Ateşböceği aydınlatabildi mi ekranı?

‘Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni’ der, geleneksel Hint şiirinin son temsilcisi Tagore…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni’ der, geleneksel Hint şiirinin son temsilcisi Tagore… Ünlü şair, şiiriyle ve ‘Yıldızlar, ateşböceği sanılmaktan korkmazlar’ sözüyle insanların duygularını bastırmalarına ve sevgi isteklerini korkaklıkla gölgelemelerine dikkat çekip birer yıldız olarak gördüğü insanların duygusal aydınlığa çıkabilmek için sert kabuklarını kırmaları gerektiğini dillendirmek istemiştir. Lakin buna karşılık yıldızların ve ateş böceklerinin fark edilebilmesi için karanlığa ihtiyaç olduğu gerçeğini de malum. Yani bir şeyin iyi yönlerini-parlaklığını fark edebilmek, ancak kötülüğün-karanlığın içinde mümkün. Nasıl ki, dünyada kötülük olmasaydı iyiliğin değeri bilinmeyecekti.

Ekran yolculuğunu yeni başlatan diziler için de durum bundan ibaret. Yaz boşluğundan istifade, rahatça yerleşilen üst sıralar aldatıcı olabiliyor. İçerikleriyle değerlendirildiğinde gerçek gün gibi ortaya çıkıyor. En basit ifadeyle, bu tarz işler karanlığın içinde parlamaya uğraşıyorlar… Yıldızlaşmaya çalışan ‘Ateşböceği’ misali! Dramın dibine vurmaya odaklı ‘Kanatsız Kuşlar’ın gerisinde kalsa da Star TV’ye reyting getirdi yaz dizisi olarak. Peki, aydınlatabildi mi ekranı? İşin bu noktasını reytingden ayrı sorgulamak lazım.

ATEŞBÖCEĞİ’NİN TAKVİYE IŞIKLI PARILTISI…

Senaryosunu Ebru Hacıoğlu’nun yazdığı, yönetmen koltuğunda ise Kiralık Aşk dizisinden tanıdığımız Barış Yöş’ün oturduğu Mia Yapım imzalı ‘Ateşböceği’, ümitle beklediğim yapımlardandı. Yeni başlayacak dizileri değerlendirdiğim yazımda Nilay Deniz ile Seçkin Özdemir’in güzel bir ikili oluşturacaklarını belirtip, Barış Yöş’ün yönetmenliğini de dizinin aşk hikâyesinin yorumuna güzellik katacak bir etken olarak değerlendirmiştim. Ne var ki, bulduğum tablo umduğumu karşılamadı. Daha gerçekçi değerlendirme yapabilmek için ikinci bölümünü beklerken yaşadığım hayal kırıklığı, azalmadan arttı. Zira gerek karakterlerin fazlaca kanıksanmış özellikler taşıması, gerekse içeriğin özgünlükten uzak haliyle devşirme gibi durması takviye ışıkla parlamaya çabalayan bir ‘Ateşböceği’ imajı çizdi.

35 yaşındaki başarılı avukatın ‘Herkes bu kadar tanıdıkken hayat fethedilmiş bir ülkeye benzer’ diyerek, karşılaşılanların fazla bildik olmasından dolayı yaşamın büyüsünü kaybettiği saptamasıyla açılışını yaparken, sanki bir anlamda kendi heyecansızlığını ve tanıdıklığını itiraf eden ‘Ateşböceği’, Barış’ın kendisini şaşırtacak kişiyi arama duygusuyla daldı konuya. Devamını da çokça bildik karakterlerini tanıtma aşamasıyla getirdi.

İçindeki sıkıntıyı, aşk belasının gelmesine delalet olarak yorumlayan Barış’ın ortalıkta havalı Apollo gibi dolanmasıyla karşımıza gelen dizi, bu süreçte bir yandan da normal vatandaş Aslı’nın simide talim edip erkek rakipleriyle cebelleşen şoför hallerini sundu. Şoför Nebahat olmaya özenen ateşböceği Aslı kızın aile ve mahalle kanadını ihmal etmeyen başlangıç, her biri kullanılmaktan suyu çıkmış karakterleri olanca klişesiyle serdi önümüze… Çocuklarını tek başına yetiştirmiş kaygılı ve sevimli Neşe anne, bir işte dikiş tutturamamanın ezikliğindeki oğul Metin, evde kalmanın eşiğindeki büyük kız Arzu ve bilmiş bilmiş konuşup ailenin şirinlik muskası konumunda varlık gösteren torun bal böceği Çiçek… Parasızlıktan bir türlü düğün yapamayan ve Neşe anneden veto yiyen Barbaros ile çat kapı bitiveren arkadaş Gül. Dedikoducu ve sözde tok gözlü fakir kesimin yansımasıydı ya… Bu tablodan şaşırtıcılık ve heyecan beklememiz mümkün müydü? Tabii ki hayır. Nitekim Ateşböceği Aslı’nın aile ve mahalle efradının hiçbir sahnesi diziye kendine özgü renk katamadı. Üzgünüm.

Öte yandan Barış’ın zengin dünyasındaki bireylere baktığımızda, şoförlükten müdürlüğe terfi ettirdiği Teo’nun dışında, biri mantıklı diğeri çatlak iki teyze ile balıkyağlarını ham ettiği halde akıllanamayan boş beleş kuzen duruyordu. Teo karakteri de klişeler sınıfında olduğundan bu karakterden de bilinenin dışında bir aksiyon çıkmazdı. Ama değişik teyzelerin ve hafif embesil kuzenin muhabbetleri ‘Ateşböceği’nin içerik monotonluğunu kıracak türdendi. Bu noktada Derya Alabora, Belma Canciğer ve Umur Yiğit Vanlı’nın rolleriyle güzel denkleştiklerini belirtelim. Yanı sıra klişeler babında yerini alıp cart kırmızı rujuyla arabozucu kadınlığını ilan eden İlayda’nın hissettirdiği bıkkınlığı da es geçmeyelim. Barış’ın eski sevgilisiyken iş ortağına dönüşüp onu kafeslemeyi kafaya koyan İlayda’nın klişeliğine karşı bu sahte tipin yardımcısı olup ‘Erkekler kadınlara yenilmeyi hiç sevmezler’ diyen ve Çiğdem Aygün tarafından falsosuz canlandırılan Sıdıka karakteri ‘Ateşböceği’nin fark yaratanı oldu. Farkı fark ettirenlere alkış.

Kısaca değindiğimiz karakterlerde durum bundan ibaret. Nilay Deniz ile Seçkin Özdemir’in güzel bir ikili oluşturacağı konusunda beni yanıltmayan ve kadrosunun başarılı oyunculuklarına rağmen karakterlerin sürprizsiz yapısıyla rutini aşamayan ‘Ateşböceği’nin içeriğine gelecek olursak…

Maalesef içerik konusunda da ‘Ateşböceği’nin yenilikçi bir yüzü olduğunu söylemek imkânsız! Daha önceden ekranda yer alan dizilerin çakması gibi duran yaz işlerinden biri konumunda. ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’dan başlayıp ‘Dayan Yüreğim’e uzanan ‘kazalı aşk’ halleri modasına uyan bir senaryoya sahip. Yani iyi ki, çocuğa çarpıp kaçma durumundan olayları geliştirmek birilerinin aklına gelmiş. Işığı gören çıkıyor. Sanki herkes aynı temelden hareket etmeye mecbur. Gerçi burada çarpılıp tekerlekli sandalye ajitasyonuna maruz bırakılan çocuk diğerleri gibi değil, maşallahı var. Neşesi gayet yerinde, cıvıl cıvıl laf yetiştiriyor herkese. Aile de hiç üzüntülü görünmüyor ama öykünün ana temasını oluşturan kazanın, Aslı ile Barış’ın aşkına zemin teşkil etmesi, işin suyunun çıkartıldığının resmi!

Dolayısıyla bu açıdan ‘Ateşböceği’ne bakıp ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’dan ilham alarak yola çıkan ‘Dayan Yüreğim’in romantik komediye dönüşmüş rüzgârı diyebiliriz rahatlıkla. Hem orada da Nilay Deniz vardı ve tavırlarıyla Aslı’ya çokça benzeyen Seray’ın da kardeşine araba çarpmıştı. Seray da Atıf’ın kimliğini bilmeden ona âşık olmuş ve onun desteğiyle işinde kalmıştı. Buradaki fark, Barış çarpan kişi değil ve Aslı doğrudan onun yanında çalışmakta. Bir ihtimal, ‘Dayan Yüreğim’in vakitsiz gidişini telafi niyetine hemen hemen aynı tarz karakter ve olay örgüsü yaratılmak istenmiştir de... Bu benzeşmelerin hiç şık durmadığı muhakkak. Keşke biraz gayretle yaratıcılığa gidilseymiş de güzelim kadronun hakkı verilseymiş diyorum.

Yanı sıra Barış karakterinin hal ve tavırlarıyla yeni bir Ömer yaratmaya niyetlenildiği de aşikâr! Zira Seçkin Özdemir’e öyle bir yön verilmiş ki duruşuyla, bakışlarıyla Barış Arduç’un Ömer’ini hatırlamamak imkânsız. Sahi Seçkin Özdemir de ‘Kiralık Aşk’ta Pamir olarak yer almamış mıydı? Neticede, romantik komedilerden senaryo açısından çok beklentimiz olmasa bile hiç değilse birbirinin kopyası gibi içerikler-oyunculuklar izlememeyi istemek de hakkımız. Yani ha Ali Veli, ha Veli Ali… Aynı masalı evir çevir yiyen de izleyici.

‘ATEŞBÖCEĞİ’Nİ DİBE VURDURAN DETAYLAR

Bir dizinin tadını en çok kaçıran şey nedir? Özgünlük olgusunu sıfırlayan benzeşmelerin yarattığı tatsızlık mı? Yoksa senaryonun inandırıcılığını yok eden mantıksızlıklar mı? Benzeşmeler alabildiğine rahatsız edici olsa da böylesi yapımların, ilgi gören oyuncuları bir araya getirme akılcılığıyla az çok ilgi göreceğine kuşku yok. Tabii bir yere kadar. Buna karşılık içeriğin ana temasındaki ayrıntıların mantıktan kopuk biçimde sunulması, çok daha vahim bir durum. Çünkü oyuncuların sevilme potansiyelini de aşarak, tüm olayı dibe vurdurur. Seçkin Özdemir’in yüzü suyu hürmetine ve Nilay Deniz’le yarattığı sevimli tablonun hatırına varlık gösteren ‘Ateşböceği’ için de durum aynısı. İlk bölümden itibaren mantık yerlerde… Şimdi ‘Romantik komedide mantık ne arasın’ demeyin sakın. Elbette mantığa her yerde ihtiyaç var. Hele senaryonun özünü bozan mantıksızlık söz konusuysa, olay, romantik komedi bile olsa bahane fayda etmez. Nedir buradaki mantığı dibe vurduran detaylar, bakalım.

‘Öyle bir çaldım ki millet çıldırdı’ diyerek çıkagelen ve Pars kadınlarını selamlayan Hakan’ın kadın araklamada gayet uyanık olmanın dışında geri kalan her konuda saflıkta sınır tanımadığı dizideki en büyük mantıksızlık, nadir bulunan bir araçla yapılan kazanın polis tarafından izinin sürülmemesi! Sherlock Holmes’ü bile kıskandıracak cevvallikte, çarpılan kızla sülalesi hakkında bilgi edinen ve Aslı’yı anında kafalayan Teo, aracı çalıp kazayı yapanı bulmak için kolları sıvamışken olayla ilgilenen tek polisin dahi varlık göstermediği gerçeğinde en çarpıcı mantık kopukluğu, ‘kamera kayıtları’nda çıkıyor ortaya.

Şöyle ki; Barış’ı tehdit eden mafya babası kel alaka biçimde bu kazanın kaydını buluyor ve arabanın Barış’ın olduğunu ortaya çıkartıp gözdağı vermek için teyzenin cebine yolluyor(ki teyzenin cep numarasını nereden bildiği de ayrı bir soru işareti). Peki de, mafya babasının bulduğu kamera kaydını polis niye bulamıyor? Mafyanın eli kolu polis teşkilatından uzun mu? Tut ki mafya polisten önce ele geçirdi, o zaman bir mantıksızlık daha çıkıyor ortaya. Olayla ilgili dosya hazırlayacak kadar profesyonel davranan Aslı, nasıl aracın resmine ve plakasına sahip oldu? Bu bilgiyi edinen Aslı neden elindeki kanıtı polise teslim etmedi? Aslı, bilgiyi polis kayıtlarından görüp aldıysa polis neden harekete geçmemiş. Dahası Aslı, klasik otomobil sahiplerinin derneği olduğunu ve buradan sahibinin bulunacağını biliyor da, polis neden bu kanıtın peşine düşmüyor. Polisin plakası belli olan aracı bulması bu kadar mı zor? Velhasıl polisi her şekilde işin içine sokmayan senaryo, kapı gibi kanıt orta yerde dururken suçluyu bilinmez kılıp kendince aksiyon yaratmaya girişmek için saçmalıyor!

Ayrıca Teo’nun Aslı’yı ve ailesini buluşu da mantıklı değil! Mafyatik koca kaza görüntüsünü yollayana kadar olaydan haberdar olmayan Barış sadece görüntüye bakıp kazanın yerini tespit etmiş olsa dahi çarpılan kızın kimliğini ne yolla belirledi? Hastane hastane veya karakol karakol dolaşıp mı? Hele Teo’nun Çiçek kızın kartpostal resmini elinde sallaması yok mu, tam komediydi. Kazayla ilgili bir başka mantıksızlık da Barış’ın avukat olduğu halde, tehditçi mafya babasının bu kazanın kaydını nasıl ele geçirdiğini sorgulamaması! Oysa açıkça belli ki bu kazanın mimarı, Barış’ın davadan vazgeçmesini isteyen mafya babası. Bunu sağlayacak tehdit ortamını yaratabilmek için de Hakan’ın gazozuna ilaç atıp arabasına tecavüz eden pardon kaçıran hanım kızı embesil kuzene musallat edip kaza işini tezgâhlamış.

Gel gör ki bizim havalı Apollo duruşlu Barış avukatımız ve dedektifliğe soyunan Teo’nun aklına dahi gelmiyor bu durum. Onun yerine Hakan garibim tepe üstü durduruluyor, koşulara çıkartılıyor. Maksat hafızayı tazelemek olsa da niyet, şirinlik yaratıp dizinin eksiklerini kapatmak. Anlayacağınız neresinden tutarsanız tutun diziye temel oluşturan kaza olayının kendisi temelsiz ve mantıksız! Çiçek kızın gece karanlıkta, rengine kadar detayıyla fark etme yeteneği sergilemesine fırsat sağlayan ‘otriş’ ipucu da tüyü dikmek bu arada.

‘Ateşböceği’ni dibe vurduran detaylar kazayla sınırlı değil kuşkusuz. Bir haftada yürüyeceği söylenen Çiçek kız için ikinci bölümde Barış ve Aslı’nın tedavi arayışına girmesine bakarsak ya önceki söylemi unutmuş senaryo ya da kızın kaza hali göründüğünden daha sorunlu. Bu halde de ailenin çal-söyle kıvamındaki neşesi, babanın ve Çiçek kızın rahatlığı tezat oluşturmuyor mu? Oluşturuyor. Hele ki olay daha tazeyken şoför Aslı’nın parkta pür neşe dans ettiğini ve Teo’nun ‘Kazadan sonra hayatları kararmış’ gibisinden yorumunu düşünürsek… Kazanın ciddiyeti iyice güme gidiyor. Kısacası Çiçek kızın kazasından çıkan sağlık durumu da tutarsız.

Dizideki bir diğer mantıksızlık da ‘Ateşböceği’ Aslı’nın şoförlüğüyle ilgili… Fardan çarpıp ‘Radyatör mü delindi’ diyecek kadar teknik bilgi sahibi olan Aslı’nın aymazlığı yetmiyormuş gibi usta tamirci de bu sözü söyleyen Aslı’yı ‘Motordan anlayan kız’ ilan etmekte sakınca görmüyor. Hadi bu sahneyi şaka kabul edelim de… Durduk yere bozulan lüks aracı gece vakti yoldan çıkartıp ıssıza süren ve Barış’tan yardım isteyerek ‘Ateşböceği’ romantizmine çanak tutan Aslı’nın bilgisayarlı aracı ayaküstü tamir edeceğini sanıp sıcak motora ellemesine ne diyelim? ‘Hay senin şoförlüğüne’ desek yeridir.

SONUÇTA; Barış karakterinden yeni bir ‘Kiralık Aşk’ havası estirmeye niyetlenen… Aslı ile Yeşilçam’ın ‘Şoför Nebahat’ine öykünüp içeriğini başka dizilerden takviye ışıkla parlatamaya çalışan… İlk bölümünü aniden ortaya çıkan ateşböceklerinin altında Aslı ile Barış’ı bakıştırarak noktalayıp, ikinci bölümünü de sarılma romantizmiyle keserek her bölümün finalini aynı şekilde bağlayacağını belli eden ‘Ateşböceği’ tüm sevimliliğine rağmen ekranı aydınlatma hususunda tatmin edici bir iş değil. Hani bilgisayarla yaratılan sahte ateşböcekleri misali!

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal