Babam ve Ailesi dizisi harcanır mı?

‘Babam ve Ailesi’nin reyting düşüklüğünün nedenini ortaya koymak için Kanal yönüyle olaya baktığımızda, görünen faktör ‘gün yanlışlığı’.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Hak ettiğini alamamak ne yazık ki hayatın en acı gerçeği. Kendimizden pay biçersek, hak etmedikleri halde pek çok olanağa sahip olanlara karşın hak ettiklerimizi alamamanın sıkıntısını çekmiyor muyuz çoğu kez? Yanı sıra büyük iddiaların, beklentilerin küçük çapta getiri sağlamasıyla doğan hayal kırıklıkları da yaşamın yüzleşilmesi gerekenlerinden. Bu gerçeklerle karşılaşılmasında en büyük etken dış faktörler. Hak edilenin karşılığını almak da, umulanı bulmak da görülen destekle doğru orantılı. Yani sözün kısası başarıya giden yolun püf noktası, öyle felsefi sözlerde vurgulandığı gibi istemek-çalışmak vs değil, alınan destek! Bu kural televizyon dünyasında tutunmaya çalışan diziler için de geçerli kuşkusuz. Her dönem açığa çıktığı üzere bir işin ekranda kalıcı olması, içeriğinden ziyade hem kanalın hem de izleyicinin desteğine bağlı. Nitekim özünde başarılı olan yapımların, tıpkı insanlar gibi, anlamsızca harcanmasına çokça tanıklık ettik bu âlemde. Daha da edeceğimiz kesin.

Peki, bu sezonda kimler gördüğü destekle ekrana tutunur, kimler desteksizlikten kayar gider? Ağır toplara yer açmak için günleri değişen yapımların durumunu saymazsak, bana göre harcanmaya en müsait yeni sezon dizisi, hayli zorlu rekabetin yaşandığı Pazartesi kapanında sıkışıp kalarak hak ettiğini alamayan ‘Babam ve Ailesi’! Bu sonuca nasıl vardığıma gelince…

Yeni sezonda ‘yepyeni’ bir tablo sunma iddiasıyla yola çıkıp işi tadında bırakmama hatasına düşen ve izleyici desteğini büyük ölçüde kaybeden ‘Tatlı İntikam’ı finale yollayan Kanal D’nin, başarılı olacağına güvenerek Pazartesi yarışına soktuğu ‘Babam ve Ailesi’nin iki görünen gerçeği var. Bunlardan biri, reyting açısından umulanı vermeyi başaramamış olması… Diğeri de harcanması kuvvetle muhtemel olan dizinin düşük sonuçları hak etmediği. Gerçeklerin kesişme noktasında karşımıza gelense, ‘Madem düşük sonuçları hak etmiyor, o halde neden reytingi düşük’ sorusu! Bu sorunun cevabı da hem kanalda, hem izleyici algısında gizli.

‘BABAM VE AİLESİ’NİN REYTİNGİNDE KANALIN SORUMLULUĞU…

Ünlü isimleri bir araya getiren; kaldırılan dizilerle boşa giden emekleri ‘Derimiz kalınlaştı galiba’ diyerek kırılmadan kabullenen Sinan Tuzcu’yu da, konu geliştirme babında kadrosuna katan ‘Babam ve Ailesi’nin reyting düşüklüğünün nedenini ortaya koymak için Kanal yönüyle olaya baktığımızda, görünen faktör ‘gün yanlışlığı’.

Elbette ki, ekrana çıkan her yapımın dişli rakipleri olacak ve Kanal D’nin de Pazartesi için bir dizi yayına sokmak istemesi gayet normal. Ancak burada dizilerin günlere dağılımı yapılırken başarıyı yakalama kapasitesinin dikkate alınması gerekirdi diyorum. O gece başa güreşen mevcut yapımlardan, ‘Kırgın Çiçekler’ ile ‘Paramparça’ gerek gençlik kesimini gerekse aileler arasında çekişmeden hoşlananları tatmin ediyorken… Bu ortama bir de Çağatay Ulusoy ile Aras Bulut İynemli’nin varlığıyla elini güçlendiren ‘İçerde’ dalınca izleyicinin ilk günden belirginleşti. ‘Babam ve Ailesi’nin bu ortamda parlama şansı da o oranda geriledi. Çünkü dizinin içerik yapısı aynı gün ekranda olanlarla rekabet gücünü yükseltecek türden değildi. Bir yanda ‘İçerde’nin hareketli çekiciliği, diğer yanda ‘Kırgın Çiçekler’in mücadeleci yetimhane kızları ve ailelerinin ajitasyonu varken klasik söylemin ağırlığında ekstra bir tat sunmadan varlık göstermeye çabalayan ‘Babam ve Ailesi’nden ne beklenebilirdi ki?

Nitekim henüz yayına girmeden ‘‘Pazartesi’nin en şanslı dizisi hangisi olur’’ başlıklı yazımda yaptığım değerlendirmede ‘‘Babam ve Ailesi’nde İşler Biraz Zor Olabilir’’ diyerek, rakipleriyle başa çıkmasının güçlüğüne değinip tehlikeyi işaret etmiştim. Görüşümde yanılmadığım da ilk bölüme gelen 13’üncülük ve düşük reytingle hemencecik ortaya çıktı zaten. Başlangıçtan alınan sonuç aynı zamanda dizinin işindeki zorluğun ‘biraz’ın ötesinde olduğunun da göstergesiydi. Dolayısıyla bu düşük tablonun devamını ufak farklılaşmalarla getiren dizinin sekizinci bölümde totalde 15’inciliğe, AB’de 10’unculuğa gerilemesi hiç sürpriz olmadı.

Dahası, kanalların ne denli gelişigüzel yayıncılık planlaması yaptıkları gerçeğini bir kez daha görmüş olduk. Oysa dizi yapılarına bakıp kimin kimle dişe diş mücadele verebileceğini kestirmek kolay. Show mücadele gücü yüksek ‘İçerde’yi Pazartesi’ye koyarak bu akılcılığı sergiledi. Lakin Kanal D, gayet net olanı gözden kaçırmış ve bu sonucu bir bakıma kendi elleriyle hazırlamış. Tabii burada ‘Babam ve Ailesi’nin içeriğine fazlaca güvenme yanılgısına düşülmesi de muhtemel. Neticede asıl zararı gören Pazartesi’ye kıstırılan ‘Babam ve Ailesi’!

İZLEYİCİ ‘BABAM VE AİLESİ’Nİ BENİMSEMEDİ ÇÜNKÜ…

Aile büyüklerinin müdahaleci tavırlarıyla bozulan hayatlar, üvey kardeş çatışmacılığı, kadın kıskançlığı, akraba kötülüğü, geçmişten gelen intikamcılık, gurur ve aşk derken… Farklı temaları bünyesinde başarıyla buluşturup Bülent İnal, Ayça Bingöl, Ceyda Düvenci gibi isimlerle öne çıkmaya niyetlenen ‘Babam ve Ailesi’, bu özelliklerine rağmen benzeri yapımlara kıyasla daha az ilgi gören bir iş oldu. Caner Şahin, Sercan Badur gibi genç isimlere de bünyesinde yer veren yapım bana göre bu sonucu kesinlikle hak etmiyor. Ancak desteğini esirgeyen izleyicinin diziyi yeterince benimsemediği de ortada. Peki, bunun sebebi ne?

İzleyicinin ‘Babam ve Ailesi’ni benimsememesinin ilk sebebi, dizideki karakterlerin yerindeliğine karşın yeterli hitap gücüne sahip olamaması! Güçlülüğün yolunun her zaman zenginlikten geçmediğini gösteren ve Caner Şahin tarafından başarıyla yansıtılan Kadir yapımın en çekici yönü. Erdem Akakçe’nin Fadıl rolünde, parayla-aile bağları arasında sıkışıp kalmış dayıyı çok güzel canlandırdığı da meydanda. Bülent İnal deseniz, tüm dizilerinde olduğu gibi burada da baskın duruş sergileyerek yükü sırtlamış. Ama ‘Babam ve Ailesi’nde geri kalan karakterler dizinin öyküsüne inancı zedeleyen türden.

Mesela zaman zaman ‘Güllerin Savaşı’ndaki rolünü hatırlatan Sercan Badur’un canlandırdığı Mert… Tavırları, özellikle başlarda bir hayli abartılıydı. Yani üvey kardeşi olsa bile kendi hayatını düşünmeden böbreğini vermiş birine saldırması ve benzeri çıkışları karakteri itici hale getirmişti. Şimdilerde bir parça düzelmeye yüz tuttu fakat izleyicide etkili olan, başlangıç imajı. Aynı şekilde Çiçek de, konuşması ve tavırlarıyla doğallıktan oldukça uzak bir karakter olarak sunuldu bize. Ne onca yıl hiçbir şeyini eksik etmeyen adama karşı baba sevgisini tam görebildik, ne de öfkesinin özünü. Hal böyle olunca ‘babalarının çalınması’ gibi anlamsız bir duygu fırtınası yaşatıp işi ev yakmaya vardıran her iki karakterin inandırıcılığı ve izleyiciyi çekme kapasitesi geriledi. Nilgün cephesinde ciddi sorun olmasa bile onca yıl gayet güzel kabullendiği duruma karşın devamında ‘Gün, artık benim günüm’ havasına girerek tüm o tavrını unutup Suzan’a karşı kıskançlık geliştirmesini samimiyetsiz bulmak mümkün. Suzan’ın aldatılmış kadın konumunda dik durmakla intikamcılık dengesinde, kantarın topuzunu saçma sapan işbirliklerinden yana kaydıran yapımda nefretini, kocasının ölümüne bağlayarak hafifletmeye çalışan babaannenin torunlarına karşı aşırı düşmanlığı da izleyicide ters tepki yaratmış olabilir. Velhasıl, ‘Babam ve Ailesi’ndeki karakterler duyguları hissettirmekten büyük ölçüde uzak çıktılar karşımıza ve bundan dolayı da öyküye çekicilik kazandırılamadı!

Dizinin ikinci handikabı, Adana’dan İstanbul’a jet hızıyla kayan ve ilk bölümde soluğunun büyük kısmını tüketen öyküsünün cansızlığı oldu. Kardeşler ve kadınlar arasındaki çekişmenin bir yere kadar dayanabileceğini gören senaryo, Kemal’in babasının geçmişteki düşmanı olan ve ‘İş hayatındaki başarı mı, aile mutluluğu mu’ sorgusuyla intikamcılığını başlatıp ‘İnsanlar er ya da geç seçim yapmak zorunda kalırlar’ diyen Aziz’i ortaya çıkarttı gerçi… Ama buradan da ilk bölümlerin durgunluğunu aşıp rakip dizilerin karşısında dayanacak güç yakalamak zordu. Anlayacağınız ‘Mert mi, Kadir mi’ seçeneğini sunan ve karılarıyla birlikte öyle bekleyen Kemal’in üç saatte dolacak havuz probleminde hangi şıkkı tercih edeceği üstüne düşündüren dizide Aziz’in ve Kemal’in Kadir’i tokatlamasının dışında etkili aksiyon sıfır. Senaryo, Tamer ve kızı Ece ile de aşk çekişmeciliğine yürümeye yeltense dahi buradan yeterli aksiyon çıkması ne derece mümkün olur? Bilemiyorum.

Yıllarca özveriyle annelik etmiş nikâhlı eşi kötü, diğerini mazlum gösterme klişesinden yürüyerek tepkilere kapı aralayan ‘Babam ve Ailesi’nin göze çarpan bir başka olumsuzluğu, duygusal algılara yeterince hitap edememesi. Yıllar boyu birbirini içten içe seven ama ayrı durmak zorunda olan Kemal ile evin hanımı değil de beslemesi gibi bir imaj yaratan Nilgün’ün ilişkisi mesela… Hani o büyük aşkın dışavurumu? İlişkileri, çocukların durumuyla gölgeleniyor olsa bile şayet arada köklü sevgi olsaydı daha başka bir yakınlaşma yaşanırdı diyorum. İlaveten Kemal’in Nilgün’le evlenmiş olmasına rağmen birlikte çalışma modernliği sergileyen Suzan’dan kopamadığı duygusu da bu noktada ağır basıyor. Kaldı ki Kemal’in yaklaşımı, Nilgün’ün yuva bozucu kadın sıfatına bürünmesini ve Suzan’dan geriye kalanla yetinen kadın havasını da güçlendiriyor. Böylece boşanmayı kabul edilebilir kılacak öğelerin yokluğunun yanı sıra iki eşli olma hevesini sergileyen bir adamın erkeksi duruşunun ötesine geçemeyen zoraki duygusal varlığı kalıyor elde. Romantizm de hak getire…

Sonuçta; ‘Babam ve Ailesi’ başarılı bir iş olacakken kanalının hatalı tercihiyle baştan çelmeyi yemiş; iç dinamiklerindeki yetersizlik yüzünden de izleyici ilgisinden yoksun kalıp harcanmaya müsait hale gelmiş bir yapım. Yönetmen değişimiyle bu tablo düzelir mi göreceğiz.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal