Yeni nesil kadınlar kurgularla şekilleniyor!
Felaket telalığıyla iflah olmaz iyimserlik arasında sıkışıp kalanlar için en kolay kafa dağıtma yolu, kurguların yarattığı âlemler. Gerçi buralardaki klişeler de bezginlik yaratıyor ama… Yine de, gerçek yaşamın beyin tüketici senaryolarından bir nebze uzaklaşmanın yegâne çaresi. Öte yandan Orson Welles’in ‘Hollywood, çorba sektörü dâhil olmak üzere, deney amaçlı laboratuarları olmayan tek endüstridir’ sözüyle tanımladığı sinema dünyasının sadece eğlendirici özelliği bulunmadığı da bir gerçek. Gizli kapaklı olayların perde arkasını açık etmek veya mesajlar vermek için de her daim en çok başvurulan bir araç konumunda. Lakin tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi yaşama köprü kuran kurgular evreni de, egemen karakterler ve egemenlerin yanında boşluk doldurucu süs mahiyetindeki objelerle şekillenmekte.
Bu noktada erkeklerin, ‘egemen’ konumunda olduğunu vurgulamaya bilmem gerek var mı? Şimdiye dek dizilerden filmlere, kadınların her daim erkeklerin yanında seksi sığıntılar olarak varlık gösterdiğini kim inkâr edebilir? Nasıl ki, giderek ciddiyetten uzaklaşan medyanın ilgi çekmek için ağırlık verdiği magazinin baş malzemesi kadınlarsa, kurgulardaki kadın varlığı da erkekleri öykünün merkezine oturtanların vitrin albenisi olmaktan ibaret. Aslında ibaretti demek lazım. Zira günümüzde kadının varlığı yavaş yavaş eşdeğer hale gelmeye başladı. Yaşamdaki değişen dengeler ve yükselen değerlerle paralel biçimde, eskiye kıyasla daha ön planda çıkıyor karşımıza. ‘Kadın’ kavramı yeniden keşfediliyor ve yapılanıyor sanki. Yeni nesil kadınlar kurgularla şekillenirken ‘Ne mutlu bize’ diyelim mi?
Şayet kadın-erkek eşitliğine, ‘Erkeğin her yaptığını kadın da yapmalı’ şeklinde bakıyorsanız gerçekten de ne mutlu. Çünkü yerli dizilerimiz de dâhil olmak üzere, ‘güçlü ve kafa tutan tuhaf kadın’ karakterler üzerinden kendini gösteren bu gelişim hızla yayılıyor. En net ve cesur yansımaları da Hollywood filmlerinde. Ancak bunun için izlenen yol, bana göre biraz düşündürücü. Neden derseniz, kadın-erkek eşitliğini yaşamın her kademesine sokunca, kadınları seksi muhabbetler bazında erkeklerle eşdeğer kılınca… Eşitlik olayı özünden sapıyor ve pervasız tavırlarla erkekleştirilmiş kadınlar sayesinde, kadın zarafeti-gizemi bir hayli dibe vuruyor. Yani diyeceğim o ki, kadının adını kurgularda var etmek için erkek özentili kadınlar yaratmak yanlış bir yol. Tabii bu benim şahsi görüşüm. Kurgu dünyasındaki feminist gelişimi isteyen istediği gibi değerlendirebilir. Herkesin yaşam ve kadın-erkek algısına bağlı bir konu.
Bu ayrıntıyı geçip kurgu dünyasında kadına odaklanan işlere bakacak olursak… Kadın üstünden yol alan ve seyirci tarafından değerlendirilmeyi bekleyen iki yapım var karşımızda. Bunlardan biri ‘Eyvah Annem Dağıttı’ dedirten Hangover’ın yazarından ‘Bad Moms’… Diğeri de yıllar önce efsaneye dönüşen ‘Ghostbusters: Hayalet Avcıları’.
‘İYİ ANNE’ OLMAK İÇİN ‘KÖTÜ ANNE’ OLMALI!
Erkek egemen dünyada kadın olmanın zorluklarına her fırsatta değiniyoruz. Ancak bir kadın için bundan daha zor olanı annelik vasfını layıkıyla taşıyabilmek! Zira anneliğin hakkını verebilmek, sadece bireysel bazda değil toplum genelinde etkisini gösterecek bir durum. Nasıl ki, ‘Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim’ diyen Napoleon bunu en güzel biçimde özetlemiş. Peki, yeni nesil kadın algısında ‘iyi anne’ nasıl olunur?
Bu konuda sürüsüne bereket nasihatler ve uyulması gereken kuralları sıralayan kitaplar mevcut. Kültür farkları olsa dahi dünyanın pek çok yerinde durum aynı. Ancak anne-çocuk ilişkisini kitap veya uzman görüşleriyle şekillendirmek, olayı kuralcılığa dayandırarak yönetmek ‘iyi anne’ olup içi insan sevgisiyle dolu, ahlaklı bireyler yetiştirmek için yeterli değil. Evet, belki bu kurallara harfiyen uyarak disiplinli, eğitimli çocuklar yaratılabilinir ama ya işin duygusal yönü? Kim robot gibi eğitilen çocuklardan ileride karakterleri sağlam, vicdanlı, saygılı-iyi insanlar çıkabileceğinden emin olabilir ki? Nitekim günümüz dünyasında yarış atına çevrilerek sınavdan sınava koşan çocukların, iş hayatına atıldıklarında birbirini ezip geçmek için türlü acımasızlıklar çevirdiklerini gayet ne görmekteyiz. Dahası ‘iyi anne’ pozisyonundaki ebeveynlerin motivasyonlarıyla yetişip yaşıtlarıyla rekabete sokulmaktan duyguları körelen gençlerin ne denli bencilleştiklerini, sergiledikleri duyarsızlıklarla gözlemlemek de mümkün.
Velhasıl, iyi anne olmak öyle kurallar koymakla, yasaklamalarla veya çocukları istemedikleri aktivitelere yönlendirmekle olmuyor. Hele bizim romantik komedilerdeki evlendirme-para düşkünü olup sürekli kazık kadar çocuklarına akıl vermeye çabalayan anne modellerini veya törelerin oyuncağı olmuş sözde erdemli kadın tiplerini beyinlere işlemekle hiç olmuyor. İşte bu noktada kadın oyunculara fırsat sunup annelik konusunda ince bir çizgide yürümeyi göze alan ‘Bad Moms’ın gerçekleri giriyor devreye. Bunlar, basit ama pratikte uygulanmasından korkulan; modern bakış açısına ihtiyaç duyuran şeyler.
Şöyle ki; Evli bir kadının çocuklarını okula yetiştirip işe koşturma sürecini, ayaküstü yenen öğünler, kişisel perişanlık, takdir etmeyi bilmeyen yeni yetme patron, aile meselelerinden kopuk koca ve aşırı disiplini marifet sayan okul aile birliği elemanları arasında işleyerek başlangıcını yapan ‘Bad Moms’, öncelikle ‘kusursuz-iyi anne yoktur’ mesajını veriyor bize! Devamındaysa, çevrenin dayatmalarıyla kurallara uymaya çalışıp sözde iyiyi oynayan annelere, çocuk uğruna hayattan el etek çekmek yerine kendi kadınlıklarını keşfetmelerini ve hayatlarını çocuklarına odaklanarak yaşamaktan vazgeçmelerini öneriyor. Ev-iş kısırdöngüsünde fazla özverinin kadını silikleştirdiğini, erkeğin bencilliğini körükleyip aile yapısını bozduğunu Amy karakteriyle vurgulayan yapım, aklı başında ve hayatı sorgulayan her kadın için ders niteliğinde bir akışla çıkıyor karşımıza. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın ne çocuklarına ne de kocasına yaranamayan kadının, anne olurken dişiliğini ötelemesinin yanlışlığını anlamak için Amy’nin internetten kameralı seks yapıp bunu aldatma saymayan kocasına bakmak yeterli. Onun duyarsızlığı, tüm yükü karısına yıkan erkeklerin cinselliği dışarıda aramaya başladıkları gerçeğinin en yalın hali!
Bunun ötesinde sağlıklı beslenme uğruna yiyecek kısıtlamasının ve doğal ürün dayatmasının yanlışlığını da vurgulayan ‘Bad Moms’tan çıkan mesaj, çocuklara her konuda yardım etmenin iyi annelik olmadığı yönünde. Anlayacağınız kahvaltı hazırlamayın, onların ödevlerini yapmayın diyerek bir anlamda kötü anneliğin faydalı olduğunu işaret eden senaryo, iyi annelik ispatına girişen kadınların kendi başına iş görebilecek yaştaki çocuklarını hazıra alıştırarak, hem onları yetersiz bireylere dönüştürdüklerini hem de kendilerine boşa eziyet ettiklerini söylüyor seyircisine.
Kısacası; Anne olmayana anneliği layıkıyla tanımlamak zor olsa dahi, ‘Bad Moms’ bunu içeriğindeki anne karakterleriyle öyle güzel anlatıyor ki, film bittiğinde iyi anne olmak için çocuklara sorumluluk yükleyici biçimde kötü anne olmayı bilmek gerektiğinin farkına varmamak imkânsızlaşıyor. Dolayısıyla iyi annelik çabasındaki kadınlara, Amerika’daki okul-aile birliklerinin söz haklarının bizdekinin aksine ne denli güçlü olduğunu görme fırsatı da yaratan, kadın eğlenceliği ‘Eyvah Annem Dağıttı’ kafasına takılmaları tavsiyemdir.
HAYALETÇİ KIZLAR İŞBAŞINDA
Tarihin ekmeğini yeme merakından mıdır yoksa yeni yetmelerin eskiler kadar yaratıcı olamamasından mı, bilinmez… Sadece gerçek yaşamda değil sinemada da eski kurgular, yeni yüzlerle yeniden çevrilerek birer birer sahne almakta. 1984’te fırtına gibi esen ve geniş hayran kitlesi yaratarak 1989’da devamını getiren Dan Aykroyd imzalı senaryosuyla ‘Hayalet Avcıları’ da bunlardan biri. Sinemaya merakı olan herkesin mutlak izlediği bu yapım dört kişilik bir ekibin dünyayı hayaletlerden temizleyiş öyküsünü anlatırken aynı zamanda hem müziğiyle hafızalarda yer etmiş, hem de popüler kültür ikonuna dönüşen içeriğiyle bilgisayar oyunundan çizgi filmlere malzeme verip her yaşa hitap etmeyi başarmıştı.
Kısacası; Bill Murray başta olmak üzere tüm ekibin korku-komedi türünde mükemmel bir fantastik harman yarattıkları film, o devre göre hayli gelişmiş görsel efektlerinin yanı sıra esprileri dozunda veren senaryosunun gücüyle de türünün en iyisi olarak nitelenmeyi hak etmişti. Bu saptamanın ardından hayaletçi kızları işbaşında gösteren yeni nesil ‘Ghostbusters: Hayalet Avcıları’na gelecek olursak… Bir işin orijinali bu denli gözde olunca insan ister istemez yeniden çevrimlerine veya devamlarına büyük beklentiyle yaklaşıyor. Ben de IMAX salonda gerçekleşen basın gösterimine böylesi yüksek beklentiyle gittim. Ne umdum, ne buldum?
New York’un gökdelen ormanında ilk yapıldığı günden beri orijinalliğini korumayı başararak ayakta kalabilen malikânedeki basit turistik turla başlangıcını yapıp katil hayaletin yüzünü göstermesiyle eski heyecanı ufaktan tetikleyen ‘Ghostbusters’ı farklı kılan, hayalet avcılığını hayaletçi kızlarla sürdürüyor olması. Başlangıcın devamını paranormal olaylarla ilgilenen bilim kadınlarının komik halleriyle ve kendilerini ispat çabalarıyla getiren yapım bu açıdan kayda değer. Tabii bu arada üniversite ortamından, şehir yöneticilerine, resmi görevlilerin ikircikli yaklaşımlarına ayna tutması… Araya korkutucu efektler saçması, aksiyonunu zengin görsellikle süslemesi de işin raconuyla uyumlu yönleri. Ancak yeni nesil ‘Hayalet Avcıları’nı ayrıcalıklı kılan yönün tamamen karakterlerinden kaynaklandığının altını çizmekte fayda var.
Birdenbire ortalığa dökülen hayaletlerin öyküsünün temelini, işinde ve özelinde sürekli aşağılanan bir erkeğin kıyamet intikamcılığına bağlayan senaryo, hayaletlerden ziyade erkeklerin dünyasına meydan okuyan dört kadın sunuyor bize. Her şeye rağmen tuttuğu yolda ilerleyen mantı düşkünü Abby… Onunla birlikte kitap yazan ama zamanla kariyeri için özünü inkâr ederek yaşar hale gelen ve nihayet geçmişi yüzünden kovulan taş erkek meraklısı Profesör Erin, yeni icatlar yapıp ekibin mühendisliğini üstlenen uçuk kaçık Jillian ve metrodaki görevinde insanlar tarafından görünmek için çırpınırken birdenbire kendini hayalet avcısı olarak bulan iri kıyım Patty… Dört kadının erkek egemen dünyaya baş kaldırıp hayaletçi kızları oynamasını eğlenceli kılansa, aralarındaki kimyanın fazlasıyla tutmuş olması. Gerek sarsaklık, gerekse mantık açısından harika bir komedi uyumuna sahipler. Bu enteresan ekibin süs objesine gelince… Şapşallığını, yakışıklılığı ve sağlam vücuduyla görünmez kılarak işi kapan Kevin. Hani patronun aklını seksi duruşla çelen ama hiçbir işten anlamayan aptal sarışınlar olur ya, Kevin de kadın patronların ağzını sulandıran yapısıyla, bu tiplerin erkek versiyonu… Dolayısıyla filmin kadını öne çıkartan esas detayı da, Chris Hemsworth’ün kaslı vücudunu ve komedi yeteneğini sergileyerek parlattığı Kevin olmakta!
Bu nedenle internetin, herkesin foyasını açığa çıkartan ve en satılmayan eseri dahi değerlendirebilmek için fırsat yaratan özelliğini vurgulayarak güncele göndermede bulunan yapımla ilgili öncelikli sözüm, yeni nesil hayalet avcılarının tam anlamıyla bir ‘kadın işi’ film olduğu şeklinde. Kurgulara kadın elinin değmesinin olumlu yönü olarak güzel bir detay. Klasik ‘Hayalet Avcıları’ ekibini dört kadından kurup yardımcı eleman olarak ‘taş erkek’ objesini seçen 2016 versiyonu bu açıdan yenilikçi bir bakışa sahip diyebiliriz. Ancak bu kadın işi olayının başlangıçta işaret ettiğim mantıkla gelişmiş olduğu da kesin! Kadınların abartılı tavırlarla küfürbaz ve erkek düşkünü gibi gösterilerek cinselliğin ön plana çıkartılması bana itici geliyor. Yine de erkeklerin pabucunu dama atmak için hayaletçi kızlara şans tanınması, yapımcının böyle bir riski göze alması takdire değer.
Bunun dışında özgün filmin ruhuna sadık kalarak yaratılmak istenilen ve sık sık eski ‘Hayalet Avcıları’na göndermede bulunarak adeta onların erkek gücünden yardım almaya çalışan yeni yapımda senaryonun tatminkâr olmadığı da aşikâr. Özellikle hayaletleri serbest bırakan eziğin bilimsel yeteneklerine ve günümüz dünyasının hiç hayalet görmemiş olmasına takılmamak elde değil. Çünkü bunu iddia ederek yeni nesil ‘Hayalet Avcıları’ yaratmak, eskisini inkâr anlamında duruyor… Hele de eskisindeki hayaletleri kullanırken! En azından emektar hayalet avcılarının yakaladığı hayaletlerin dünyaya dönüşü şeklinde işlenebilirdi yeni senaryo. Belli ki kadın hayalet avcılarıyla yola çıkılırken yaşanan telaş böylesi detayları baskılamış!
Sonuçta; Öyle veya böyle hayatın içinde düşe kalka ilerleyen kadınlar için kurgu dünyasındaki olanaklar günden güne artmakta. ‘Hayalet Avcıları’ da oluyorlar, ‘Bad Moms’ da. Yeter ki, erkekler, Tolstoy’un ‘Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir’ sözünden ders alarak kadına yaklaşsın. O takdirde kadının gücünü ispatlayamayacağı alan olmadığı fark edilecektir. Yeni nesil kadınlar kurgularla şekillenip gerçek yaşama cesaret ve ilham kaynaklığı ederken seyirci açısından önemi de, buralardaki kadın gücünü, komedi ve fantastik detaylardan arındırarak algılamak! İyi seyirler.
Anibal GÜLEROĞLU