Alev Alev kadınları ezikleştiriyor

‘Alev Alev’de güçlü gösterilmeye çalışılan tüm kadınlar, içerik ve çatışmacılık geliştirmek adına yaratılan detaylar sayesinde ezikleştirilmiş halde.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kadınları yücelterek ezikleştirmek!

Kadınlar… Toplumlarda kadının yeri nedir diye sorsak… Kimileri kadının yerini, kulaktan dolma dini söylemler(!) bağlamında değerlendirip erkeğin gölgesine sığdırır… Kimileri alt yapısı boşta kalan koca koca laflarla yüceltir. Kimileri de ‘feminist’ mantığıyla denkleştirir kadının dünyadaki kimliğini.

Oysaki kadınların bu dünyadaki en büyük gerçeği; tarih boyunca varlık göstermek, erkeklerin eziciliğinden kurtulmak için çabalayan ve ne yazık ki bu süreçte çoğu zaman hemcinslerinden dahi destek bulamayıp çelmelenerek cinsiyetçiliğe kurban giden varlıklar oluşu!

Her ne kadar ‘Gökyüzünün yarısını kadınlar taşır’ dese de bir Çin atasözü… Ya da Mustafa Kemal Atatürk, kadınların varlığını ‘Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir’ sözüyle değerlendirmiş olsa dahi… Tıpkı çıkar odaklarının körüklediği ırkçılık gibi, erkeklerin her alanda egemenlik kurma, hükmetme mantığına hizmet eden ‘kadın varlığını baskılama’ alışkanlığı da alabildiğine hüküm sürmekte dünya genelinde.

Öte yandan toplumların kanayan yarası olan, kadına-çocuğa yönelik şiddet ve baskı alışkanlığını değiştirmek adına birtakım bilinçlendirme çabaları sergilendiği gerçeğini unutmamak lazım. Nitekim kamu spotlarının, TV programlarının yanı sıra kurgular da bu hususta bir araç olarak kullanılmakta. Ciddi anlamda yasal yaptırımlar getirilmediği, töre-din-kültür bahanesiyle kadını ikinci sınıf insana dönüştürme çıkarcılığından vazgeçilmediği ve yaşamın her kademesinde kadınların ağırlığı hissedilmediği sürece böylesi bilinçlendirme çabaları ne denli etkili olur bilinmez ama yine de hiç yoktan iyidir diyerek takdir etmek lazım. Tabii kadının sesini duyurmaya çalışırken onu biçare gösterme hatasına düşenleri saptayarak!

Nasıl ki bu sezon gerek televizyonda, gerekse dijital platformlarda kadının sesini duyurmak, onu baskıcılık karşısında yüceltmek adına çeşitli yapımlar çıkartıldı karşımıza. Ancak bu kurguların büyük bir kısmında kadınlar negatif bakış açısıyla yaratılmış durumda. Karakterleri irdelediğimizde, mağduriyete karşı durma pozisyonundaki kadınların kendi içinde ikilem taşıdığı gözümüze çarpıyor. Kurgularda öyle bir yol haritası izleniyor ve kadın karakterler öyle vasıflarla donatılıyor ki, kadınları yücelterek ezikleştirme misyonu sürdürülüyor adeta!

Hal böyleyken, Show TV’deki ‘Alev Alev’ üstünden konuya değinmek istedim ben de. Çünkü bir başka yazımda psikopatlığın, kurguların baş malzemelerden biri haline getirilip ‘eleştirme niyetine’ parlatılarak kullanılışına dikkat çekmek adına ele aldığım ‘Alev Alev’ dizisinin mağdur kadın cephesinde, ‘yücelterek ezikleştirme’ çeşnisi de bolca mevcut. Buyurunuz…

‘ALEV ALEV’İN YÜCELTİLİRKEN EZİKLEŞTİRİLEN KADINLARI

Özgün senaryo yaratma tembelliğiyle yaygınlaşan uyarlama merakının yeni sezon örneklerinden olan ‘Alev Alev’in en önemli özelliği gerek erkek gerekse kadın karakterleriyle, kurgulardan topluma, egemen mantığa ayna tutması!

Daha önceden irdelediğim erkekleri bir tarafa bırakıp kadın kanadına baktığımızda… Dizinin yarattığı ilk izlenim, birbiriyle bağlantılı üç kadının, güçlü ve zorba erkeklere arka çıkan dünyada mücadele vererek kendi ayakları üstünde durma hikâyesine dayandığı yönünde gelişti malumunuz. Bu durumda biz de içerik gelişirken, erkek şiddetine ve baskılayıcılığına karşı kadınların varlığının öne çıkartılacağını… Buradaki karakterler vasıtasıyla gerçek hayatta yaşanan mağduriyetlerin dillendirileceğini düşündük haliyle. Başrollerin davranış gidişatı, ezilen kadınların sesini duyurma, kimliklerini ortaya koyma gayretine yol haritası olabilecekti.

Peki, Cemre-Çiçek-Rüya üçgeninde sergilenenlerle düşüncemizin karşılığını bulabildik mi? Dizinin kadın karakterlerine bakıp, kadınları gerçekten yücelten bir mantığın yansımasını ve samimi gayretini layıkıyla hissedebildik mi? Maalesef bu sorulara olumlu cevap vermek hemen hemen imkânsız.

Şöyle ki; Cemre’den değerlendirmeye başlayacak olursak… Öncelikle Cemre’nin kocasından bağımsız olarak bir kişilik zafiyeti yaşadığını söylemek isterim. Zira fevriliği ve söylemleriyle, şiddet gören bir kadın olmanın ötesinde, evlilik öncesinde de yetersiz biri olduğu yönünde izlenim yaratıyor. İlk günden babasından kalan mirasa ve mallara sahip çıkmayı becerememiş olması da ayrı bir konu. Bu bağlamda, bir kadın için en önemli avantaj olan para gücünü sağlayabilecek mirasını neden üstüne geçirtmeyip amcasının yönetimine bırakmış olduğunu anlamak zor. Kadının mirasta söz sahibi olamadığı eski zamanlarda değiliz ki! Hem amcası nasıl her şeyi satabilmiş? Tüm soruların cevabı ‘güven’ desek… Miras hakkı nerede kalıyor?

Kısacası bu miras olayı tamamen Cemre’yi aciz ve yetersiz gösteren dille işlendi dizide. Keza hukuki yolla miras hakkını aramak yerine eşyaları kırması da ruhsal dengesizlik olarak yorumlanacak türden. Dahası, ilaçla ruhsal dengesini bozup şiddet uyguladığı söylenen kocanın ona kasa şifresini vermiş olması da akıl alacak gibi değil. Karısını çaresiz bırakmak isteyen böylesi hin biri kasa şifresini kadına asla vermez.

Dolayısıyla adam psikopat dengesizliği içinde davranıyor olsa bile, tüm bunlar sadece Çelebi’de değil, Cemre’de de problem olduğunu düşündüren şeyler olarak yansıyor izleyiciye. Ayrıca Cemre’nin kaçışının ardından sürekli erkeklerden yardım alması da ‘kadının sesini duyurma çabası’ adına ayrı bir ikilem! Eee… Hani kadının gücünü savunma mantığı? Nerede kaldı Cemre’nin haklılığı?

Velhasıl; Sürekli haykırması, kocasının koz olarak kullanacağını bildiği halde çılgınlık ürünü olan mantıksız davranışlar sergilemesi ve nicesi, bu ikilemi güçlendiren dengesiz karakter özellikleri olarak Cemre’ye mal edilmiş dizide. Böylece başka kurgularda da olduğu gibi, ‘Aman çocuğun psikolojisi bozulmasın’ gerekçesiyle (Ki, aslında her şey ayan beyan çocukların gözü önünde yaşanmakta ve bu kaygı anne aleyhine bir yersizlik olarak kalmakta) kızına babasının kötülüğünü tam anlatmadan evden kaçan kadın kahramanımızın haklılığı tersyüz edilmiş.

Sanki eczanede hamilelik testi yokmuş gibi hastanede test yaptırmaya kalkıp para yatırmak için kızını ve paranın-pasaportların bulunduğu çantayı odada bırakacak kadar bilinçsiz-mantıksız davranan… Sosyal medyada bir parça destek bulmasına karşın, Ozan’ın mahallesinde sürekli deli dana gibi oradan oraya koşturarak halk nezdinde sorunlu anne konumuna düşen Cemre, şiddet mağduru kadının hak arayışına örnek yapılmak istenirken sorgulanır hale getirilmiş. Çelebi de bu durumda söke söke alır çocuğu tabii. Haklıyken haksız duruma düşürülmek böyle olsa gerek.

‘Alev Alev’de yüceltilirken ezikleştirilen bir diğer kadın, Rüya! Avukat olmuş bir kadın kendisi. Ayakları sağlam basmalı yere değil mi? Ama ne gezer. Sorunların derinine inmekten uzak, avukatlıktan kopuk ay lay lom bir kadın işte! Yaşamsal icraatları, baba parasıyla fink atma rehavetinin ve sorumluluğun hakkını tam vermeden yardım faaliyeti sürdürmenin ötesine geçememiş mesela. Bu yaşam tarzı da onu, hayatındaki erkeklere ve içinde bulunduğu sahte dünyaya bağımlı kadın zavallılığına düşürmüş. Nitekim İskender’le ilişkisi de aşktan ziyade bu zavallılığın neticesi. Hal böyleyken Rüya’nın durumunun, yaşam rahatlığı kaygısıyla erkek boyunduruğuna giren gizli kadın ezikliğine örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

Öte yandan başlangıçta kendi çevresinden olmayanları küçümseyici konuşmasıyla karşımıza çıkan Rüya’nın arkadaşlık ayağına kuyruk gibi peşine taktığı evin çalışanı Çiçek’le nişanlısı Ali’yi dayatmalarıyla ezdiğini de göz ardı edemeyiz. Çiçek’in yardım gecesine Rüya’ya karşı çıkamadığı için gidişi bu duruma bir örnek. Ama asıl üstünde durulması gereken Rüya’nın yangın sonrası davranışları! Zira bu süreçte gizli ezikliğinin bir diğer yansıması çıkıyor ortaya. Ömer’e tutunup kendini geçmiş yaşam tarzından soyutlama çabasına düşüyor Rüya. İyi de… Yeterli özeni göstermeyerek, dolaylı da olsa onca insanın ölümünden sorumlu olan Rüya’yı kurtarıcısı Ömer’in avukatlığına soyununca güçlü kadın mı saymalıyız? Tabii ki hayır. Çünkü bir çay bile demlemekten aciz Rüya bu kez de zengin erkeklerin himayesinden çıkıp fakir ama kahraman erkeklerin dünyasına kapağı atmış oldu.

Anlayacağınız Rüya’nın kendi ayakları üstüne basıp güçlü kadını oynama mantığı, ‘erkek himayesine girme’ zafiyetiyle her şekilde ezilmiş dizide! Güçlü kadınlığı da, lüks arabasıyla başta tekinsiz bulduğu Yedikule’nin fukara sokaklarında fır dönüp pahallı elbiseleriyle endam göstermekten ve Ömer’i meyhaneye götürüp birkaç kadehle zom olarak onun evinde sabahlayıp onun hazırladığı kavurmalı kahvaltıyı lüplemekten ibaret bırakılmış özetle. Bravo.

Ve gelen itfaiyeler bir türlü su sıkma zahmetine girişmediği için söndürülemeyen yangında ‘Alev Alev’ yanan ateşe düşüp sağ kurtulan… Dahası yanıkları mucizevi biçimde iyileşen ve çok az hasarla kurtulma becerisi sergileyen Çiçek… O da ayrı bir yüceltilen eziklik hali!

Hastanedeki biçare duruşuyla, yetki gücünün Çelebi’nin iki dudağı arasında olduğunu gösteren… Psikopat damadının karşısında çaresiz kalarak bilgisine ve parasına rağmen şaşkınlaşan kadına dönüşen Doktor Tomris’in aklına uyarak kendi olmaktan çıkan Çiçek karakterini, yüceltirken ezikleştiren en önemli kurgusal ayrıntıysa, onun Ali’yle olan ilişkisinin sevgiden ziyade görselliğe bağlanmış olması.

Öyle ki dizi bize, Tomris’in torununu dengesiz damada kaptırmamak için bulduğu formül aracılığıyla, bir erkek evleneceği kadının başına bir kaza gelirse sevgiye mevgiye bakmaz onu kapının önüne koyar demekte. Böylece kadının erkek nezdinde ve toplumdaki varlığı, sahip olduğu görselliğin niteliğine bağlanmakta. Tomris’in ‘Bu halinle kimse istemez. Benden başka kimsen yok’ şeklindeki dayatması da bu eziciliğin ürünü olarak sıkça dillendirilmekte. Burada asıl sakıncalı olansa, Çiçek’in el mahkûm bu dayatmayı ve düşünce tarzını kabullenecek pozisyonda sunulması… Ki, bu da birilerinin yol açtığı olumsuzluklardan dolayı başkalarına muhtaç hale getirilen kadınların hak arayışına girmek yerine, önlerine konulanla yetinmelerine dair bir dikte niteliğinde adeta!

Görüldüğü üzere hastane yöneten, tıp kariyerine sahip Tomris de dâhil olmak üzere… ‘Alev Alev’de güçlü gösterilmeye çalışılan tüm kadınlar, içerik ve çatışmacılık geliştirmek adına yaratılan detaylar sayesinde ezikleştirilmiş halde. Kendilerini baskılayan erkeklere karşı bir takım çıkışlar sergileseler bile, senaryo onları, Ozan’ın annesinin ‘Dizini kır, erkeğinin evinde her şeyi kabullenerek otur’ nasihatçiliğine uygun bir erkek bağımlılığına sürüklediği için ‘Kadınları yücelterek ezikleştirme’ duyarsızlığına kurban gitmekte hepsi de.

NETİCEDE; Dizilerin, mesajcılık kaygısı gütmeme iddiasına karşın, bolca algı yaratmaya müsait tablolar sergiledikleri gerçeğinde… Kurguların, kadınları yüceltme ve onların yaşamsal sorunlarına dikkat çekme mantığının ikilem yaratıcı çelişkilerle dolu olduğunu… Erkeklerin, psikopatlık veya kurtarıcı kahramanlık vasıflarıyla donatılarak, içeriğin yol haritasında her daim öne çıkartıldığını… Sözde ön plana konan kadın gücünün bu denklemde boşluk doldurmaya ve ilgi çekmeye yönelik göstermelikten ibaret bırakıldığını söylesek yeridir!

Kurgusal mantığın kadına bakışına dair son söz İtalyan yazar Cesera Pavese’ten gelsin… ‘Kadınlar kendilerini güçsüz olana bir idol, güçlü olana bir eşya gibi sunar’! İşte bu kadar.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal