekliyle görmeye alıştığı yarışma ‘Survivor’ olmuş. Artık onun ardından ne gelse, çakmanın gerçek anlamını düşünmeden‘Çakma’ diyecek. Peki, çakma nedir? Orijinaliyle birebir aynı görünümde üretilen taklit şey! İyi de, ‘Alabora’ ile ‘Survivor’ birebir aynı değil ki!

Birisi; dışarıya döviz akıtılarak Panama Adalarında düzenlenen, ada ortamında barınan yarışmacıları yaşamsal kısıtlamalarla karşı karşıya bırakan bir çekişme…

Diğeri; yurt dışı yerine Ege sahillerimizin nimetlerinden faydalanmak isteyip Bodrum’u seçen ve yarışmacılarını lüks bir teknede ağırlayan, oyunlarını da denizde ve karada sürdüren bir yarışma. Yani en basitinden, aralarında mekân ve yaşam standardı farkı mevcut.

Ayrıca kızlar ile erkekler gruplaşmasından farkını ortaya koyan oyunlar da ‘Survivor’ ile aynı değil. Bu arada bazıları oturdukları yerden ‘Alabora’daki oyunları basit görse bile, iş icraata gelince o kadar da kolayca becerilemeyeceği kesin olan oyunların gayet kurallı ve güzel olduğunu da belirteyim. Güç dengesizliği de hikâye. Çünkü oyunlar ona göre.

Sunucudan kusur yaratmak isteyenlere gelince… Onlara da ‘Mehmet Ali Alabora sunsaydı’ ciddiyetsizliğinden imtina ederek bir çift söz yollamadan olmaz.

Anıl İlter’i izledim. Hiçbir özenti belirtisi göstermeden, kendi gibi davranıyor. Oyunları yönlendirme, faulleri tespit etme ve yarışmacıların elenmesi halleri dışında zaten ortada yok ki, rol çalıyor, diyelim. Merak ettim bir yarışma bundan başka nasıl sunulabilirdi? Bu yorumları yapanlar, sadece tanıtım görselindeki poza bakıp Alp Kırşan’la aralarında bağ kurmuş anlaşılan! İzlemeden dizileri, filmleri ve dahi her şeyi eleştirenlere alıştık nasılsa.

Bunun yanı sıra belli kategorilerde geliştirilen bütün yarışmaların formatlarının birbirine benzediği de bir gerçek. Ufak tefek farklılıklarla nihayetinde aynı şekilde icra edilmiyorlar mı?

Kısacası ödülü aynı miktarda olsa bile, birebir benzeşmesi olmayan ‘Alabora’yı çakmalıkla değerlendirip kestirip atmak veya eleştiride ölçüyü kaçırmak yanlış. Unutmayalım ki, ‘Survivor’ da pek çok çalkantı yaşamış, ithamlarla karşılaşmıştı… Keza, ‘Yetenek Sizsiniz’ de yeteneksiz yetenekleriyle ilk başlarda hayli eleştiri almıştı. Önemli olan yarışmanın acemiliği üstünden atması ve formatını rayına oturtup profesyonelleşmesi! Ötesi kendiliğinden gelir.

YARIŞMACILARIN STANDARTLARINA TAKANLARA…

Bodrum’un tatil atmosferi, sazlı-sözlü eğlenceleri, kederlerini Ankara’nın Bağları ile dağıtan tekne sakinleri ve diskalifiyeye uzanan çekişmeleri, itirafçı aşk halleriyle tam da bu tür formatlarda olması gerekenleri yansıtan ‘Alabora’ için bir diğer katı eleştiri, ‘Yarışmacılar arasında normal standartlarda kimse yok’ komedisi!

Komedi çünkü bir arada yaşamak durumunda kalınan yarışmalarda, misal ‘Survivor’daki katılımcılar çok mu sıradan? Ünlüler kesimine ilaveten Gönüllüler de hep normalden bir tık ötede, bir şekilde sivrilmiş kişiler. Fiziksel olarak da oyunların üstesinden gelebilecek tarzdalar. O halde ‘Alabora’ya yöneltilen bu eleştiri de yersiz kalmıyor mu? Kalıyor.

Normal standartlarda derken kastedilen şayet yarışmacıların göbekli, etli butlu kişilerden oluşmasıysa, bu tarz formatta yeni bir ‘Survivor’ düzenlenebileceğini Acun’un ‘Üç Adam’lı şovunun ardından yazmıştım zaten.

Bunun dışında elbette ki, oyunları başarabilme kıstasıyla seçilen katılımcıların yarışmayı tamamlayacak kapasitede olması gayet normal. Ne yani kılıç eğitmeni Orkun veya pilates eğitmeni Buket hantal bir vücuda mı sahip olmalıydı?

Dolayısıyla tıpkı ‘Survivor’daki gibi öne çıkan mesleklerden seçilen ve dahi özel yaşamdaki sorunları, kazandıkları ödüllerin karşılayacağı mutfak hesaplamalarıyla çok daha gerçek duran yarışmacıların manken ajanslarından toplanmış olduklarını ima etmek insafa sığmıyor.

Renkli ve canlı ortamıyla çok daha bizden olduğu halde, rekabetçi zihniyetle haksızlığa maruz bırakılarak yıpratılan ‘Alabora’nın internetten bir hayli izlendiğini vurgulayıp noktayı koyalım.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal