Show TV’nin ‘Analı Oğullu’ dizisini duyduğumda, ona da bu bilinçle yaklaştığımı itiraf edeyim.
Gerçi her geçen gün daha da benzersizleşerek başlı başına birer senaryo konusu olabilecek kapasiteye ulaşan haber içeriklerinin ‘Gelişmişlik nerede, biz nerede’ dedirten yozluğu… Ve CNN Türk’ün tepkiler nedeniyle erken finale gönderdiği ‘Dört Bir Taraf’ta işi çığırından çıkartıp, konuğuna ‘terbiyesiz, yalancı’ demeye vardıracak kadar ileri götüren pek saygıdeğer sunucunun tartışma kavramını ‘kavgacılık ve saygısızlık’ olarak algılama abartısı sayesinde bolca rahatsız edici tablolar yaratılıyor ekranlarımızda ama… Olsun. Diziler daha göz önünde ve takip edilir olduğundan diğerlerini, ‘Elbet biz de bir gün muasır medeniyete erişeceğiz’ umuduyla bir kenara bırakıp kurguları irdelemeyi tercih ediyoruz burada.
‘Analı Kızlı’nın, Sidar Ana ve Cano Ağa ile ‘Analı Oğullu’ya dönüştüğü yapımı da bu mantıkla ele alacağız. ‘Benzerlerinden öyle çok sunuldu ki, bunlara karnım tok’ demeyip, buyurun büyük iddialarla pişirilip taşırılan ve istenen tadı yakalayamayan ‘Analı Oğullu’ çorbasına…
DOĞU İNSANI ÜSTÜNE OYNAŞMA…
Ülkemizdeki kültür çatışması kazanını her biçimde kaynatmayı geçim kapısı edinen ekranlarımızda bugüne dek pek çok farklı yapım boy gösterdi.
Ancak ‘Hükümet Kadın’ filminin ilk bölümünde yakalanan ilgiden cesaretle ekranlarımıza bir ‘Analı Oğullu’ Mardin işi kazandırmaya heveslenen Sermiyan Midyat’ın filmdeki pek çok öğeyi geliştirerek ve de ilavelerle değiştirerek adapte ettiği dizi, diğerlerinden az buçuk farklı.
‘Analı Oğullu’ dizisinin öne çıkan özelliği, diğerleri gibi genel anlamda şehirli-kırsal kesim arasındaki kültürel farklılıkları işaret etmekten ziyade ‘Doğu’ insanı üstüne oynaması!
Bu ayrıntı, ‘Makinekafa’da diziyi eleştirip Doğuluların böyle yapımlarla küçültüldüğünü ima eden Nihat Doğan gibi düşünenlerce farklı yorumlanabilir. Fakat her bölüm dikkatle izlendiğinde durumun hiç de düşünüldüğü gibi olmadığı görülecektir.
Melisa Sözen’in canlandırdığı Ece karakterini, iki zıt kutup arasında orta yol olarak sunan ‘Analı Oğullu’ aslında Doğuluları küçük düşürmekten ziyade, tam tersi bir hedefi gözetmekte.
Erkek çocuk meraklısı aşiret ağaları başta olmak üzere Doğu insanının dış görünüşleri, konuşma ve tavırları ne kadar kaba olursa olsun, pek çok bakımından Batılılardan daha üstün ve saf olduklarını dikteci esprilerle beyinlere işlemeye çalışan içerik, bu üslubu hoş gösterme- benimsetme misyonu üstlenmiş adeta…
Dolayısıyla alenen ezilen-aşağılanan taraf, psikolog Ece’yi dahi kendine benzetmeyi başaran Cano Ağa gibileri değil, modern yaşamı örnekleyen genelde şehirliler özelde İstanbullular.
Dizideki modern kesimin, halay düşkünü Cano Ağa ve taifesinin her türlü aşırılığını öyle veya böyle kabullenirken, Sidar Ana’nın başı çektiği despot zihniyetin her alanda hakimiyetini kurmayı hedefleyen yayılımcı ve baskılayıcı bir mantıkla hareket etmesi de bunun göstergesi.
Mesela Ece ile Fırat’ın sevgili oluşu, kirasını yarı yarıya paylaştıkları evde birlikte yaşamaları Ece’nin öğretmen annesi tarafından bilinip kabul görüyor. Buna karşılık Fırat Efendi, kendi ailesine bu birlikteliği söyleyemiyor. Gerekçesi, Sidar Ana’nın böyle bir ilişkiyi kabullenip hoş görmeyecek olması… Ece, Fırat’a sabır gösterecek. Fırat, anasını memnun etmeyi düşünecek.
Yani dizi burada apaçık şunu söylüyor: İstanbullu ve eğitimli kesim ahlak yoksunudur. Onlar kızlarının bir erkekle yaşamasını hoş görür, her şeyi kabullenir. Ama Doğu insanı bunu hazmedemez. Oh ne alaaa… Şehirliler boynuzlu, Doğulular namuslu. Sevsinlerrr…
Kızların küçük yaşta zorla evlendirilmelerinin, mal gibi parayla satılmalarının, kuma üstüne kuma getirme merakının Doğu’daki yaygınlığını düşününce hayli gülünç gelen bu mantık çarpıklığının yanı sıra ‘Analı Oğullu’da müthiş bir kadın aşağılama söylemi de mevcut.
‘Hükümet Kadın’daki gibi ‘çirkin ve kusurlu kadın’ olgusunu komedi unsuru yapan Sermiyan Midyat burada da Gülhan Tekin’in canlandırdığı Rukiye’yi yaratmış. Sözüm ona eğlencelik. Dişleriyle ve yüzündeki benle sürekli hor görülen Rukiye’nin dışında eğlenilecek ama evlenilmeyecek kadın olgusu olarak gösterilen Mehtap Bayri’nin Afet Fettan karakteri de, gazino sektöründe çalışma mecburiyetindekileri küçümseme adına kullanılmakta.
Avare müziği eşliğinde evsiz barksız konumuna sokulan Puffy(Köpek Max) ise kümes hayvanlarını ve küçükbaşları(hatta büyükbaş bile olabilir) evde tutup evcil hayvanları sokağa atmayı marifet sayan zihniyetin aşağılayıcılığından nasiplenmekte. Kültür çatışması işte!
VE DÜŞÜNMEYEN İNSAN DA GÜLER!
Sermiyan Midyat’in ‘Ay Lav Yu’, ‘Hükümet Kadın’ gibi benzer konuya odaklı filmleri reytinglerde üst sıralarda yer alırken, aynı gün yayınlanan ‘Analı Oğullu’nun her iki izleyici grubunda da gerilerde kalması, izleyici tercihi adına hayli ilginç ve düşündürücü bir tablo.
Oysa Duygu Yetiş’in Müsvedde karakteri ile harikalar yarattığı, her bölüm farklı konukların ağırlandığı BKM yapımı dizinin, içerik yönüyle ‘Ankara’nın Dikmeni’ veya ‘Küçük Ağa’ gibi kültür çatışmasını farklı biçimlerde sergileyen yapımlardan aşağı kalır yanı yok.
Mesaj deseniz, özel hayatı deşifre eden tapelerden tutun da faturası mevcut kıymetli kol saatine taş vurmaya, gündeme dair ne ararsanız var. Tek kelimelik söz yazılan dizi figürasyonlarına veya hapse düşenlerin anılarını kitaplaştırma modasına göndermeler… Kaymak tabakanın sushi merakını, yöreselin çiğ köftesiyle kıyaslama yozluğu… Moda ve yemek programlarını ti’ye alma şamatası… Yaptıkları ve söyledikleri her şeyi sosyal medyada paylaşma tutkusunu edebiyat parçalayarak yansıtma… Ve daha neler neler…
Oyunculuk bakımından da kıyasladığımızda ‘Analı Oğullu’nun fazlası var eksiği yok. Altın Palmiye ödüllü ‘Kış Uykusu’nda da karşımıza çıkacak olan Melisa Sözen başta olmak üzere ‘tencere-kapak’ misali birbirine uyan kadro gayet iyi, eğlenceli.
Peki, o zaman neden ‘Salı gecelerinin geriden geleni’ durumunda? Bu başarısızlığın bir ana, iki de yan sebebi var. Tıpkı ‘Analı Oğullu’ gibi! En kestirmeden hemen aktaralım.
Ana sebep, komedinin asıl olayının birlikte olmaması gereken insanların birlikteliği üstüne kurulduğunu belirten ve amaçlarının güldürürken düşündürmek olmadığını söyleyen Sermiyan Midyat’ın ‘Düşünmeyen insan gülemez’ mantığıyla düştüğü büyük hata!
Günümüzdeki komedi algısını ve bolca gişe-reyting yapan işleri göz önüne aldığımızda, bu çıkış noktasının ne kadar yanlış bir yaklaşım olduğu meydanda. Düşünmeyen insan asıl vara yoğa fütursuzca gülebiliyor. Düşünen, izlediğinde bir mantık, arka planda bir dolgu arıyor.
Şayet düşünmeyen insan gülemez görüşü doğru olsaydı, o zaman bir akıl hastasının yaptığı saçmalıklara kimse gülmezdi. ‘Bu insan o hareketleri hastalığından ötürü yapıyor’ şeklinde düşünülürdü. Ya da hiç kimse filmlerdeki, dizilerdeki küfürlere-argolara kahkahayı basmazdı… Bir karakterin burnunu karıştırması veya gaz çıkartmasının, ana avrat sövmesinin görgü ve ahlak kurallarına aykırı olduğu düşünülürdü çünkü. Ama neredeee?..
Diziyi etkileyen yan sebeplere gelince… ‘Analı Oğullu’ ilk bölümünde, öylesine canhıraşlığa sahip bir sunum ve mantıkları fazlasıyla zorlayan bir yöresel abartıyla çıktı ki izleyici karşısına ‘Bu nedir’ dedirten bir iticilik yaratmış oldu. Sanki herkes sağırmış gibi bas bas bağırtılan karakterler ve sergilenen kargaşa komedi de böylece baştan kaçırdı izleyiciyi. Hazır çekilmiş bölümlerin ardından hata fark edilip doz ayarlansa ne yazar? Kuş uçtu bir kere…
Diğer yan sebep ise dizideki halay, istenmeyen eş türü esprilerin ve karakterlerin, ‘Hükümet Kadın’ filmiyle aynı havayı solutarak izleyicinin huzuruna bir yenilik getirmemesi. İnsanların filme reyting yaptırıp diziyi es geçmesi de, aslının suretine galip gelme durumu işte!
Yani anlayacağınız halt kahramanımız ‘Düşünmeyen insan gülemez zaten’ söylemiyle, halkla bağdaşmayan, ayakları yere basmayan bir çıkış noktasından hareketle komedisini yarattığı için Cano Ağa ve şürekası da, eğlencenin enerjisini ve işin samimiyetini izleyiciye geçirmeyi başaramadı. Her ne kadar sonradan ince esprilere girse ve yeterli oyunculuğa sahip olsa da…
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal