Adaletin Şafağı’nda kahraman kapışması
‘Her türlü kötülüğü yapmaya muktedir iken kötü bir şey yapmamak… İşte budur iyilik’ demiş Nobel ödüllü ünlü yazar Andre Gide. Peki, uygulamada böylesi bir iyilik tablosu görebiliyor muyuz? Paranın ve silahların desteğiyle gücü elinde tutanın, kötülüğe prim vermeden iyi olması mümkün mü? Güç ve iyilik… Tüm insanlığı ilgilendiren bu iki önemli vasıf bir arada bulunabilir mi? Mangalda kül bırakmayan söylemlerde, güç ve iyilik sürekli yan yana getirilseler dahi yaşamın içinde ne yazık ki tam tersi bir durum hâkim.
İnsanların en büyük güç olarak gördükleri ve adaletine inandıkları Tanrı’nın varlığına rağmen iyilik, kötülüğün gölgesinde kalıyorsa… Dünyanın her yerinde masumlar, gücü elinde tutan kötülerin terörist faaliyetlerine kurban gidiyorsa… Gücün, iyilikle birlikte yol alabileceğine inanmak gün geçtikçe daha zorlaşıyor. Dolayısıyla ‘Tanrı-Mutlak Güç-Mutlak İyilik’ üçgeninde bocalamaya başlayan insanoğlu için kavramları ve kahraman olarak görülenlerin, iyi mi yoksa kötü mü, olduğunu sorgulamak kaçınılmaz hale geliyor. Tabii gerçeklere gözlerini kapatıp kötülük yapsa da güçlünün iyi olduğunu körü körüne kabullenenler hariç! Öyleleri tüm konuları saptırma, kötüleri iyi görme tutkusunda olduklarından, kapsama alanımız dışında. Bizi ilgilendiren, iyiyle kötü kavramının nasıl karıştığı; kurtarıcı olarak görülenlerin kötülük karşısında neler yapabilecekleri… Ki bu noktada, ‘Adaletin Şafağı’nda gücü ve iyiliği günümüz gerçekleriyle uyuşan bir dille yansıtarak irdeleyen süper kahraman öyküsünün, Tanrı ile insan arasındaki paradoks mantığı giriyor devreye.
BATMAN VE SUPERMAN’İ HİÇ BÖYLE GÖRMEDİNİZ
Gerçek dünyanın aksine kurguların olmazları olduran âleminde kahramanlar boldur ve her durumda galip gelen olurlar. Bizler de sonunu bile bile izleriz, büyük bir keyifle. Kötülüğün gittikçe güçlenmesi karşısında Tanrı’dan ümit kesip çaresiz kalan insanlığın züğürt tesellisi diyebiliriz buna. Nitekim çizgi romanlardan beyazperdeye türlü kahramanları baş tacı ettik senelerce. Superman’den Batman’e… Örümcek Adam’dan Kaptan Amerika’ya türlüsünün insanları kurtarışıyla, iyiliğin gücünü tattık yediden yetmişe. Ama gün geldi tek kahramanla geliştirilen kurtarıcılık aksiyonları artık yetersiz kaldı. Bunu gören sinema dünyası da, ilgiyi katlamak için yeni bir yol buldu. Ortalık, aynı öyküde birden fazla kahramanı kötülerle mücadeleye sokma akılcılığının serileriyle doldu. Şimdi de ‘Adaletin Şafağı’nda Batman ve Superman buluşmakta. Üstelik ‘‘Batman ve Superman’i hiç böyle görmediniz’’ dedirtecek biçimde… Ve dahi THY’nin gövde gösterisiyle! Olay bu kadar büyük olunca dünyanın beklediği filmi ilk izleyenlerden biri sıfatıyla, sıcağı sıcağına tanıtmak istedim size.
Geçmişiyle ve kahramanlarıyla gurur duyan geleceğin şehri Metropolis’e uçan Türk Hava Yolları’nın resmi sponsorluğunda gerçekleşen ve bize alıştığımızın dışında bir özen sunan basın gösteriminde izlediğim ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı/Batman V Superman: Down of Justice’ filmi için söyleyeceğim ilk söz… Gotham’daki muhteşem dönüşümü THY’nin gurur vericiliğiyle bütünleştiren bir tanıtımın ardından öyküsünü başlatan yapımın, alıştığımız süper kahraman işlerinden daha fazlasını verebilen nitelikler taşıdığına dair. Dünya çapında ilgi gören, büyük küçük demeden herkesin sevgisini kazanan iki süper kahramanı aynı yapımda buluşturan filmi, diğer çoklu kahraman öykülerinden farklı kılan nedir derseniz… Hem içeriğinin, hem de karakterlerinin alıştığımızın dışındaki tasvirleri!
BU DÜNYADA KİMSE İYİ KALAMAZ!
Dünya tarihindeki en büyük gladyatör karşılaşması olarak yorumlanan ‘Batman V Superman’ karşılaşmasında, kahramanların çatışmacılığını rutinin ötesine taşıyan farklılığı ortaya çıkartan ayrıntılar çok. Ancak bunları sahneler bazında örneklerle sıralamak, filmin akışını deşifre etmek olur. Zaten yönetmen Zack Snyder de böyle bir hataya düşülmemesini rica ediyor. Dolayısıyla Batman ile Superman’i, insan-Tanrı yakıştırmasıyla, aynı öyküde buluşturan filmin kendine has özelliğini tam kavrayabilmek için izlenmesi gerek diyorum. Bununla birlikte sinemada izlenme keyfini kaçıracak sürpriz bozan detaylara girmeden ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı’nın kendine has ruhuna, mantığına ve dahi mesajcılığına bakabiliriz.
İnsan hayatında mutlu günlerin, bir anda kötü kişiler tarafından karartılabileceğini… Hiç kaybolmayacak sanılan güzelliklerin bir kurşunla mazide kalabileceğini göstererek açılışını yapan filmin en önemli özelliği, içerik felsefesi! Kahramanlarını sürekli oradan oraya koşturup şirin ve propagandist kurtarışlar yapan, bilgisayar oyunu misali çocuksu tablolar çizen figürler olmaktan çıkartan yapım, orta yaş olgunluğunun yükünü omuzlarında taşıyan sert duruşlu iki adama dönüşen kahramanları üstünden, değer yargılarına yönelik derin bir bakış açısı koyuyor ortaya.
Hayatta her şeyin bozulduğu ve yaşam yolunda düşenin ‘düşmüş’ olduğu saptamasından güç alarak felsefi yönüyle bize mutlu bir aile tablosunun inci taneleri gibi dağılmasının ne denli kolay olduğunu gösteren ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı’, klişe kahramanlıklardan ve onlara alkış tutan insanlardan ziyade, kahramanlıkları sorgulayan bir dille yürütüyor öyküsünü. Bu mantık, süper kahramanların doğuşunu kısa geçişlerle verirken odak noktasına ‘iyi-kötü’ değerlendirmesini koyan bir iş çıkartıyor karşımıza.
‘Bu dünyada kimse iyi kalamaz’ derken, değişen şartların iyiliği nasıl yozlaştırdığı üstüne çok kalın çizgilerle belirlenmiş bir üslup karşılıyor bizi ‘Adaletin Şafağı’nda… İyiyle kötü kavramlarının birbirine karışma aşamasında, her şeyin kızgınlık ve öfke yaratmakla başladığını vurgulayarak masum insanların nasıl tepkici hale getirileceğinin formülünü en basit biçimde açıklayan filmde, canlı bomba korkusundan dolayı dengesizleşen gerçek hayatla paralellik gösteren en dikkat çekici yön, algı operasyonları! Kötüleri durdurmaya çalışan iyilerin, uydurma haberler ve düzmece eylemlerle, toplum nezdinde kolayca kötü kişi konumuna düşürülebileceğini izlerken, darbeci generallerin yönettiklerini sandıkları Afrika ülkelerinden, Amerikan yönetimine… Yanıltma mekanizmalarının mimarlarının kimler olduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz mesela.
Ayrıca ‘Adaletin Şafağı’nda olaylara tek yanlı bakmamak gerektiğini… Gerçekleri açığa çıkartırken bir sorunun başka bir soruya yol açtığını… Masumiyetle cahilliğin aynı şeyler olmadığını da hissetmeniz mümkün. Yanı sıra senaryonun ‘iyi-kötü’ dengesinde, sadece kahramanlar veya beyaz adamın-silah şirketlerinin oyuncağına dönüşmüş üçüncü dünya ülkelerinin ezilen yapısı değil, herkesin diline dolanan ama bir türlü hakikisi uygulanmayan demokrasi de yatırılmış masaya. ‘Demokraside konuşmak iyidir, tek taraflı kararlar değil’ diyerek herkese söz hakkı verilmesinin önemine değinen içeriğin dünyaya dikte ettiği gerçek; ‘Yönetenler, yönetilenlerin rızasıyla hareket eder’ demokratlığı! ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı’nda kahramanların dünyadaki varlıklarının ‘iyi-kötü’ sorgulaması yapılırken, aynı zamanda diktatörlüğün kabul görecek bir durum olmadığı mesajı da verilmekte. Yani anlayana ve kendine pay çıkarmaktan gocunmayana, kıssadan hisse…
‘Gücün, masum olabileceği’ sözünün ABD’deki en eski yalan olduğunu söyleyerek dünyada yaşanan çalkantıların perde arkasını işaret eden yapımdaki felsefi derinliklerden biri de, kurtarıcılığa soyunan kahramanların ‘Tanrı’ vasfına bürünmemesi gerektiği! Bu noktada kahramanlarını kendi kendileriyle muhasebeye sokan film, suçluları durdurmayı hedefleyen kahramanların sınırlarını aşıp kendilerini mutlak adalet sağlayıcısı konumunda görmemeleri hakikatiyle buluşmakta. Hani bizdeki ‘Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var’ sözüyle eşdeğer bir mantık var ya… İşte o hesap… Superman sana söylüyorum, her konuda tek yetkili olma hevesindekiler siz anlayın der gibi!
ŞEYTANLAR YERALTINDAN DEĞİL GÖKYÜZÜNDEN GELİR
Kötülüğü bir kere uyandırmaya gör… İyiliği alt etme gücünü kendinde görenler arka arkaya gün yüzüne çıkar. İsimler değişir ama hep aynı kalır şeytanlıklar. Önemli olan, kötü diye ortaya sürülenler arasından gerçek kötüyü doğru tespit edebilmek.
‘Şeytanlar yeraltından değil gökyüzünden gelir’ diyerek kötülüğün bundan sonraki yönünü belirleyip devamına yeşil ışık yakan ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı’ da kendi gerçek kötüsünü, Tanrı’yı gözden düşürüp kahramanlık gösteren insanı Tanrı eliyle ezmek isteğini psikopatça sergileyen para babası Lex Luthor’la çıkartıyor ortaya. Suçluların ot gibi olduğu, yolundukça yerlerine yenilerinin geleceği gerçeğini ‘Adalet için şiddet’ diyebilecek kıvamdaki, psikolojik enerjisi düşük Batman ile gösteren filmde Luthor’un kötülük amacı havada kalsa dahi, onun vasıtasıyla ucundan kıyısından savaş teknolojisin devlerine gönderme sezebiliriz rahatlıkla. Zaten şeytanın gökyüzünden geleceği sözünü de süper güçlerin uzay deneyleriyle bağdaştırmamız mümkün. Yani Rus’undan, Portekizlisine, Hint Okyanusu’nda bir yerden Afrika’daki diktatörlük heveslisine… Geniş açıdan olaya yaklaşan filmde, kötülük ve iyilik tezadına her türden yorum getirip mesaj çıkartmak olası.
Son tahlilde; Görsel şölene dönüşen bol patlamalı sahnelerinde, cıvıl cıvıl ortamlarda gerçekleşen, onca arbedeye aldırmadan polisin güvenlik şeritleri dışında bekleşen izleyicisi bol kahramanlık aksiyonlarındaki atmosfere kesinlikle yer vermeyerek felsefi özelliğini perçinleyen ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı’nın ruhuyla ilgili yorumumuzu noktalarken filmle ilgili görüşümüzü de paylaşalım…
Bilginin güç olduğunu söyleyerek, gerçek hayatta cahil nesilden medet uman bazılarına cevap verme özelliği de taşıyan ‘Batman V Superman: Adaletin Şafağı’nda 153 dakikayı, görsel efektlerin bolluğu ve hızlı aksiyonla doldurmanın dışında, felsefesiyle de ilgi çekici hale getirmeyi başarmış bir yapım. Dolayısıyla, dört yaşındaki oğluna geceleri kâbus görmemesi için filmini izlemesini yasaklayarak yapımın diğer kahramanlık işlerinden farkını doğrulayan Ben Affleck’in Batman’i ile Henry Cavill’in Superman’i, iyi-kötü sorgulamasına malzeme yapan film için ‘Bazı senaryo aksaklıkları hariç doyurucu nitelikte’ diyebiliriz.
Her erkeğin hayatındaki en değerli kadının ‘anne’ olduğunu dile getirip güzel bir jest yapan film, ‘Martha Anne’ paydasında buluşturduğu kahramanlarının arasına sürpriz bir ‘süper’ daha katarak beyazperdede yerini alırken yazılı basının eskisi kadar gözde olmadığı, insanların gazete okumadıkları serzenişini de satır aralarına serpiştirerek, 3D-IMAX seçenekleriyle seyircisini bekliyor. Film okuması ve tavsiye bizden, takdir sizden.
Anibal GÜLEROĞLU