Olmuyor, olamıyorrr… Kanal D’nin bu sezonki uyarlama dizileri ağızlarıyla kuş tutsalar da totaldeki izleyiciye yaranamıyor. Alın işte size son örnek… Günlerdir tanıtımı yapılan ‘Cinayet’ dizisinin layık olmadığı sonuçla içine düşürüldüğü durum.
Danimarka yapımı olan ve üç sezon sonunda dünya çapında üne kavuşan ‘Forbrydelsen’ isimli dizi, bizde ‘Cinayet’e dönüşmeden önce Amerika’da da ‘The Killing’ adıyla uyarlanmıştı. Üstelik orada da tıpkı orijinali gibi büyük ses getirmişti.
Ama ne yazık ki, bu başarılardan alınan cesaretle yaratılan Türkiye versiyonu daha ilk bölümden hayal kırıklığı yaşattı. Ana Haberlerin bitiminde derhal devreye sokulan dizi, A/B’de dördüncü olurken, toplam izleyici reytinginde ancak 11’inci sırada yer alabildi.
Bu sonuç, dizinin kötülüğünden mi? Kesinlikle ‘Hayır’. Anlaşılan A/B’de yedinci olan ‘Çalıkuşu’nu toplamda 19’uncu sıraya yollayan izleyici kesimi, uluslararası beğeniye sahip ‘Cinayet’in de güzelim içeriğine vakıf olamamış!
Bu talihsiz duruma yapacağım kısa ve öz yorum, ‘Yazık’ şeklinde olacak.
Yalnız ‘Yazık’ derken yanlış anlaşılmasın… Bu saptamam, ilgi çekici dizilerin seyirci eliyle birer birer heba olmasından ziyade, izleyici çoğunluğunun program seçim tarzına!
Basit anlatım dilleriyle örülü kurguların, popüler kültür adına sergilenen türlü absürtlüklerin ve üstünde düşünmeyi gerektirmeyen ayaküstü konuların hızlı temposunun, polisiye gizemlere veya geçmişin geleneksel yaşam tarzını yansıtan işveli cilveli aşka tercih edilmesi bana göre hem düşündürücü, hem de üzücü. Zira ‘Yazık’ sözümün hedefindeki bu yansıma, televizyon zevkinden öte, kültürel ve zihinsel yapılanma noktasında hayli manidar.
SONUÇ, BAŞTAN BELLİ
Şimdi bu kriterler doğrultusunda, toplam izleyiciden beğeni alamayacağı en başından belli olan Kanal D’nin yeni dizisi ‘Cinayet’e bir bakalım ve objektif eleştiride bulunalım…
Kimler var başrolde? Nurgül Yeşilçay ile Engin Altan Düzyatan. Bu isimler izleyici çeker mi? Millet, konuyu tutmazsa zor.
En son ‘Bebek İşi’yle ekrana gelen Nurgül Yeşilçay’ın bu dizisinin başarısı, orijinal öyküden yaratılan ama sonrasında Türk işi karışık kebaba çevrilerek çıkmaza sokulan komedinin bittiği yere kadar olmuştu.
TRT ekranında bir sezon kalabilen Kemal Tahir uyarlaması ‘Yol Ayırımı’ dizisinde rol alan Engin Altan Düzyatan’ın bu çalışmasının ilgi çekmemesi bir yana, ülkemizin aksine İsveç’te yoğun ilgiyle izlenen, ABD ile Rusya’yı da uyarlama çekişmesine sokan ‘Son’ dizisi de, beyin jimnastiği gerektiren konusuyla, toplam izleyiciyi bir türlü saramamıştı.
Bu sonuçları rol yeteneği tartışmasına hiç girmeden, doğrudan oyuncuların kamera karşısındaki duruşlarıyla değerlendirecek olursak, her ikisinin de ekrana yansıyan halleri ilk bakışta hayli soğuk… Ki bu durum bizim toplam izleyicinin hoşuna gitmez. Aslına bakarsanız onların bu canlandırmaları, yeteneksizliklerinden değil ‘Cinayet’ dizisindeki rollerinin gereği. Nihayetinde ölümleri irdeleyen polis amiri karakterindekilerden bu tür duruş beklenir.
Dolayısıyla şirinlik muskası gibi ortalıkta dolaşacak veya boylarından büyük atraksiyonlarla Görevimiz Tehlike ajanlarına dönüşenler gibi olaya müdahale edecek halleri yok. Ama gel de sen bu gerçeği toplamdaki izleyiciye anlat…
Bir yanda ‘Celal ile Ceren’in yaygaralı romantik komedi renkliliği varken veya ‘Kaçak’taki mafyavari tiplerin cevvallikle adam zımbalaması dururken kim izler, öldürülüşünün gizemini gözlerinde taşıyan cesetlerle uğraşanların ‘Cinayet’ini? Benim tercihim elbette ki ‘Cinayet’ten yana olur da, ötesi meydanda.
Oyuncuları harcadık ya bir kalemde, sırada senaryoyu didiklemek var…
MESAJLAR ÇOK, YA ANLAYAN?
Birinci günden başlayarak sonuca günbegün ilerleyecek olan ‘Cinayet’, kovalamaca sahnesiyle yaptığı açılış anından itibaren yabancı kurgularını aratmayan bir uyarlama olacağını gösterdi. Anlayana…
‘Anlayana’ diyorum çünkü katilin kimliği konusunda sürekli soru işaretleri yaratan orijinali gibi yerli ‘Cinayet’ de, ekranlarımızda pek alışık olmadığımız türde polisiyelerden. Her ne kadar içerik yapısı bize uyarlanmış olsa da temeli yabancı. Bu da en büyük dezavantajı! Buna karşılık, bize ait sorunlara değinen iğnelemeler içeren ekstra yönü yapımı özümsemeyi kolaylaştırmakta. Tabi bunun için de izleyicinin bu mesajlara kaynaklık eden sorunlarla ilgili olması gerek!
Aksi takdirde kimin umurunda olur; ‘Siyasetçiler bildiğini okuyor’ diyen öğrenciler… Demokrasiyi işletmek için bağımsız aday olup ‘Demokrasi sorumluluk ister’ vurgulamasını yapan ve gazetelere değil halkın oylarına güvenen siyasetçi Aslan Kocatepe(Uğur Polat)… Üç dönem koltukta oturan Başkan’a yönelik ‘ 50 yıl tahtta oturup kimseye yol vermeyen Kanuni’ benzetmesinin yapılması… Ve nihayetinde bu tür saltanat hikâyelerinin alıcısının memlekette bol olduğu serzenişi!
Yani tüm bunlar, Zehra ile Yılmaz’ın görev alma konusundaki ‘İlk gün-son gün’ diyalogunun ardından başlattığı bilmecenin arasına, güncel mesajları bolca koyan senaryonun güzel ayrıntılarından olsa bile nafile.
Kısacası, ‘Cinayet’ ile rakibi yok etmeye hedefli siyasi komplo durumunu bağdaştıran yapımda dikkate alınması gereken pek çok özellik var. Gel gör ki, bunları yeterince değerlendirmek için yakalamayı bilenler aynı oranda değil.
Sonuçta; öğretmen, öğrenci, siyasetçi, aile bireyleri ve çalışanların ‘şüpheli’ konumunda bulunduğu, soru işaretleriyle dolu senaryoda yaratılan merak bile başlı başına çekicilik için yeterliyken bizim toplam izleyicinin öyle bulmacalı senaryoları sevmeyeceği de belli!
Nitekim bu grup, tercih skalasında ağır tempolu akıl oyunlarına yer olmadığını, içerik ve oyuncular ne kadar iyi olursa olsun bunlara ilgi göstermeyeceğini ‘Kayıp’, ‘Son’ gibi benzer yapımlarda ortaya koyarak defalarca ispatlamıştır.
Diyeceğim o ki; İnsanlar algıladıkları gibi yaşarlar, yaşadıkları biçimde de algılarlar. Bu denklemden de, ‘İzleyiciyi kapmak için basit ve abartılı dil kullanmak yeterli’ sonucu çıkar! Saltanat, mafya, ucuz komedi ve ısmarlama aksiyonların alıcısının çok olduğu yerde, dünya çapında başarı kazanan dizilerin uyarlamaları da totalde böyle güme gider işte. Yazık ki, ne yazık…
Bir toplumun kültürel değerlerini erozyona uğratmak için bundan daha iyi bir yol olabilir mi? Anlayana sinek saz, anlamayana ‘Cinayet’ az!
Anibal GÜLEROĞLU