Brokerlik ancak uyuşturucu ve fahişelerle mi yapılır?

Leonardo Di Caprio’nun sevimlilikle utanmazlığı birleştirdiği yüz ifadesinden gücünü alan karakter öyle bir tip çıkartıyor ki, hem kendinizi ona yakın hissediyor hem de tiksiniyorsunuz.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kafaları uçuran ‘Para Avcısı’…

Paranın varlığı insanları ne kadar değiştirebilir? Rutin cevap vermeyi sevenler, ‘Kişiye göre değişir’ mantığında buluşacak olsalar bile, paranın insanları nasıl yoldan çıkarttığını, kafaları nasıl uçurduğunu gözlemlemek için en kestirme yol ‘Para Avcısı’yla üç saatlik bir birliktelik.

Finansal yaban hayatta yer alabilmek isteyenleri eğiten profesyoneller için geçerli kuralların başında sözüne güvenilebilirlik ve dürüstlük gelmeli diye düşünenlerin hayal dünyasını allak bullak edecek bir şok görevi gören ‘Para Avcısı’ için söylenecek ilk söz, ‘Çok edepsiz’ olduğu!

İki muhasebecinin yetiştirdiği sıradan bir çocuğun milyon dolarlar kazanmaya başladığında ne hale geldiğini, seks ve uyuşturucu dopingli kafaların çıplaklığında yaşatan öykü, tam bir sınırsız uçuş… Bu öyle bir uçuş ki, ‘Asil ruhları besleyecek yegâne yer Wall Street’ derken sizi, bir anda o dünyayı oluşturan insanların sefil yüzüyle buluşturuyor.

‘Para sizi daha iyi yere getirir’ felsefesinin ofis ciddiyetinden taşıp, kaba etlerin arasından toz fırtlatmaya dönüştüğü dünyadan aldığınız en büyük mesaj da ‘‘broker’lik ancak uyuşturucu ve fahişelerle yapılır’’ gerçeği!

Borsayı ‘damardan adrenalin almak’ şeklinde değerlendiren bol paralı, uçuk kafalıların âleminde gerçek bir para avcısı olabilmek için onların kurallarına uymak gerek. Kendi halinde bir yaşamı olan Jordan Belfort karakterinin dönüşümü bunun en mükemmel dışavurumu.

Leonardo Di Caprio’nun sevimlilikle utanmazlığı birleştirdiği yüz ifadesinden gücünü alan karakter öyle bir tip çıkartıyor ki, hem kendinizi ona yakın hissediyor hem de tiksiniyorsunuz.

‘Pembe kâğıt’ tabir edilen borsa dışı hisseler sayesinde kazanılan devasa paraların ateşlediği heyecanla ‘Vay bee… Amerika’da kafayı çalıştırıp dilini kullanmayı bilenler için para kazanmak ne kadar da kolaymış’ diye imrenirken seks oyunlarına malzeme yapılan ‘pudra’ ve hapların kafa yapıcılığında nasıl uçurulduğunu izleyip ‘Bu kokuşmuş düzende insanlık dibe vurmuş’ gerginliğiyle, ahlaksız ve aşksız bir yaşamda paranın ne derece önemli olduğunun muhasebesini yapıyorsunuz kafanızda. Yani gördükleriniz her türden duyguyu tetikliyor.

Hele öyle bir sevişme sahnesi var ki, gerçekten de sinema filmi için hayli aşmış bir özellikte! Ancak basın gösteriminde sansürlenmemişti de, normal salon gösterimlerinde yer alıyor mu bilemem. Burada ayrıntılarıyla vermek de fazlaca muzır olacağından, göremeyenler şanslarına küssün mü demeli yoksa bir sapkınlık da gözlerden ırak kalsın mı? Sansürden yana değiliz ama… Bu sahnelerin de fazlaca özendirici olduğu bir gerçek!

PARA, UYUŞTURUCU VE SEKS ÇILGINLIĞI

Para kazanmayı beceremeyenler manevi değerlerin muhasebesini yapadursun, kalem satma ustası iş bağlayıcıların dünyasındaki müthiş oyun tüm hızıyla sürmekte…

Oyunun adı; ‘Müşterinin cebindeki parayı kendi cebine koy’!

Üstelik ‘Para Avcısı’ sayesinde derinlemesine algılama fırsatı yakaladığımız bu oyunda her şey yasalar çerçevesinde yürütülmekte. Bir bakıma da çağdaş dolandırıcılara ders niteliğinde.

Mastürbasyon sayısının bile önemli olduğu başarılı broker’likte ilk kural, paranın asla kaçmasına izin vermeyeceksin.

Müşteri kâğıt üstünde zengin olurken, komisyon ücretini sıcak para olarak cebe indiren broker, avını sürekli yeni yatırımlara teşvik edebildikçe asla kaybetmez. Bu kadar basit!

Basitliğin diğer yüzü, bu tiplerin ortaya koyduğu ‘insan’ kavramında… İş görüşmelerinde dikkat çekici her şeyin kabul edilebilir olduğu varsayımıyla hareket eden bu insanlar için ahlak da, aşk da, mutluluk da demode basitlikler…

Para-uyuşturucu-seks üçgeninden beslenenlerin vıcık vıcık hormon salgıladığı, testosteron yüklü ortamları alabildiğine yalın sergileyen ‘Para Avcısı’, kavramlarını da kendi değerleriyle şekillendirmekte…

Kasları gevşetmek için bolca seks yapacaksın. İlaveten gün içindeki mastürbasyon sayını da yüksek tutacaksın. Bunları beceremiyorsan sende ‘güç’ yoktur.

Belli aralıklarla martinileri yuvarlama kuralını uyuşturucunun evreleriyle takviye edeceksin. Rahatlama eşiği yükseldiğinde de devreye avuç avuç hapları sokacaksın ki gücün açığa çıksın.

Bu kurallarla kişisel deformasyonun tavan yaptığı ‘kâğıt’çıların dünyasında fahişelerin ve seksin yeriyse apayrı! Yiyişmek için kişi veya ortam gözetmeyen, karılarının yanında başkalarına sulanmaktan çekinmeyen bu para avcıları, ancak 11 saniye sürdürebildikleri seksi hayvani güdülerin ötesinde basitleştirirken fahişeleri de kendilerince üçe ayırmışlar…

Kredi kartlarıyla iş gören klaslar… Birkaç yüz dolara ofislerde, prezervatif şartıyla, iş bitirenler… Ve ilişki sonrası mutlak surette penisilin vurulmayı gerektiren ucuzlar. Kafaları uçmuş olanlar neticede hepsini de deniyor tabii!

FAKİRLİĞİN ASİL BİR YANI YOK!

Ortak çarpanları para, uyuşturucu ve seks olan bir dünyada yaşayanların gözünden aktarılan para avcılığında en itici söylem, ‘Fakirliğin asil bir yanı yok’ vurgusuyla kendi halinde ve dürüstçe sürdürülen yaşamların hor görülmesi!

1929’dan sonra en etkili mali krizi 1987’deki ‘Kara Pazartesi’ ile hisseden ‘broker’lerin, kendilerine kurtuluş kapısı olarak dar gelirli kesimi hileyle sömürmek yolunu buldukları gerçeğini, ‘yüzde ellilik komisyon’ olayıyla netleştiren ‘Para Avcısı’ bambaşka bir yaşam stilini empoze ediyor adeta.

Borsa sistemi tarafından önce yutulan sonra kusulan broker tiplemesiyle, ‘Fakirler değersiz ve borsaya girmemiş hisseleri alır. Ama zenginler paralarını bunlara yatırmayacak kadar uyanık ve akıllıdır’ diyerek, fakirliği aptallıkla eşdeğer kılan ‘Para Avcısı’, öte yandan ABD’nin yüzde birini teşkil eden varlıklı kesimi sömürebilmenin yolunu da sunuyor.

‘Zenginleri kafeslemek için onlara önce yüzde birlik düşük komisyonla borsada işlem gören değerli kâğıtları sat ve kâr ettirerek güvenlerini kazan. Sonrasında istediğin kadar yarı yarıya komisyon getiren ‘pembe kâğıt’ kakalayabilir ve cebini doldurabilirsin’ formülünü ortaya seren orgazm canavarı ‘Para Avcısı’nın, bu kadar fırsat arasında iş bitiremeyenleri hor görmesi bir anlamda mantıklı gelse de, önerilerin çoğu gerçekleriyle hayli bağdaşan ana karakterin sapkınlıkları yüzünden bir noktadan sonra dejenere oluyor.

Kaliforniya’daki her evde uyuşturucu bulunmasını gayet doğal bir hale getirerek aktaran ‘Para Avcısı’nın en büyük özelliği, aşırı derecede güvene sahip olması ve kendini beğenmiş havalarda gezinmesi! Bu durum, ‘Para Avcısı’nı değerlendirirken bir ikilem yaratmaya müsait.

Eski değerlere takılı kalanlar, kendini beğenmişliği negatif meziyet şeklinde algılayacak ve yapımdaki alabildiğine doğal karakterlerden fazlasıyla rahatsız olacaklardır.

Diğer taraftan dolandırıcılığı broker’likle eşdeğer tutan yapımın özüne hâkim olan bu kendini beğenmişlik duygusu, böylesi tiplerin çevremizde gittikçe bollaştığını düşünürsek modern dünyanın yükselen trendi olarak gayet doğal da karşılanabilir.

Neticede; hicivle absürtlüğü, rahatsız edicilikle çekicilik duygularını buluşturan… İş ortamında sergilenen grup seksinden, uyuşturucu ve alkol tüketimine cümle aşırılıkları şaşılacak derecede sevimli göstermeyi becerip patlayıncaya kadar tıkınma faslıyla mide bulandıran… Tüm yasal yaptırımları ustaca atlatarak her durumda kazançlı çıkılabileceğini gösterirken yatırım ve danışmalık seminerlerinin düzenleyenlerden başkasına fayda sağlamadığını da açıkça ortaya koyarak kafaları karıştıran ‘Para Avcısı’, kişilerin hayattan beklentilerine ve karakterlerine göre değişik algılamalarla izlenecek bir yapım.

Tüm edepsizliklerine ve çirkinliklerine karşın akıllarda bıraktığı soruysa alabildiğine net! Metroda, günün yorgunluğunu sırtında taşıyan bezgin yüzlerden biri mi olmak istersiniz yoksa paranın yarattığı dejenere dünyada keyif sürenler sınıfında yer almak mı tercihiniz?

Kim, nasıl yorumlarsa yorumlasın gerçek olan şu ki kafaları uçuran ‘Para Avcısı’, dışarıdan tozpembe-havalı görünerek imrenilen dünyalarda, paranın nasıl kazanılıp nasıl harcandığının gerçek yüzünü ortaya dökmesi açısından kaçırılmaması gereken bir film!

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal