Televizyonda dönem kavramını bir kenara atarak, yeni dizileri yayına sokmada kafasına göre takılan kanallarımız bu konuda hayli rekabetçi bir süreç başlatmış bulunmakta. Amerika’dan sonra en ok dizi satan ülke haline gelerek yurt dışı pazarına oynama hevesinin de etkisiyle arka arkaya gelen dizilerin yarattığı fazlalıktan ve izleyicinin takip ettiklerini bırakıp yenilere yönelmeme gerçeğinden dolayı haftanın her günü ekrandaki mücadele çıtası tavan yapmış durumda. Yani devreye giren yeni yapımların mevcutlar arasında yer bulması hayli zor. Reytingler de bu zorluğu ve dizilerin harcanabilirliğini gayet net ortaya koyuyor zaten.
Son hevesimiz olan asker dizilerinin dışında yeri sağlam olan yeni yapım yok gibi. Büyük iddialarla ekrana çıkanlara bir bakıyorsunuz… Günleri değişiyor ya da saatleri ileri atılıyor. Ardından da ‘final’ haberi geliveriyor. Oyuncu kadrosu ve konusu sağlam olsa dahi bu özellikleri onları kurtarmaya yetmiyor. Bazılarının eli güçlü olduğundan ekran ömürleri diğerlerine nazaran biraz daha uzun sürebiliyor ama neticede yarışa sonradan katılan diziler açısından en güvenilen dağlara kar yağıyor. Velhasıl şu sıralar ekrandaki dizi olayı, kalitenin hak ettiğini bulmasından ziyade gücü yeten yetene sürdürülen zorlu savaşa bağlanmış halde!
Nitekim ‘Güldür Güldür’ programıyla izleyicinin şov merakından layıkıyla nasiplenip, Ali Sunal’ın sunumundaki ‘Bir Sorun Mu Var’ ile aynı ilgi yoğunluğunu yarışma kategorisinde de sürdürmeye niyetlenen ve hepi topu dört yapımla dizi kanadını idare eden Show TV’nin ‘Bir Deli Sevda’sı da bu kıyımcı mücadelenin içinde buldu kendini. Üstelik ilk bölümden hem düşük reyting, hem de gün değişimi darbesi yiyerek. İlk bölümünü yeni gününde bir kez daha izleyicinin takdirine sunacak olan dizi böyle bir başlangıcı hak etti mi peki? ‘Kesinlikle hayır’ diyerek geçelim dizinin değerlendirmesine...
BİR DELİ SEVDA’YA DELİ EDİCİ HAKSIZLIK
Kadrosundaki isimlerden dolayı keyifle izlenecek bir dizi olacağını düşündüğüm işlerdendi ‘Bir Deli Sevda’… Nasıl ki ilk bölümüyle hayal kırıklığı yaratmadı bende. Ancak sonuçlarını görünce hem üzüldüm hem de şaşırdım. Zira 32’incilik gibi deli edici bir sonuç almak ‘Bir Deli Sevda’ya yapılmış büyük haksızlıktı. Muhakkak ki, ‘Kara Sevda’ veya ‘Diriliş’ meraklılarını diziye çekmek mümkün değildi ama… Bundan ötesinin ilgisizliği anlaşılmaz ve ‘Bir Deli Sevda’nın boşa harcanması demek. Oysa alışılmışın dışında yönleri bulunan dizi, izlenmeye fazlasıyla layık.
Daniska’nın harika müziği eşliğinde açılışını yapan dizinin performansına baktığımızda… Dizi, 1991 yılında bodrum katından dünyaya bakan Bahar’la annesinin fakir yaşamından başlatırken öyküsünü, abartılı bir anne-kız dramından ziyade deneyimli isimlerin renklendirdiği, gerçekçi dile sahip bir yapım olacağının sinyalini de verdi. Öyle ki, Nermin’i karnında iki aylık bebekle bırakıp giden Cengiz refah içinde yaşarken, baba özlemi çeken kızı Bahar’ın çocuksu umudu gayet dozundaydı. Zenginlerin alıp götürdüğü babasını hiç görmediği halde onu sevgiyle bekleyen Bahar’ın duygusunu aktarırken çocuk ajitasyonuna girmeden yol alan yapım, hayatında bir kere bile baba diyemeyenlerin ve fakirliğin resmini tam tonunda çizdi bize. Hayatın alt tabakasından insanların yaşam kavgasını, çaresizlikten doğan çalma ve yalan olayına bağlayarak yıllar sonrasına gelen anlatımın bu evrede en büyük destekçisi, karakterlerle akışın başarılı biçimde yönetilmesiydi.
Cansu Tosun’un gittikçe yerine oturan ve güçlenen oyunculuğunda izlediğimiz Bahar’ın sunumunu çok sevdim mesela. Annesini bodrum katı sefaletinden kurtarmak isteyen ama parasızlığa yenik düşen Bahar’da çocuksu bir çekicilik ve doğallık vardı çünkü. İnsan bu karakterde, mahalledeki bir kız havası yakalayabiliyor rahatlıkla. Küçüklüğünden aklında yer eden ‘çalarak para bulma’ fikrini kira parası için de devreye sokma isteğini Kemal’le birlikte gerçekleştirmeye çalışması… O denli amatör bir hırsızlık tablosu sundu ki bize, bu anların olanca beceriksizliği sırıtmak yerine gerçekçiliğe dönüştü. Örneklersek… İkilinin, Çeçe’nin kasasını açarkenki sarsaklıkları, bu girişimden eli boş dönmeleri, kaçış anındaki telaşları ve benzeri durumlar. Gerçekçilik adına çok iyi olmuş. Aksi durumda, mesela kaçarken kasadan bir şeyler alsalardı, sergilenmek istenen amatör hırsızlık teşebbüsü sahteleşirdi. Benzer şekilde Hulusi’nin kalp krizi geçirmesinde de takdire değer bir sunuş izledik. Bazı dizilerdeki gibi, hastayı kucağına alıp taşıma abartısına girmek veya taksilerle özel hastanelere koşturarak ‘ayranı yok içmeye’ durumu sergilemek yerine hemen acili arayıp ambulans istenmesi ve resmi bir hastaneye gidilmesi dizideki fakirlik mantığıyla uyuşmanın ötesinde gerçek hayattaki uygulamaya da denkti. Tebrikler.
‘Bir Deli Sevda’nın gerçekçiliğinde yakaladığım bir başka detay, Bahar ile Mehmet’in karşılaşması ve işe giriş olayı! Hani öylesine çok rastladık ki çarpışmalarla gelişen tesadüfî karşılaşmalara, burada eniştesini takip ederek gerçeği öğrenen Mehmet’in Bahar’a planlı yaklaşımı fark yarattı. Yani ‘Düşmanını yenmek istiyorsan onun gibi savaşmalısın’ diyen Mehmet’in, Cengiz’in kızını ortaya çıkartma isteğiyle işe aldığı Bahar’ın, zengin kesimle yakınlaşması ‘Hadi canım’ dedirten hayalcilik yerine inandırıcılığa sahip mantıkla yürütülmüş.
Bunların dışında MS hastalığına dikkat çeken yapımda, Erkan Can ve Zafer Algöz’ün varlıkları da dizinin ilgi görmesi adına artı unsurlar. Şu an için az ama öz biçimde karşımıza gelen ustaların akıştaki ağırlıkları, geçmişten gelen öykünün derinliğiyle orantılı olarak artacaktır diye düşünüyorum.
Kısacası; Erkan Kolçak Köstendil’in neşeyle hırsı harmanladığı Mehmet’iyle, Cansu Tosun’un mütevazı Bahar’ı arasında gelişecek aşkın ve baba özleminin yaratacağı çatışmacılığın ilk taşlarını abartısız mantıkla döşeyen Hakan İnan yönetmenliğindeki ‘Bir Deli Sevda’nın elini güçlendiren ve onu izlettirecek pek çok detay mevcut. Buna rağmen deli edici bir haksızlığa uğraması yazık. İzleyicinin gözünden kaçarak Show TV’nin final gazabından nasiplenen ‘Aşk ve Gurur’un akıbetiyle karşılaşmamasını temenni ederek eksilerine de kısaca dokunduralım.
‘BİR DELİ SEVDA’NIN EKSİLERİ
Esin Gök’ün öyküsü ve Korcan Derinsu ile Cihan Çalışkantürk’ün senaryosuyla ekrana taşınan ‘Bir Deli Sevda’nın ilk bölümü hak ettiği ilgiyi göremedi diyerek, dizinin artılarına dikkat çektik ama… Kuşkusuz her işte olduğu gibi burada da başarıya köstek olan yönler mevcut.
‘Aşk ve Gurur’a da ilk bölüm için doğru gün tespiti yapamayan kanalın, Çarşamba günü yayına sokup sonra Pazar’a alarak ‘Bu da mı gidici’ fikrini yaratma hatasını bir yana bırakırsak, ‘Bir Deli Sevda’nın performansını en etkileyen olumsuzluk, karakterlerini tanıtırken ‘Kim, kimdir’ karmaşası yaşatması! Tek tek karakter sunumu yapmayıp işi akışına bırakması makul ve bölüm sonuna doğru karakterler bir parça yerine oturdu. Fakat dikkatli izlemeyen için karakter söylemi yeterince belirgin değildi. Mesela Erdinç Gülener’in canlandırdığı Cengiz’in babası, Hulusi miydi yoksa Faruk mu? Deniz Uğur’un rol aldığı Alev, evin kızı mıydı yoksa gelini mi? Şımarıklığıyla zengin kız klişesini dolduran Buket, Alev’in öz kızı mıydı üvey miydi? Başta bunlar hemen anlaşılamadı. Velhasıl, karakter sunumunun ilk evresinde yeterli netlik yoktu. Bu da izleyenin diziye adapte olmasını etkileme sebebi.
İlaveten karakterlerin kendini sorgulatan yönleri de vardı. Mesela Zuhal Yalçın’ın Hafize’si ile Mehmet Esen’in canlandırdığı Osman boşanmışlar. Kemal(Cankat Aydos), babası Osman’a çekip gittiği, ilgilenmediği için kızıyor. Ama sonra bakıyoruz Kemal’in öfkesine karşın annesi kendini terk edip giden Osman’a gayet sıcak davranıyor. Hatta yemek yapmayı teklif edip koluna girerek götürüyor adamı. Bu durumda Kemal’in sertliği ve boşanma söylemi de boşa çıkıyor. Osman da Hulusi’yi görmeden gidiveriyor eski karısıyla. Madem karı-kocanın arası böyle şeker niye boşanmışlar? Anla anlayabilirsen. Nasıl ki, Bahar’ın Hulusi’yi gerçek dedesi olarak değil ‘Bizi sahiplenmiş dede’ şeklinde bilmesini de çözemedim gitti. Bahar’a babasının öldüğünü söyleyen Hulusi, oğlunun istemediği hamilelikten doğan çocuğu nüfusuna geçirtmişse neden gerçek dedesi olduğunu saklamış? Cengiz’in kendi kızı olmadığını bile bile Buket’e öz annesi Alev’den daha yakın davranması ve kızı gereksiz biçimde şımartması da açıklama bekleyen bir başka düşündürücülük. Ailedeki yerini sağlamlaştırmak için mi? Cevapları, diziye yaşam şansı tanınıp konunun gelişimine fırsat verilirse alırız elbet.
DİYECEĞİM O Kİ; Babasının hastalığını duyunca aldırmaz görünen Cengiz’in Hulusi’nin hangi hastanede olduğunu nasıl bildiği, Genco’nun neden kendisini hastaneye bırakan Mehmet’ten çok sonra içeri girdiği gibi bazı mantıksız ayrıntıları saymazsak… ‘Bir Deli Sevda’nın içeriğinin gayet tutarlı bir senaryo mantığına dayandığını söyleyebiliriz. Oyuncular deseniz, zaten her biri başka dizilerle kendini ispatlamış isimler ve ilgi çekici performans yaratmaya müsait bir kadro oluşturmuşlar. Hani daha iyisi can sağlığı misali.
Bundan ötesi, Tolstoy’un dediği gibi… ‘Güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir’. Ayakta kalma mücadelesiyle ekrana adımını atan ‘Bir Deli Sevda’ da güzel olmasına güzel ama… Önemli olan izleyicinin, diziyi sevgili yapıp güzelliğini reytinglerle tescilleyebilmesi! Yeni gününün uğurlu gelmesi dileğiyle… Şansı bol olsun.
Anibal GÜLEROĞLU