Gündemimizi meşgul edip bizi daraltması bir yana, en fenası bu durumlara sebep olanların hatalarındaki ısrarcılık. Dahası kimse, yaratılan fiyaskoların domino etkisini hesaba katmıyor. Oysa başarısızlıklar, bütünü olduğu kadar o bütünü oluşturan unsurları da etkilemekte. Zira faturanın büyüğü göz önünde bulunanlara kesilir çoğu zaman.
Gerçek hayatta olduğu gibi, kurgu dünyasındaki her başarısızlıkta da değişmiyor bu kural. Yapımcı motivasyonuyla geliştirilen senaryonun dandikliği veya nabza göre şerbet veren yönetmen aksaklıkları izleyici nezdinde bir yana konup unutulur… Yapımcının zarar ziyanı bir şekilde bertaraf edilir de… Dile dolanan ayrıntı, işin müşteri çekici yüzü sayılan oyuncu kadrosunun başarısızlık skalası olur. Dolayısıyla oyuncu kariyerinde arka arkaya fiyasko işlere rastlanması, yapımların başarısından ziyade doğrudan onun yeteneğini sorgulatır!
Şimdi bunca lafı niye mi ettik? Tabii ki, ‘muhteşem’ bir sebepten… Hani onca muhteşem beklenti yaratma havasına, magazinselliğin dibine vuran oyuncu kadrosu seçkisine ve dahi Hürrem’den miras bozuk Türkçeyle çığırtkanlık merakına rağmen bir türlü bekleneni veremeyen… Beklenen şöyle dursun, totaldeki reytingleri tam bir fiyaskoya dönüşmeye başlayan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ var ya… İşte ondan. ‘Yine mi Kösem’ dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız bir bakıma. Lakin bu kez derdimiz bir başka.
Gerçi ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ eleştiri adına engin bir derya… Sultan Ahmet’in, Sultanahmet parkında kankasına kız arkadaşını tanıtan genç edasıyla gelip, İskender’e ‘Anastasia, benim gözdemdir’ şeklinde sunumda bulunduğu… Ahmet’in, ‘Padişah’ ağırlığını unutup Anastasia’ya ‘Öyleyse beni niye öptün’ diyerek, günümüz gençliğinin aşk hallerine büründüğü; Saray koridorlarında peşinden koşturduğu… Anastasia’nın koskoca Osmanlı Padişahı’na sürekli ‘Ahmet’ diye hitap ettiği… Safiye Sultan’ın, Kösem’e aşkı tarife koyulup ‘Şifayı kapmışsın demektir’ avamlığında konuştuğu… Damdan düşer gibi Hünkâr’ın talim arkadaşı olan İskender’in, dayak yemiş adamın fıkrasını hatırlatırcasına, ‘Siz bir de onları görün Hünkârım’ diye ciddiyetsizleşerek şaka yaptığı… Velhasıl, Saray adabından uzak cümle tavırların sergilendiği ve günümüzün ergen ağızlarıyla yazılan repliklerin havada uçuştuğu ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’de eleştirilecek o kadar çok şey var ki! Hani ‘Nerem doğru’ diyen deve misali…
Ama belirttiğim gibi, bu kez değinmek istediğim nokta doğrudan dizinin kusurlarıyla ilgili değil. Zira o konuda yeterince yazdım. Daha ekrana çıkmadan dikkat çekmiştim bu işin olamayacağına. İmam bildiğini okudu. Geçtiğimiz günlerde de bu dizinin, bana göre malum, başarısızlığını ‘Kösem niye iş yapmaz?’ başlığı altında ayrıntılarıyla sıralamıştım zaten. Bu nedenle böylesi muhabbeti, fikir kopyacılığıyla konuya yeni uyananlara bırakıyorum. Benim sözüm, böyle bir sürecin içine girmek üzere olan Beren Saat’in Kösemliği üstüne!
KÖSEM’İN, BEREN SAAT’LE ŞAHLANACAĞINI DÜŞÜNMEK SAFLIK!
‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ dizisiyle ilgili son yazımda, yapımın başarısızlığından hareketle, 9’uncu bölümde ekranda boy göstereceği duyurulan Beren Saat’in diziye girişine değinirken ‘‘Bir de bakmışsınız maliyet ağır basar ve Beren Saat, Kösemleşemeden ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Kösem ayağı dördüncü bölümden sonra bitiverir’’ yorumunda bulunmuştum.
Bu yazının hemen akabinde magazin haberlerini köşelerinden duyuranlar büyük müjdeyi patlatıverdi… Aslında bu haber, müjde mi yenilgi sürecindeki son çırpınış mı o da ayrı mesele. Neyse. Beren Saat, ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e beklenenden önce girecekmiş. Nasıl olacakmış bu? Efendim, Beren Saat’in diziye gelişi başta, 8 veya 9’uncu bölüm olarak planlanmışken 6 veya 7’inci bölüme çekilmiş. Topu topu 1-2 bölüm öncesine alınan girişi olağanüstü bir değişim gibi görerek ‘erken girme’ abartısıyla şişirmek, sanırım PR olayının köşeden yapılanı oluyor. Olsun bakalım da… İnsanların artık PR olayındaki Ali Cengiz oyunlarına kanmadığı da bir gerçek. İstenildiği kadar sansasyonel haberlerle reklamı yapılsın, sunulanla kendi kimyaları tutmazsa itibar etmiyorlar. Belki kısa süreli bir merak… Hepsi bu.
Hal böyleyken üstünde durulması gereken en önemli husus, ‘Kösem’in, Beren Saat katılımıyla berenleşip berenleşemeyeceği! Burada bir parantez açıp bilmeyenler için söyleyelim… Beren’in kelime anlamı ‘güçlü, kuvvetli’ demek. Berenleşme de güçlenmeyi temsil ediyor. Bu açıklamanın ardından, Beren Saat’in Kösem rolünü devralmasına dönecek olursak…
İlk bölümden itibaren hiçbir güç belirtisi veremeyen… Hülya Avşar’ın da, ilk etaptaki çekiciliğini tüketen dizide bu saatten sonra güçlülük, çekicilik yaratmak çok zor! Çünkü izleyici için çekicilik demek ‘çatışma’ demek. Kadınlar saltanatının hüküm sürdüğü, çocuk yaştaki padişahların dirayetsizliğindeki Sarayın sürekli ayaklanmalara sahne olduğu, Genç Osman’ın boğdurulduğu bir dönem çatışma için çok müsait. Bu dönemin öne çıkan otoritesi de, Sultan Ahmet’i genç yaşta kaybederek yalnızlaşan ve çocuklarıyla taht oyunları oynayan ‘Kösem’. Buraya kadar her şey güzel de… Unutmamak gerekir ki, ‘Kösem’ demek, başlı başına yalnızlık demek. Yani güçlü bir kişilik, yırtıcılık demek.
Peki, bunu kimle yansıtacaksınız? Zarif ve naif duruşlu Beren Saat’le! Beren Saat, nasıl Kösemleşir? Öyle Avrupa saraylarından özenti dekoltelerle veya havalı taçlarla ya da ‘Sizli, bizli’ konuşmalarla değil herhalde. Kaldı ki, bunların işe yaramadığını Hülya Avşar’la gördük.
Ayrıca bizim izleyicinin sevdiği çatışma, ‘aşk’ üstüne. Yapımcı ve senaristler istedikleri kadar yırtınsınlar, kurgusal eklemeler yapsınlar bu dönemden dişe dokunur aşk çıkartamazlar. Çıkartınca da Osmanlı Sarayı’na yamalanmış modern dönem dizisine dönüşmekten kurtulamazlar. Nasıl ki, şu an metazori yaratılmaya çalışılan aşk çatışmacılığı bu kıvamda.
Dahası… Son dönem senaristlerinin klişelerinden olan ‘Bu nasıl bir özgüven patlaması, kahvaltıda yürek mi yedin’ misali sözlerin her an dudaklarından dökülmesini beklediğim Sultan Ahmet’in de Padişah havasında olmadığı… Saray’ın komedi dizisi atmosferine büründüğü ve her haliyle ‘Böyle tarihi drama olmaz. Olsa olsa tarihi komedi olur ki, onu da Gani Müjde Harem dizisiyle gayet güzel yapmıştı’ dedirten yapımdaki mevcut Kösem’in Hürrem özentisi ortada. Bu cırtlak, kavgacı karakteri nasıl Beren Saat’e uygulayacaksınız.
Beren Saat dendiğinde son dönemde akla gelen ne? ‘Fatmagül’ ve ‘İntikam’ dizileri… Şayet ilham kaynağınız ‘Fatmagül’ ise eyvah… Tecavüz dalgasına gazı alan Fatmagül’deki çığırtkanlık burada sökmez bilesiniz. Yok, eğer ‘İntikam’ın Derin’i gibi bir duruş yaratmaksa hedef… Bu durumda iki misli eyvah! Zira Derin’in, ‘İntikam’ın orijinalindeki Amanda karakterinin fizik ve kişilik yapısıyla hiç uyuşmayan halinden dolayı yapımın performans düşüklüğü yaşayışını, güzelim dizinin fiyaskoya dönüşümünü kısa süre önce hep birlikte gözlemledik.
Kuşkusuz ‘İntikam’ dizisi, yanlış rol seçimi nedeniyle Beren Saat’in kariyerinde eksi hanesinde yer aldı. Şimdi kendisi bir kez daha aynı tehlikeyle karşı karşıya. Tek farkla… O zaman projenin ve rolün izleyici tarafından nasıl karşılanacağı bilinmiyordu. Bu kez göre göre reytinglerle kendini belli eden bir fiyaskonun içine atlama hali mevcut!
Peki, Beren Saat bir fiyaskoyu daha kaldırır mı? ‘Kösem’i kabullenirken eminim projenin büyüklüğünü ve ‘Muhteşem Yüzyıl’ın iştah kabartan başarısını referans almıştır. Ama şu anki gidişat, evdeki hesabın çarşıya uymadığı noktada. O yüzden Kösemleşirken, merakla tetiklenecek birkaç bölümlük ilgi çekicilikten ziyade genele odaklanıp bir kez daha düşünsün.
Kısacası; ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in Beren Saat’le güçleneceğini, şahlanacağını düşünmek tek kelimeyle ‘Saflık’ olur... Nasıl ki, IV. Murat döneminden medet ummak hata olursa! Dahası, Kösem’le hiçbir denkliği bulunmayan Beren Saat’in kariyerine de ‘Yazık’ olur. Biz yaptık oldu denirse de sonuç, fiyasko olur.
KOLAJ ÖVGÜLERLE MASTÜRBASYON FİYASKOSU
Özetle diyeceğim o ki; Gerçeği göreceksin arkadaş! Öyle kolaj molaj tanıtımlara gelen yağ-bal yorumlara tav olarak gözlerini hakikatlere kapatmayacaksın. Elindekilerle neler yapıp neler yapamayacağını sorgulayacak, eğriyi-doğruyu tartacaksın… Ona göre yola çıkacaksın. Amma velâkin büyüklük taslayanların en vahim hatasıdır, eksikleri gösterip dosdoğru eleştirenlere kulak vermek yerine sırt sıvazlayanlara kucak açmak. Bir nevi kendi kendini tatmindir bu… Yanlışını bildiği halde, duymak istedikleriyle o yanlışı örtbas etmek!
Peki, bunun kime faydası var? Birbirlerinin sırtını kaşıyanlara faydası olduğu muhakkak da… Eleştiriden köşe bucak kaçıp, pohpohlayanlara prim verenlerin bu aymazlığının sonucu ne oluyor? Başlangıçta işler ‘iyi’ gibi dursa dahi, ‘Kısa günün kazancı denilerek’ gidişatın kötülüğü göz ardı edilmeye çalışılsa bile neticede ‘fiyasko’ kaçınılmaz. Ama başta saptadığımız gibi asıl ceremeyi çeken, magazinde sansasyon yaratan veya kolajlara gelen övgülerle mastürbasyon yaşayanlar değil, vitrine çıkartılıp kendilerinden medet umulanlar… Ki, mevcut ‘Kösem’den umduklarını bulamayıp şanslarını bir kez daha denemek isteyenlerin vitrinine çıkartılacak isim de Beren Saat! Temennim yanılmaktan yana olsa da, ‘Gelen, gideni aratır’ demişler…
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal