Çok önceden analizini yaptığımız bu durum akıllıca bir seçim. Zira maliyet-kazanç dengesinde avantaj sağladığından reyting kaygısını diğerlerine oranla ötelemekte. Bunun uygulamalı örnekleri, ‘Maral: En Güzel Hikâyem’ ve ardından gelen ‘Bana Baba Dedi’ dizileri…
Başlangıca kıyasla hem konusunu hem de oyunculuğunu daha iyi oturtmaya başlayan ‘Maral: En Güzel Hikâyem’, haftasına göre ufak tefek iniş çıkışlarla bir yol tutturdu gidiyor. AB performansı Total’e göre daha iyi. Şimdilik ayakta kalır. Üç adama, yani Eser-Oğuzhan-İbrahim üçlüsüne odaklanarak ilerleyen ‘Bana Baba Dedi’ye gelince… O da, iç yapımların belli izleyici kitlesiyle yürüme gerçeğinin diğer yansıması olarak, AB’nin ilgisiyle ekranda yer buldu.
BABY DADDY’Yİ UYARLAMAYA GEREK VAR MIYDI?
Yurdum gündeminde ‘Babanızın bana borcu var’ diyerek çocukların telefonlarını çalan hırsız uyanıklığı yaşanırken, ekranda da baba olmadan babalara gelme hali Amerika’dan uyarlanan ‘Bana Baba Dedi’ komedisiyle gösterdi kendini.
Yabancı dizilere meraklı olanlar bilir… ABC Family’nin ilgiyle izlenen sit-com’u olmayı başaran ‘Baby Daddy’ bu performansını 2012’den bu yana sürdürmekte. Bizdeki uyarlama merakı da malum. İyi iş yapmış yabancı dizileri, filmleri kaçırmama huyumuz var. Artık senaryo yaratma tembelliğinden mi desek, ‘Nasılsa orijinali tutmuş. Bu da tutar’ mantığından mı? Belki de her ikisi birden… Neticede önemli olan uyarlama sevdasıyla sürekli bir iş ortaya çıkartılması! Herkesin malumu olduğu üzere ‘Bana Baba Dedi’ de, ‘Baby Daddy’nin Türkçesi… Tabii mizahından sunumuna fazlasıyla arabeskleştirilmiş haliyle.
Ben, Tucker ve Danny karakterleri olmuş mu sana Kaan, Cüneyt ve Bora… Okul yıllarında bir hayli kilolu olup sonradan fıstıklaşan Riley Perrin (Chelsea Kane) karakteri de Yağmur Tanrısevsin’in canlandırdığı Didem’e emanet. Uyarlama denkleşmesi en kestirmeden böyle.
Peki ya konunun işlenmesi? Doğrusunu söylemek gerekirse, bebeğin bırakılışı, geri alınışı, bakılışı derken yan konularla beraber değerlendirdiğimde pek tatminkâr gelmedi bana.
Eski kız arkadaş yerine ‘eski eş’ koyarak gelenek görenekleri zedelememeye özen gösteren ‘Bana Baba Dedi’nin orijinal konusunu ve karakterlerini alıp yoğun biçimde ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ın mizah anlayışına teslim eden… Cezmi Baskın’ın canlandırdığı ‘yutmayıp izleyen’ Macit karakteriyle de Akasya Durağı’nın Osman Aga’sının kendine layık damat bulma kaygısını ‘gelin’ arama sevdasına dönüştürerek tüm bunlardan yerli bir harman yaratan… Açıklanmamış aşk katalizörünü ise çıtır çerez misali komedi klişesinin arasına katık etmekten kaçınmayan ‘Bana Baba Dedi’, tüm bu özellikleriyle ‘Bizde zaten benzeri tema bolca. Ne gerek vardı uyarlamaya’ dedirten türden bir senaryo mantığı koydu ortaya.
Kısacası; Hazır bir şablona herkesin gönlünce eklediği içeriklerle yaratılan siteler misali gelişen uyarlamayı bu bakış açısıyla değerlendirecek olursak… ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ ile ‘Akasya Durağı’nın mizahıyla yoğrulan ‘Baby Daddy’nin özgür dilinden ve komedi matematiğinden eser kalmadığı gerçeği daha net kendini göstermekte haliyle!
KLİŞELEŞMİŞ KOMEDİNİN DAYANILMAZLIĞI
Amerikan işi ‘Baby Daddy’nin Türk işi bebek hikâyesinde göze çarpan pek çok zaaf mevcut. Orijinalinin 22 dakikalık süresine karşılık 90 dakikanın üstüne çıkarak mizahı zora sokan ‘Bana Baba Dedi’nin süre uzunluğunun dezavantajı dışındaki baş olumsuzluğu, komedisinin, TV 8’in maskotuna dönüşerek yüzlerinden alabildiğince faydalanılan ‘3 Adam’ın ağırlığıyla ezilmesi!
Yeğeniyle sosyal medyada fenomen olma çabasındaki Bora’nın ‘bıcı bıcı’ yaptığı yıllardan kalma ünlülük hevesini, aylaklıkla uyanıklık arasındaki komediyle yansıtmaya çalışan ‘Bana Baba Dedi’, Eser Yenenler tarafından canlandırılan bu karakteri işlerken orijinalinden hayli uzaklaşmış durumda. Sadece fiziken değil, canlandırma performansıyla da…
‘Olacak, daha güzeli de olacak’ diyerek adeta dizinin gidişatına dair mesaj veren kaybedenler kanadından Bora’da saç-sakalla yakalanan imaj güzel. Ancak ötesi güzelliğin kösteği. Karakteri bu kadar söylem ve eylem tekrarına düşürmek niye? Bora rol beklerken şişiyor, onu izleyenler de yersiz zorlamalarla şişiyor. Aynı mizahın sürekli hale geldiğinde bıktırıcı olacağı düşünülmüyor mu? Karakteri canlandıran istediği kadar şirinlik yapsın bu gerçek değişmez.
Boşandıktan sonra bocalayan ve Su’yu ne yapacağını bilemeyen, şarkıcılığıyla Hayri’nin balıklarını sattıramıyor olmasına karşın diziye katkıda bulunan Kaan’dan sorumlu Oğuzhan Koç’ta abartı yok. Lakin o da, şimdiye dek gördüklerimizin ötesinde bir duruş sergilemiyor yeni rolünde. Yani ha ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ skeçleri, ha ‘3 Adam’ programı, ha ‘Bana Baba Dedi’nin Kaan’ı… Arada hiç fark yok ki. Hepi topu sakin, mahcup ve şarkıcı bir adam…
Babadan tırsan, kız kardeşe ters yapan Cüneyt karakteriyle ‘süt amca’lığın varlığını öğreten dizide İbrahim Büyükak da, tıpkı diğer işlerinde olduğu gibi… Komediyi büyük büyük oynayarak sergileme alışkanlığını sürdürmekte. Karakter, telaş ve şamataya boğulmuşi Ne kadar abartı, bağrış-çağrış o kadar kahkaha getirisi sanılıyor herhalde! Nereye kadar?
Fanfini-dandini arasında ikizlerin hayallerine dalıp bebek yapma ateşiyle her verileni kemiren Rafet her ne kadar fazlaca tanıdık bir dizi tipi olsa dahi, onu cırcır edip yeri geldiğinde kadın kılığıyla İffet’leştiren yapımda Ersin Korkut’un canlandırma abartısı yok. Ama yine de aktarlarda aranan bitkisel dermanların zararlı olabileceğinin mesajını da veren Rafet bile BKM Mutfak tarzı sunumundan soyutlanamıyor. Böylece yeni karakterlere inanç kayboluyor.
‘3 Adam’ın şapşik ev hallerini sergileyen dizide Yağmur Tanrısevsin’e gelince… Oyunculuğu, konuşma ve tavır bakımından alıştığımız hallerinden birkaç tık ötede. Bu da demek oluyor ki, kendini eskiye kıyasla geliştirmiş. Ayrıca buradaki rolle de uyumlu bir duruşu var. Buna karşılık ‘Güneşi Beklerken’deki Melis’in zayıflık takıntısıyla bağdaşan ‘şişmanlıktan zayıflığa geçiş’ olgusunu Didem’in aşk acısıyla kendini yemeğe vurma haliyle denkleştirdiğim sahnede ‘Acaba şimdi gidip yediklerini çıkartacak mı’ diye düşünmeden de edemedim doğrusu.
BKM Mutfak’tan çıkılan yolda komedilerine farklı yorum katamadan ilerleyen oyuncuların ötesinde Cezmi Baskın ve Ayşe Tunaboylu ile yaratılan Macit-Ayten ikilisini, pazardan muz almak yerine kuaförden kız beğenmek kaygısına düşüren dizide bana göre en ‘Baba’ karakter pisikli Zeo… Gayet natürel biçimde konuşuyor ve ‘kedi sevgisi’ aşılamayı görev edinmişçesine ortalıkta geziniyor. Bu esnada da hiç çaba sarf etmeden güldürüyor. Olay budur.
Bunların dışında karakterler ve komediyi yansıtma klişesindeki tablo buyken, komediyi uyarlamak için iyice arabeskleştirme klişesine düşen senaryonun yönetimsel mantığında aksaklık hiç mi yok? İnceden bakınca göze çarpan detaylar var tabii ki…
Mesela, Didem’in bebeğin altını temizleme durumu… Orijinalinde gayet özenli bir biçimde masaya serilmiş örtü üstünde gerçekleştirilirken, Didem kızımız cillop gibi kanepeye bebeği yatırıveriyor. Gerçekçilik adına bu mudur olay? Sineğin küçüklüğüne rağmen mide bulandırdığı mantığıyla irdelemeyi sürdürürsek Kaan’ın annesinin yorumu da bir garip… Adamlar bebeği bırakıp gitmişler. O daha, sorumluluk alabilirsiniz felsefesi yapmakta. Neymiş efendim merak edip kaygılanmışlarmış. Ne diyelim… Enikonu kurgusal komedi mantığı ama bebeklerini evde tek bırakıp giden bir dolu insanın varlığını da düşünmeden edemiyoruz işte!
Sonuçta; ‘Bana Baba Dedi’, uzun uzadıya süresi ve devamlı aynı profilleri yaşatan kadrosuyla güldürme işine soyunurken canlandırma olayını abartınca, mizahı yedi bitirdi. Ortaya karışık içeriğiyle, klişeleşmiş komedinin dayanılmaz ağırlığını hissettirdi. İzleyici kitlesi bıktırılıp kaçırılmak istenmiyorsa, uzatıldıkça ‘dırdır’a dönüşen repliklerine acilen mizah enerjisiyle takviye yapması ve karakterlerini orijinalle paralel biçimlendirmesi tavsiyemizdir.
Anibal GÜLEROĞLU