Zamanında beğenilerek okunan romanların, popüler kültürün zevkine göre uydur buydur uyarlanmaları günümüz televizyonculuğunun baş marifeti. Orijinallerini yozlaştıran bu duruma, 90 dakikayı gerçek eserin öyküsüyle doldurmak imkânsız, diyerek alıştık alışmasına. Ancak uyarlama dolduruşlarının mantık hatalarıyla gerçekleştirilmesine de akıl gözümüz bir türlü rıza gösteremiyor.
Bu hataları bulmak için öyle ince eleyip sık dokumaya da gerek yok. Hani elini sallasan ellisi… İşte size oyuncuları sayesinde kendini izleten ‘Bugünün Saraylısı’ndan birkaç örnek…
KARAKTERLER, KENDİLERİNDEN BİHABER
‘Bugünün Saraylısı’nda en çok göze çarpan karakterlerin hareket tutarsızlığı. Herkes sanki öyküyle bütünleşmiş kişiler değil de talimatları uygulayan bilinçsiz robot!
Dizinin son bölümdeki mantıksızlıklarına geçmeden, Ayşen ile Savaş’ın sürekli kapıda karşılaşmasına ekstradan dokundurmak istiyorum. Ben bunu, sahne gösterilerinde aynı anda açılan kapılardan çıkan manken hallerine benzetiyorum. Başka yapımlarda da görülen bu sahtelik artık çok bayatladı. Bu kadar yapaylık olmaz diyoruz ama dizicilerin kolayına gidiyor olmalı ki, karakterleri bir araya getirmek için kapı önleri hep tercih ediliyor. Sonra başlıyor aynı nakarat.
Bu hatırlatmanın ardından gelelim dizinin tutarsızlıklarına… Ata Bey’in yanında oturan Fatih, müştemilatta ablasının işini bitirmesini bekliyor. Yemekten sonra paltosunu giyinip gelen Saliha’yla beraber çıkıyorlar. Sonra bir bakıyoruz, aynı gecenin devamında Saliha’nın kızı yalının mutfağında müzik dinliyor. Ortalığı topladığını, artık çıkacağını söyleyen Saliha da yalıda… Farklı bir kıyafetle mutfağa gelip ‘Hadi gidiyoruz’ diyor. Buyur buradan yak!
Kovuldukları yalıya ziyarete gidecek kadar gurursuz, aşkından akıl sağlığı bozulan kızın yatak odasına girip onu yeniden umutlandıracak kadar duyarsız olan Saliha, Fatih’le tıpış tıpış gitmemiş miydi? Gitmişti. Öyleyse ne işi var tekrardan yalıda? Belli ki, evin küçük beyiyle Saliha’nın kızı arasında, tarihi tekerrür ettirip bir aşk başlatmanın yolunu açmak için bu sahne yaratılmış. Yaratılırken de önceki sahnede Saliha’nın Fatih’le birlikte yollandığı unutulmuş.
‘Fatih Harbiye’ ile hamile yarışına giren ‘Bugünün Saraylısı’nın Feride halleri de mantığı uçuran cinsten… Koca cipi hırsız damadına hibe eden Ata Bey’le eve dönmeyen Feride, gecekonduda tek başına kös kös otururken olan oluyor. Perşembenin gelişini Çarşambadan belli eden senaryo da başlıyor saçmalamaya. Daha önceleri elinden düşürmediği telefonunu kaptırdığını fark etmeyecek kadar saflaşan ve Atıf delisi olan Feride, tıpkı Fatih Harbiye’deki Aslı gibi sancılanıveriyor. Sonra bir bakıyor ki çekyat kanlanmış. Peşinden koşturduğu kocasını aramak yerine anacığını arıyor Feride.
Üftade ile Hızır acil servis gibi herkesin derdine koşan Fatih de apar topar geliyor. Bilin bakalım Doktor Fatih Efendi ne yapıyor? İzleyenlerin de gördüğü gibi taksi bulunması neredeyse imkânsız olan o yerde, geldikleri taksiyi ihtiyaç dâhilinde bekletmek yerine parasını verip yolluyor. Yuh ki ne yuh!
Bir kere normal insanı geçtim Doktor adam, hamile olan ve ‘Kötüyüm’ diyen birinin imdadına yetişmek için gidilen yerde bu hatayı hiç yapmaz. İkincisi kucağına alıp koşturmak yerine hemen ambulans arayıp hastayı sakinleştirir. Ama gel gör ki bizim becerikli diziciler bu ayrıntıları akıllarının ucuna dahi getirmez.
Bu saçmalığın ardından eve gelen Atıf ile eniştenin konuşmalarıysa apayrı bir komedi. Yahu gözünüz görmüyor mu çekyattaki kanı da ‘Babası kapıya dayanıp Feride’yi götürmüş’ diye zırvalıyorsunuz? Gerçi karakterler ne yapsın. Onlar vazifelerini söylendiği şekilde yerine getiriyor. Bu incelikleri düşünmeyen, senaryo ve yönetim.
DOKTOR FATİH MESLEK CANAVARI
Dakikalar boyu süren bakışmaların, Şahika ile annesi arasında geçen ‘Dur gitme’ dramatikliğinin daral getirdiği ‘Fatih Harbiye’yle reyting ve saçmalama yarışına tutuşan ‘Bugünün Saraylısı’nda meslek durumları da evlere şenlik.
Büyük büyük paraları bir çırpıda harcayan Ayşen’in inşaat şirketine hiç değinmiyorum. Zira bu uydurma-uyarlama dizilerde, yabancı yapımların aksine, koca koca şirketler hep bir iki kişiyle yönetilir. Sonra da ya ‘Fatih Harbiye’de olduğu gibi ortaklardan biri içini boşaltır diğeri uyumuş olur. Ya da şirket para sıkıntısına düşüp batıyormuş gibi görünürken birden zirve yapar. Yani dizi şirketlerinde gerçekçilik arayan avucunu yalar.
Bunun dışında hatalarla uçan ‘Bugünün Saraylısı’ndaki iş durumlarında akla gelen ilk soru ‘Hiç satış yapmadan ha bire taş alıp adam çalıştıran Ata Bey’in atölyesi neyle dönüyor’ oluyor. İnsan, inandırıcılığı sağlamak adına bu tür ayrıntılara da önem verir. Sahi Üftade’nin hatıra defterlerini bulması için bir fatura kaşeletilmişti değil mi?
Doktorluğunu, dava neticelenene kadar askıya alan Fatih’in döşemecilikten sonra kuyumculuğa da sokulmasına ne diyelim peki? Anlaşılan on parmağında on marifet Fatih, tıptaki cevherlerini sergileyene kadar, tüm meslekleri fethedecek. Mesela, bir öneri… Fatih bundan sonra şarkıcı da yapılabilir. O zaman Savaş’la da rekabetini daha rahat sürdürür.
Şimdi bu meslek komedyasında akla şu soru takılıyor… ‘Meslek’ denilen şey şıpıdık öğrenilebilen bir durum mu? Neymiş efendim, Ata Bey’in yanında üç günde öğrenir, işi kavrarmış. Vay vay vayyyy… O zaman garibim meslek okulu öğrencileri yıllarca boşa dirsek çürütüyorlar demek ki. Aynı şekilde Kapalıçarşı’ya çocukluktan çırak edilenler de, bir taşı mıhlamak veya sadekarlık mesleğini icra edebilmek için onca zaman boş yere ustalarının ağız kokusunu çekiyorlar. Yazık onlara.
Elinden tek bir çizik gelmeyen Savaş’ın yaptığıysa apayrı bir densizlik. Onca emek verilerek çizilen modelleri ‘Bu değil, bu da değil, bu hiç değil’ şımarıklığıyla çöp yerine koyması, o beğenmediklerinin Ata Bey’in çizimlerinden çok daha iyi olması bir yana, alenen emeğe saygısızlığı körüklemek. İşverenlerin dünyası işte!
Neticede; tutarsızlıklarıyla sahnelerini kopuklaştıran, laf olsun misali bilinçsizce sergilenen meslek durumlarıyla da ‘Yazık bunca meslek erbabına’ dedirten ‘Bugünün Saralısı’, orijinalinden uzaklaştıkça uçuyor. Dizi geliştireceğiz diye ne romanları rencide edelim, ne de insanların yıllarca dirsek çürüterek öğrendikleri işleri ve yaptıklarını, böylesi abesliklerle küçük düşürelim. Tutarsızlıkları bertaraf edip gerçekçi olmak o kadar da zor değil. Biraz akıl, biraz mantık, biraz da dikkat!
Anibal GÜLEROĞLU