Bol Şans herkese lazım

Semra Dinçer’in kaliteli oyunculuğunu izleme fırsatı yaratan… Burçin Abdullah’ın farklı rolleri başarma kabiliyetini ortaya koyan… Atıf Emir Benderlioğlu’nun üçgeni tamamladığı ‘Bol Şans’ta dikkat çeken özellikler bununla sınırlı değil tabii..

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Bol Şans’ herkese lazım…

Şu sıralar ‘şans’ konusu fazlasıyla kafamı kurcalamakta. Niye derseniz, şanssızlıklarla ‘Bol şans’ın iç içe olduğu yoğun bir süreçteyiz. Kapımızı çalmasını umutla beklediğimiz şansın, insan eliyle şekillenen ve yoruma açık bir durum olduğunu ispatlayan örneklerle dolu dört bir yanımız. Yaptıkları hamlelerde engellerle karşılaşıp umduklarını bulamayanların şanssızlığı, onların başarısızlığı sonucu boşalan yerleri doldurma fırsatını yakalayanların şansı olmakta bir anda. Yani birileri kaybederken-kaybettirilirken, birileri kazanmakta-kazandırılmakta… Şans bu işte. Peki, bu kadar basit mi ‘şans’ı tanımlamak? Elbette ki hayır… Çünkü derin mesele. İster istemez insan düşünüyor… Ne menem şeydir ki, şu dillerden düşmeyen ‘Bol şans’ her kula nasip olmamakta, diye.

Rahmetli annemin, her sabah babamı işe uğurlarken ‘Bol şans-bon şans’ diyerek kapıyı kapattığı günlerden beri aklımda yer etmiştir. Tabii, çocuk bilinciyle tam anlamazdım ‘Bol şans’ temennisinin ne derece değerli olduğunu. Lakin hayatın içine daldıkça gördüm ki, kazanmak için şansın ‘bol’u da, ‘bon-bonne’u da fazlasıyla önemli ve buna erişmek her babayiğidin harcı değil. Öyle, sırtını sağlam duvara dayama rahatlığıyla ahkâm kesenlerin sıkça kullandığı ‘İnsan, kendi şansını kendi yaratır’ sözüyle de pek ilgisi yok. Yani tam bir muamma. Üstüne çok konuşulmuş, yıllar süren araştırmalar-deneyler yapılmış ama şansın formülünü tam çözene hak getire.

Kimileri şansı, iç sese ve deneyimlere bağlamış… Kimileri yeniliklere açık olma sonucu gelişen fırsatçılık dikkatiyle bütünleştirip ‘doğru çıkan tahmin’ şeklinde yorumlamış. Kaynaklarında, ‘Rastlantıları düzenlediğine ve insanların yaşamlarını etkileyecek iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç’ olarak tanımlanıyor. Ancak ben, ‘şans’ konusuna daha çok Napoleon’un ‘Şansı olanın horozu da yumurtlar’ mantığıyla yaklaşıp, ‘İnsanın iyisi, talihin kötüsünden belli olur’ diyen Shakespeare gibi değerlendiriyorum, şansı yaver gitmeyenleri. Hani kötülere bolca itibar edilirken iyilerin kıymeti bilinmiyor ya… İşte öyle bir şey.

Sözün kısası; ‘Bol Şans’, temennilerin dışında gelişen bir avantaj durumu! Bu avantajı yakalamak da her kula nasip olmuyor. Peki ya gerçeklerden kurgulara kaydığımızda durum ne? Diziler cephesinde şans ve kalite dengesindeki görüşlerimi, N’olur Ayrılalım’ın emeğe ve izleyiciye saygıyı yok eden biçimde ekrana veda etme durumunda kalmasını ele aldığım yazımda dile getirmiştim. Konunun sinema ayağına gelince… Bunu da, vizyon şansı yakalamakta oldukça zorlanan Türk filmleri cephesinde, ‘Bol Şans’ diyerek şansını denemeye soyunan yapım üstünden irdeleyelim.

‘BOL ŞANS’INI KENDİN YARATABİLİR MİSİN?

‘Bol Şans’ın ne denli güç bir olay olduğunu baştan işaret ettik. Çünkü ilk adımı kendi gayretleriyle atmak isteyenlerin karşılaştığı zorlukları izah için önemliydi. Nitekim çeşitli dizilerde yönetmen yardımcılığının ardından kendi yazdığı senaryoyu yönetmeye girişen Gökhan Yılmaz’ın ilk sinema filmi olan… Çetin Altan ve Doğu Yılmaz’ın yapımcılığını üstlendiği ‘Bol Şans’ da, şansını kendi çabalarıyla yaratmaya çalışanlardan. Öyle ki ‘Pavli-Deli Cesareti’ olarak yola çıkıp Amerikan filmlerindeki ‘drift’lerle aşık atmaya niyetlenen araba yarışındaki kıskançlık kavgasıyla medyada ses getiren… İsim değişikliğiyle eriştiği vizyon aşamasındaysa çeşitli mecralardaki tanıtımlarıyla sıkça karşılaştığımız yapım, Gökhan Yılmaz’ın attığı adımla sanki ‘Bol şansını kendin yaratabilir misin’ sorusuna cevap gibi duruyor karşımızda. Dahası, İstanbul’daki basın gösteriminin ardından Edirne Pehlivanköy’deki özel gösterimini, konunun temelinde yatan açık hava sinemasında gerçekleştiren ‘Bol Şans’, Edirne’den tüm Türkiye’ye seslenip Pavli’nin yani Pehlivanköy’ün şansını açmak isteyen bir iş görünümünde.

Dolayısıyla Pehlivanköy’de doğup büyüyen ve sinemadaki şahsi başlangıcını, çok iyi bildiği yörenin hikâyesiyle yapmak isteyen Gökhan Yılmaz’ın köyüne vefa borcu da diyebileceğimiz yapımda, amaçlarını büyük tutmadan yaşayıp ufak şeylerin peşinden koşan sıradan insanların hayat manzaraları sergilemekte. Bu özelliğiyle bazı yöresel yapımlardan daha doğal duran ve kalabalık sahnelerinde yer verdiği köy sakinleriyle Pehlivanköy’ü doğal sete çeviren film, sanki yaşamsal gözlemlere dayalı bir derleme gibi. Bu da filme ayrı bir değer katmış tabii.

Kısacası; Pislik yapanları uyarmaya gelen ahalisi sayesinde komediyle karışık dramını yaratıp çıkar odaklarından güç alanların başkalarının hayatını ne kadar mahvedebileceği üstüne gelişirken kendi şansını yaratma konusunda orta karar bir örnek olan filmin asıl şansı, küçük hikâyelerden genele yaygın göndermeler içermesi! Kendi şanslarını yaratma konusunda gayet iddialı olanlara ‘Bol Şans’ diyerek gelelim filmin yorumuna…

‘BOL ŞANS’TA YAKALANAN GERÇEKLER

Güzelliklere erişmek için bir şeylerin kurban verilmesi gerektiği gerçeğini Pavli’deki efsanevi köprü üstünden anlatan ve ‘Babam ölse de sahneye çıkarım’ taşıyla sanatçı kafasına yönelik mantığı vurgulamayı hedefleyen yapımın özünde, el birliği olunca tüm kötülüklere karşı durulabileceği gerçeği yatmakta. Olaya sadece büyükler cephesinden bakmayıp çocukların ilk sevgililik heveslerini ve cinsel meraklarını da mizahının içine kaliteli bir üslupla yerleştirmeyi ihmal etmeyen yapımın bu gerçeği izah için seçtiği güçler; aile, aşk ve dayanışma.

Çocukların baba ocağını terk etmeleri durumunda fırsatçı akbabaların yaşlı insanların emekleri üstüne hemen üşüşeceğini hissettiren öykünün başkahramanı Deniz… Sesinin gücünü ‘Zaafımsın’da gösteren Selim Gülgören’in oyunculuk yönünün de gayet iyi olduğunu açığa çıkartan Deniz karakterine atfedilen rol, bana ATV’nin ‘Kehribar’ dizisinde Gürkan Uygun tarafından canlandırılan Orhan Yarımcalı’yı hatırlattı… Ailesini bırakıp İstanbul’a giden ve babasının ölümüyle köye dönüp sorunlarla karşılaşan Deniz’in babasının, arsayı alıp otel ve dolayısıyla kumarhane-gazino yapmak isteyen, yerel yönetim destekli karanlık tiplerce kurban edildiği öyküde, hesaplaşmayla aşkı buluşturan Deniz, tıpkı Yarımcalı gibi kötülere karşı durmak isteyen köylülere önderlik etmekte. Tabii onun yumuşatılmış hali olarak!

Deniz-Buse-Ümit arasındaki aşk üçgeninden, usulsüzlükleri ve cinayetleri destekleyen yöneticilere, olayını geniş bir yelpazeye yayan… Kopuk aile bağlarının ölümle canlandığı hikâyede babasının cenazesi için büyüdüğü topraklara gelen şarkıcı Deniz’in hiç hesapta olmayan gelişmelerle yönlenen talihini komediyle tatlandırarak aktaran yapımın baş özelliği, şimdilerde unutulmaya yüz tutan ‘açık hava sineması’ olayını gündeme getirmesi!

Hancı, Kalp Yarası gibi Yeşilçam filmleriyle geçmişe şapka çıkartan ‘Bol Şans’ta yazlık sinemayı ihalede kaptırmamak ve bu bağlamda kendilerini sömürenlere dur demek için Deniz’in arkasında yer alan köylülerin şanslarına başvurup para toplamaya girişmeleriyle isminin altını dolduran öykü, olayın halkta bittiğini işaret etmekte. Bunun için seçilen karakterler de, hem mizahı yaratmak hem de ihalelerde dümenler çevirip kazançlı gördükleri arsaları betonlarla doldurarak doğal yapıyı bozanların yok ettiği değerlerden olan yazlık sinemaya sahip çıkılması konusunda derdini anlatmak için filmin çabasını destekler nitelikte. Bu çabanın ve ‘Bol Şans’ın işaret ettiği gerçeklerin takdiri izleyici bilincine kalmış nihayetinde.

Semra Dinçer’in kaliteli oyunculuğunu izleme fırsatı yaratan… Burçin Abdullah’ın farklı rolleri başarma kabiliyetini ortaya koyan… Keskin Bıçak, Panzehir gibi yapımlarda göz dolduran Atıf Emir Benderlioğlu’nun üçgeni tamamladığı ‘Bol Şans’ta dikkat çeken özellikler bununla sınırlı değil tabii… Alt katmandan yöresel kültür asimilasyonuna parmak basan filmdeki şive detayı da kararında kullanılmış haliyle dikkat çekici. Bazı Trakya veya Ege dizilerinde olduğu gibi abartılarıyla izleyene itici gelen, kulak tırmalayan, gerçekle bağdaşmayıp karikatürleşen bir şive yok. Bu yönüyle, filmi yaratanları ayrıca takdir etmek lazım.

İlaveten ‘Komedi Dükkânı’ndan tanıdığımız Sarp Bozkurt’un Bilal’i, Orhan Eşkin’in Jeton karakterini canlandırdığı… Onur Şirin, Yusuf Çetin ve Ahmet Baki Kurtuluş gibi isimlerin çalışmalarıyla güç kattıkları filmde oyunculuk adına en hoşa giden ayrıntı, rollerin yapaylıklarla kasılmamış olması. Yani her oyuncu alabildiğine rahat hareket etmekte.

Sonuçta; Ortama düzen bozucuları sokmak istemeyen köylü bilincini ‘açık hava sineması’ çabasıyla sergileyen ‘Bol Şans’, ayçiçeği tarlalarının görselliği eşliğinde, çok katmanlı bir yapım. Dolayısıyla şimdilerde birilerinin harıl harıl tarım arazisi topladığı ve çocuklarının büyük şehirlere gidip tarımı terk edeceklerini düşünenlerin topraklarını sattıkları Trakya-Edirne’den doğal tablolarla beyazperdeye çıkan ve gerçeklere özet biçimde parmak basan içeriğiyle, uzun uzun düşünmeden şans verilmeyi hak ediyor.

Ne de olsa ‘Bol Şans’ herkese lazım!

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal